Kahramanmaraş'ın en etkin haber sitesi Kanal Maraş Köşe Yazarı Mustafa Karaaslan bugünkü yazısında ''Erdoğan ne yapmaya çalışıyor?'' diye yazdı.

 HANİ bir deyim vardır…

‘’Kaş yapayım derken göz çıkarmak…’’

Kamuoyu; İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun yemeğe gidişini çeken MOBESE görüntülerinin yayınlanmasını eleştirip, eski Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün istifasını konuşurken…

Vatandaşlar; Ekonomik zorluklara göğüs gerip yaşam mücadelesinde çırpınıp, birde üstüne elektrik ve doğalgaz faturaları nedeniyle AK Parti’ye karşı eleştiri dozajını her geçen gün yükseltirken…

Siyaseten hiç alışık olmadığımız görüntülerle gündeme oturan Erdoğan, ‘’kaş yapayım derken göz çıkarmak’’ deyim misali, hata üstüne hata yapıyor…

Veya yaptırılıyor?

*

Evet, dün o bildiğimiz Erdoğan, gündem belirleyeceği yerde büyük bir hata daha yaptı…

Trabzon'da gerçekleştirdiği toplu açılış yaptığı törende, 10 yaşındaki bir çocuğun eline mikrofonu vererek, Ana Muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik ‘’o adam hain hain’’ demesini teşvik etmesi ve çocuğun konuşmasını tebessüm ederek izlemesini görünce, belleğim beni taa 1994’lere götürdü…

O YILDA NE OLMUŞTU?

Refah Partisi, Türkiye şartlarında meşru ve güçlü bir zemin yakalamış, demokratik mücadelede dindar insanların da olabileceğini göstererek, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için Recep Tayyip Erdoğan’ı aday yapmıştı…

Erdoğan, karizmatik kişiliği, güçlü hikayesi, hitabeti ve siyasetin temelinden geldiği için karşısındaki deve dişi gibi adamları ekarte ederek, İstanbul gibi metropol bir ilin başkanı seçilmiş, çöp dağına dönen ve susuzlukla da perişan bir haldeyken, Erdoğan ve ekibi sayesinde gerçekten kısa sürede kendisini toparlamış ve Erdoğan halkın gönlünde taht kurmayı başarmıştı.

Ne olduysa, birileri dışarıdan düğmeye basarak vesayetin de etkisiyle, Siirt de okuduğu bir şiir nedeniyle, hem İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığından alınmış ve hem de siyasi hayatı bitirilerek hapse atılmıştı.

ZİNDANDAN BAŞBAKANLIĞA GİDEN YOL

O günün demokratik mücadelesi ve siyaset, tamamen oligarşik demokrasi karşıtı zinde güçlerin elinde olduğu için, ‘’Erdoğan artık Muhtar bile olamaz’’ denilerek defteri dürülmek istenmişti.

Lakin hesap etmedikleri bir şey vardı…

O da halkın bu konuya nasıl baktığı, nasıl algıladıkları ve getirisinin neler olacağıydı…

Çünkü bu Millet, taa Menderes’ten beri, mağdur olan her kim varsa kimliğine bakmaksızın ona destek verir ve arkasında dururdu.

Nitekim öyle oldu.

DENİZ BAYKAL'IN DESTEĞİ UNUTULMAMALI

28 Şubat sonrası oluşan Türkiye konjonktüründe bu halk, mağdur edilen Erdoğan’ı sahiplendi ve sonrasında 2002 yılında kurduğu AK Parti’ye büyük bir destek vererek iktidara getirdi.

Lakin Erdoğan’ın siyasi yasaklılığı devam ettiği için, kurduğu partinin Genel Başkanıydı ama Milletvekili ve dolayısıyla Başbakan olamamıştı.

Bu demde, CHP’nin Genel Başkanı Deniz Baykal’ın desteği ile hem siyasi yasağı kaldırılmış hem de Siirt’te yapılan bir ara seçimde Erdoğan’ın Milletvekili olması sağlanmış ve akabinde Başbakan olmuştu.

İstanbul denilince nedendir bilmiyorum ama benim aklıma hep Erdoğan’ın; ‘’İstanbul’u alan Türkiye’yi alır’’ sözü geliyor.

ŞİMDİ SÖZÜ NEREYE GETİRECEĞİM BİLİYOR MUSUNUZ?

Erdoğan, İstanbul ile başlayan hikâyesini Cumhurbaşkanlığına kadar taşıdı.

Hakkını yemeyelim; İlk yıllarda yürüttüğü demokratik mücadele, reformlar, Avrupa birliği açılımı, siyasette istişareye önem vermesi gibi projelerle çok güzel hizmet yaparken, başta Büyükşehir Belediye Başkanlarını görevleri başındayken azletmesi veya istifa etmelerini istemesi, bunun sebeplerini topluma arz etmemesi infiale neden oldu.

Nitekim İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ı görevden aldı, yapılan ilk yerel seçiminde İstanbul’u kaybetti…

Anakara da Melih Gökçek’i aldı, Ankara’yı kaybetti…

Antalya, Adana ve Mersin’i kaybetti…

AK Parti’nin ne kadar kurucu üyesi varsa hepsini siyaset dışı bıraktı…

Eskiden önem verdiği istişareyi bırakarak her konuda yalnız başına karar almaya başladı…

Bana göre, yerelde kaybetmesinin en önemli sebeplerinden bir tanesi budur.

ŞİMDİ GELELİM GÜNCELE, YANİ ŞU ANA…

Erdoğan İstanbul gibi bir tecrübenin yaşanmış en büyük hikâyesi kendisinin olduğunu bildiği halde, bugün karşısında muhalif de olsa siyaset yapanlara, geçmişte kendisine reva görülen her şeyi uygulaması anlaşılır bir şey değil.

Hepsi bir yana da, Trabzon’da 10 yaşındaki bir çocuğa mikrofon verip, Ana Muhalefet Parti lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik ‘’Bay Kemal Hain hain’’ kelimesini söyletmesi ve kendisi ile orada bulanan ekibinin koro halinde tebessüm etmesi, inanın ‘’kaş yapayım derken göz çıkarmak’’ deyimine tıpa tıp uyuyordu…

Bu tür çocukça kurgular, siyasette prim yapacak argümanlar değildir…

Bilakis bu skandaldır…

Bu yaklaşım muhatabınızı küçültmediği gibi sizi de büyütmez.

Türk toplumu sizi bir kere bağrına bastı…

Ve o gönüllerde yer eden sevgi sayesinde bugünlere geldiniz.

Ne olur diyorum, geçmişteki büyük devlet adamları gibi kalplerde sevgiyle kalsanız da, siyaset sahnesinin son yıllarına geldiğiniz şu yıllarda, şu gök kubbede hoş bir sadâ bırakarak hep öyle kalıp noktalasanız.

Büyük Devlet adamlılığı bunu gerektirir…

Kutuplaştırmak, ötekileştirmek, kindar bir nesil oluşturmak, hiç kimseye fayda sağlamaz…

*

Nasıl ki Mustafa Kemal Atatürk, Türk toplumunun bağrında, yüreğinde, hatta tüm bedeninde yanan bir meşale olarak duruyorsa…

Unutulmuyorsa…

Adı her geçen gün kalplere oya gibi nakşediliyorsa…

Bu sevgiyi örnek alarak, kendinize ilham almanız gerekmez mi?

1991  YILINDA KAHRAMANMARAŞ'A GELDİĞİNİZ O GÜNÜ UNUTTUNUZ MU?

Hani halk sizi bir sevgi seline boğmuştu…

Ya kazma bağlarında ki, Mustafa Aydoğar’ın düzenlediği AK Parti’nin kuruluş temelinin atıldığı o gönül bağına ne demeli…

Bunları unutmak mümkün mü?

DİYECEĞİM ODUR Kİ:

Sizde o yer ettiğiniz kalplerde, Cumhuriyeti kuran büyük önder Mustafa Kemal Atatürk sevgisi gibi, bir meşale misali yanıp kalmak istemez misiniz?

Gönüllerden bir kez olsun çıkarsanız…

O gönüllere tekrar girmeyi başaramazsınız…

ÜZÜLEREK GÖRÜYORUM Kİ:

Başkalarının bugün geçtiği o yollardan siz, kırk yıl önce geçtiniz…

Bunca birikim ve tecrübenin ardından, siyasette prim yapmayacak eylem ve söylemler sizi siyasetin derin girdabına doğru sürüklüyor…

Ve her geçen gün gönüllerden çıkıyorsunuz…

Ya AK Parti?

AK Parti gemisi, yapılan hatalı manevralardan dolayı su alıyor…

Bir gemi su alıyorsa, batmaya mahkûmdur…

Hele hele 10 Yaşındaki bir çocuğun söyleminden medet umar hale gelinmişse, o geminin birçok yerinden su aldığı ortaya çıkar…

Ve batan bir gemiden herkes, canını kurtarmak için denize atlar…

Kimisi karaya çıkar kimisi boğulur…

Siyaset yanlışı affetmez…

Tarih örnekleri ile doludur…

BENDEN SÖYLEMESİ…