Düşünmek mi, bilmek mi bizi daha değerli kılar?

Ben bu konuda bilmenin değil düşünebilmenin daha önemli olduğunu savunuyorum.

Düşünmek ya da düşünebilmek, yüce rabbimizin bize verdiği en büyük nimettir.

Neden en büyük biliyor musunuz?

Evrendeki varlıklar ikiye ayrılır; Canlılar ve cansızlar. Canlılar; İnsan, hayvan, bitki ve mikro organik canlılar vd. Cansızlar: Dağ, taş, eşyalar vd. Canlılar da ikiye ayrılır; Ruh sahibi olanlar ve ruhsuzlar diye. Bitkiler ve diğer canlılar ruhsuzdur. İnsanlar ve hayvanların ise ruhu vardır. Ruh sahibi olanlar da ikiye ayrılır. Düşünebilenler ve düşünemeyenler.

Düşünemeyenler hayvanlar, Düşünebilenler ise İnsanlardır.

İşte burada ayrılıyoruz hayvanlardan. Zaten bazı bilim insanları; İnsan düşünen bir hayvandır derler. Demek ki, düşünebilmek bizi üstün kılıyor. Bu nedenle Düşünebilmek bize Allah’ın en büyük nimetidir ve bizi diğer canlılardan ayıran en önemli özelliğimizdir. Bazıları bilmek önemli diyebilir. Ben bilmek değil düşünebilmek daha önemli diyorum.

Neden mi?

Düşünmek bizi hayvanlardan ayıran en önemli özelliktir. Çünkü biz bazı bilgiler yönünden hayvanlardan cahil olabiliriz ancak düşünebildiğimiz için daha değerliyiz.

Neden mi?

Bir bal arısı dünyanın dört dakikada 1 derece döndüğünü bilir. Ayrıca birçok hayvan hava olaylarını ve depremi bizim aletlerimiz olduğu halde bizden önce ve daha iyi bilir. Fakat bizler onlardan az bilsek de onları kullanırız. Arı o kadar çok şey bilmesine rağmen yaptığı balı biz alırız ve o yeniden bal yapmaya başlar. Düşünemediği için ölene kadar bize hizmet eder. Fakat düşünebilse ‘balı ben yapıyorum ancak insanlar onu tüketiyor’ der ve ya kovanı terk eder, ya da bal yapmaktan vazgeçer veya diğer arılarla örgütlenip bizimle mücadele ederler. Diğer hayvanlarda da aynı durum geçerli. Eğer düşünebilseler hem hizmet ediyoruz hem de eziyeti biz çekiyoruz diyeceklerdir. Bu nedenle isyan edecekler ve bize karşı mücadele başlatacaklardır.

Ayrıca bizi diğer insanlardan ayıran en önemli özelliğimizde düşünmektir. Çünkü en değerli kişiler en çok bilenler değil en iyi düşünenlerdir. Aristo Sokrates gibi yüzlerce yıl önce yaşamış insanları saygı ile anıyoruz. Düşünürler hiç unutulmuyor ve hep anılıyor. Çünkü en özel insanlar düşünürlerdir. Düşünmek bizi diğer canlılardan ayıran en önemli özelliğimiz olduğu gibi diğer insanlardan da ayıran özelliğimizdir. Zira düşünebilen insanların çok olduğu ülkeler en güzel ve en gelişmiş ülkelerdir. Ancak düşünemeyen veya başkalarının fikirleriyle hareket eden kalabalıklar topluluğu geri olan ülkelerdir.

Düşünen insanlar sorgulayan insanlardır. Her duyduğuna inanmayan işi irdeleyen ve gaza gelmeyen kişilerden oluşur. Neden ve niçin sorularını sorar, dün ve bugünü karşılaştırır. ‘Dün dündür bugün bugündür’ anlayışı yerine kişileri sorgular. Dün böyle demiştin, bugün neden farklı konuşuyorsun diye hesap sorar.

Düşünen insan hakkını arar. Kendisine verilene razı olmak yerine hakkını ister ve hakkını almaya çalışır. Bu nedenle hak ve hukuka dikkat eder. Başkaları istediği için değil, kendisi istediği ve yapması gerektiği için yapar.

Olayları akıl ve mantık süzgecinden geçirir, herkesi dinler ancak her duyduğuna ve dinlediğine inanmaz. Duyduklarını akıl süzgecinden geçirir ve ondan sonra inanır. Kim olursa olsun onunda bir insan olduğunu ve onunda hata yapabileceğini düşünür. Bu nedenle kendisini ve beynini kimseye teslim etmez. Başkasına kendisi adına düşünme ve hareket etme yetkisi vermez. Kimseye sınırsız bağlanmaz.

Düşünen insanlar başkalarını emri ve isteğinden çok kendi duygu ve düşünceleriyle hareket eder. Bir işi başkası istediği için değil, yapması gerektiği için yapar. Bu nedenle onu başkaları kullanamaz.

Rabbim bizlere akıl ve fikir vermiştir. Bu nedenle her yaptığımızdan bizi sorumlu tutacaktır. Bizim başkasının istediği doğrultuda hareket etmemiz bizi kurtarmayacaktır. Allah yaptıklarımızdan dolayı hesabı başkalarına değil, bize soracaktır. Çünkü bizi başkalarının dediğini yapmamız için gönderse idi beynimizin düşünme fonksiyonunu iptal eder ve hayvanlar gibi yapıp gönderirdi. Bu beyin ve düşünmeyi bize bir nimet olarak verdiğine göre verdiği nimetin sorumluluğu da bizde ve bu nimetin kullanılmama sebebini bize soracaktır. Ben sana düşünme gücü verdim ama sen düşünmek yerine başkalarının dediğini yaparak bana nankörlük ettin nimetimi hiçe saydın diyecektir. Nimetin boşa gitmemesi ve öbür tarafta hesabın kolay geçmesi için düşünme nimetini kullanalım. Kendimiz edip kendimiz bulalım. 

O nedenle Descartes’in dediği gibi ‘Düşünüyorum o halde varım’ diyorum ancak bir de;

‘Düşünüyorum o halde insanım ve farklıyım’ diyorum.