Kanal Maraş köşe yazarı Ramazan Yumşak "Orta hasarlı binaların durumu ne olacak?" diye yazdı.

Evet, maalesef şehrimiz çok çok büyük depremler yaşadı. Sadece şehrimiz mi on bir il etkilendi. Çok sayıda (50 binden fazla) insanımızı kaybettik. En büyük acımız ve kaybımız insanlarımız oldu. Kimi sülalece kimi ailecek yok oldu. Kimi aileler yarım kaldı, kimi aileden tek kişi kaldı. Böylesi durumlarda kurtulan kurtulduğuna sevinemedi bile. Kimine ölmek düştü, kimine ölmeden gömülmek. Ölen bir kez öldü ölmeyenler her ölenle bir kez daha öldü. Olan ölene değil de onların acını yaşamak zorunda kalan sağlara oldu. Allah yar ve yardımcıları olsun. Durumlarını anlatmak için maalesef kelimeler kifayetsiz kalıyor. Olayın üzerinden altı ay geçti ve yaralar sarılıyor sarılmaya çalışılıyor.

Bugün burada depremden beri hiç dokunulmayan ve bir şey yapılmayan bir konudan bahsetmek istiyorum. Orta hasarlı binaların durumundan. Zira bizim gazeteci olduğumuzu bilen insanlar sürekli soruyor. Vatandaş bir umar ve çare arıyor. Hatta öyle ki bizlere en çok sorulan soru oluyor. Orta hasarlı binaların durumu.

Vatandaş ısrar ediyor yaz sesimizi duyur diye. Her bir yerden başka bir ses. Ortada kaldık durumumuz belli değil diye. Biz de yardımcı olmak istedik ama ‘Bir dokunduk bin ah işittik. Yetkililere soruyorlar belediyeye gidiyorlar çevre şehircilik il müdürlüğüne başvuruyorlar ama cevap yok. Onlara kimse bir şey söylemiyor. Olur ya da olmaz diyen de yok. Biz de yetkilileri aradık onlardan bilgi almak istedik. Kimi arasanız ya telefonu açmıyor veya başka bir yere yönlendiriliyorsunuz. Yani cevap alamıyorsunuz. Hatta siz konuşuyorsunuz derdinizi anlatıyorsunuz karşıdaki sadece dinliyor verecek bir cevabı olmadığı için.

Vatandaş çaresiz, vatandaş ne yapacağını bilmiyor.

Yıkılsın denilse yıkacak,

Yapılsın denilse yapacak,

Ama kimse bir şey demiyor.

Çünkü kimse bir şey bilmiyor.

Gerek büyükşehir belediyesinden gerekse ilçe belediyelerinden bir açıklama yapılmıyor. Büyükşehir topu ilçelere atıyor, ilçeler bakanlığa olan vatandaşa oluyor.

Evi yıkılanların ve ağır hasarlı olanların durumu belli, en kötüsü belirsizliktir. Orta hasarlılar tam da bu belirsizliğin içinde. Binalar yıkılacaksa yıkılsın yapılacaksa yapılsın. İnsanlar artık ne olacaksa olsun diyor. Belirsizlikten kötüsü ne olabilir.

Vatandaş canını kurtarmış ama kendine gelince malının derdine düşmüş nasıl düşmesin can malın yongasıdır. Ayrıca ortada kalmış, kalacak sığınacak bir evi yok. Evi var ama giremiyor evi var ama eşyalarını kullanamıyor. Başkalarının yanına veya çadırlara veya konteynırlara sığınmış. Yoksa ortada kalacak. Evine giremediği için başının çaresine bakmak istiyor.

Yetkililerden ev istemiyor.

Sadece evinin durumunu öğrenmek istiyor sadece evine ne olacağını bilmek istiyor.

Bu satırlardan vatandaşların sesini duyurmak istiyorum.

Sayın yetkililer; bu işe bir çare bulun çünkü çare sizsiniz. Bunu vatandaş sizden bekliyor. Çare belli, binalar kontrol edilmeli ya yıkılacak damgası yemeli ya da güçlendirme yapılarak oturulabilir denmeli. Yıkılacak denilenler boşaltılmalı ev sahipleri gerekeni yapmalı.

Yıkılmayacaklar ise evini yaptırmaya ve güçlendirmeye bakmalı.

Çare bu kadar basit ve kolay iken neden hala bekleniyor ve iş uzatılıyor. Bunun uzamasının ve belirsizliğin sürmesinin kimseye faydası yok. Belediyeler tez zamanda bu binaları kontrol etmeli. Belediye bu işe yetişemem diyorsa belli kurumlar ve şirketler var onlara yetki vermeli ve gerekli kontroller onlar tarafından yapılmalı.

İnsanları daha fazla bekletmenin anlamı yok. Şimdi yaz mevsimi ve havalar iyi önümüzdeki günlerde sonbahar ardından kış gelecek bu insanlar ne yapacak. Evi olduğu halde, yetkililerin bir cevabı olmadığı için, evsiz barksız mı olacak, ortada mı kalacak? Yazık çok yazık…