Bizim mahallenin yağız delikanlısıydı.

 

Bizden küçüktü.

 

Yakışıklıydı.

 

Utangaçtı.

 

İki kelimeyi bir araya getiremezdi.

 

Mahallede ne zaman bir düğün olsa.

 

Bütün kızlar etrafında pervane gibi dönerdi.

 

Metin’in elini tutmak için zoraki halay’a kaldırırlardı.

 

Her ne kadar oynamasını bilmese de, kızları kırmaz, oynamaya kalkardı.

 

Kıskanmazdık desek de kendimizi kandırırdık.

 

Bir duyduk ki, Metin Üniversiteyi kazanmış.

 

Hem de İstanbul’a gidip okuyacak.

 

O zaman uçak yok, otobüsle 17, 18 saat.

 

Ohh, kurtulduk meydan bize kaldı diye sevinmeye başlamıştık.

 

Zaman dediğiniz nedir ki.

 

4 sene göz açıp kapanıncaya kadar geçiverdi.

 

Mahallemizde Hasan ustanın oğlu Halit’in düğünü vardı.

 

Düğün kalabalık mı kalabalık.

 

Sokakta masalar sıra sıra dizilmiş.

 

Misafirler, gençler, kızlar dolu.

 

Dörtyol’dan kemancı Cumali gelmiş, hem çalıyor, hem söylüyor.

 

Derken Orkestradan son günlerin modası hızlı bir rap müzik istendi.

 

Kızlar, gençler oynamaya başladılar.

 

Oynayanlar içinde biri vardı ki, Allah var müthiş oynuyordu.

 

Oda ne! Dikkatli bakınca bu bizim utangaç, sıkılgan, konuşamayan, oynamasını bilmeyen Metin.

 

Aman Allah o ne oynama, o ne kıvırma.

 

Kalabalık hem alkış çalıyor, hem de kıvır, kıvır Metin diye tempo tutuyor.

 

Masadaki arkadaşlara döndüm dedim ki;

 

Vallahi arkadaşlar bu bizim Metin hem okumuş hem de kıvırmasını çok iyi öğrenmiş.

 

Baksanıza, eskiden oynamasını bilmiyordu.

 

Şimdi kıvırmasını bile çok iyi yapıyor…

 

Yine kızlar onun etrafında pervane.

 

Kalkın kemancı cumaliyi alıp gidelim.

 

Sakin bir yerde çalsın söylesin dinleyelim.

 

Yoksa aha bu Metin'i vallahi döverim.

 

Bizim Metin yıllar önce mahallemizden başka şehre taşındı da kurtulduk.  

 

O gün bugün arkadaşlar arasında konuşurken, bizim Metin’in adı “KIVIR METİN” kaldı.

 

O KOLTUKTA OTURMAMALISIN.

 

Dün bir yazı yazdım.

 

Mahir Ünal'a soruyorum? Diye.

 

Yazım yayınlandıktan sonra, okunma rekoru kırdı.

 

Akşama doğru saat 18.26 da telefonum çaldı.

 

Arayan AK Parti İl Başkanı Metin Doğan.

 

-Mustafa bey merhaba.

 

Merhaba Başkanım.

 

Metin Doğan:

-Mustafa bey bir yazı yazmışın ben o sözü, bana hükümet ne zaman kuruluyor diye sordun veya sordular bende o malum sözü söyledim.

 

Başkan, ben sana niye Hükümeti sorayım. Ben sana sadece soru sorabilirmiyim dedim, sen o malum sözü söyledin. (Amma şaka söyledin, amma espiri yaptın o senin sorunun. Ben malzemeyi kaptım ve yazdım)

 

Metin Doğan:

-Mustafa bey resim çektirmek için çağırdılar masaya, ben seni tanımıyorum bile,  demesin mi?

 

Bak sayın başkan beni tanıyıp tanımamak senin sorunun senin ayıbın.

 

Metin doğan:

-Yarın sana noterden ihtar çekecemmmmm, savcılığa suç duyurusunda bulunacağımmmm.

 

Başkan lütfen beni rahatsız etme diyerek telefonu kapattım.

 

Buradan Metin Doğan'a sesleniyorum.

 

Oturduğun koltuk, sana bu şehirdeki eli kalem tutanları öğrenmene vesile olamadıysa o koltukta oturmamalısın?

 

Oturduğun koltuk, sana bu şehirde neyin, nerde nasıl konuşulacağını öğretmediyse o koltukta oturmamalısın?

 

Oturduğun Koltuk, öyle telefon açarak bazı gazetecilere gözdağı verip yazıları kaldırttığını sanarak şahsıma telefon açıp emir vereceğin koltuk değil.

 

Oturduğun koltuk, bu şehirde AK Parti Genel Başkanını temsil ettiğin koltuk.

 

Ya neyin nerde konuşulacağını öğreneceksin, ya ağzından çıkan kelimeye sahipleneceksin, ya da o koltukta oturmayacaksın.

 

Noterden çekeceğin ihtarı ve savcılığa vereceğin dilekçeyi bekliyorum.

 

Hodri Meydan...