Kahramanmaraş'ın en etkin haber sitesi köşe yazarı bugünkü yazısında ''Suçsuzlar hapishanede suçlular ise alemlerde'' diye yazdı.

Osmanlı İmparatorluğu zamanında dönemin Padişahı Hindistan'daki Müslüman halkın durumunu gözetmek adına bir elçi görevlendirir...

Gemi ile yola çıkan elçi, Hindistan'a vardığında rıhtımda büyük bir kalabalığın beklediğini görür...

Adettendir ve Osmanlı'nın şanındandır, karşılama merasiminin başlaması ve gemiden inmek için 40 pare top atışının yapılmasını bekler...

Gözü dışarda, kulağı top sesinde, bir bekler, iki bekler. Maalesef top atışı gerçekleşmez...

Gemiden sinirli bir şekilde inen elçi; "Neden top atışı gerçekleşmedi? Bu ne saygısızlık? Üstelik toplar rıhtımda durduğu halde ve ahali toplanmış karşılamaya gelmişken?" diye bağırıp çağırınca...

Karşılama heyetinden bir kişi öne çıkıp "Efendim hoş geldiniz. Safalar getirdiniz. Kızmakta haklısınız. Ancak top atışı yapamadığımızın birçok maruzatımız var, affola..." deyince...

Elçi: "Söyle bakalım neymiş şu birçok maruzatlarınız?"

Heyet yetkilisi cebinden bir kağıt çıkarıp okumaya başlar...

Efendim birrrrr; "Top atışı yapmak için barutumuz yok"

"İkiii..." daha sözün devamı gelmeden...

Elçi; "Ne? Barutunuz mu yok? Tamam tamam anlaşıldı. Diğer maruzatlarınızı söylemenize gerek kalmadı..." der...

*

Bu hikayeyi niye yazdım...

Şunun için:

Asrın felaketi denilen 6 Şubat'taki 7.7 ve 7.6 şiddetindeki iki büyük deprem sonrası, yıkılan binaların tek sorumlusu müteahhitler ve mühendislermiş gibi kamuoyuna lanse edilmiştir...

Alel acele ruhsatlarda adı geçenler bir bir tutuklanmıştır...

15-30 hatta 40 yıl önce yapılmış ve bu depremde yıkılmış binaların müteahhidi, proje müellifi ve fenni mesulleri dahil hiç fark etmemiştir...

Oysa hiç birinin kabahati bulunmamaktadır...

Hikayede bahsedildiği gibi kimse çıkıp "Barut yok!" mazeretini söyleyemez. Yani binaların yıkılmasındaki esas nedenleri anlatmaz, anlatamaz...

Sadece "Asrın felaketi" sözcüğü kullanılır.

Vur abalıya misali "güvenlik açısından" denilerek bazı müteahhit ve mühendisler dört duvar arasına hapsedilmiştir...

Oysa bu depremde binaların yıkılmasındaki esas gerçekleri anlatmak ve kamuoyunu bilgilendirmek her yetkilinin görevi olmalıdır...

Nedir bu gerçekler derseniz?

İzah edeyim:

1- Depremin büyüklüğü, yıkım gücü ve süresi...

2- İki kattan fazla bina yapılması uygun olmayan arazilerin (Arsaların) imar plan değişikliği ile çok katlı bina yapılmasına izin verilmesi…

3- 2000 yılından önce Kahramanmaraş 2. deprem bölgesi iken sonrası 1. Deprem bölgesine geçirilmesi, bu konuda hiç bir uyarı ve önlem alınma yoluna gidilmemesi...

4- 2000 yılından önce 1975 deprem şartnamesi gereği projeler çizilirken, 2000 yılından sonra sırasıyla 2000-2007 ve 2018 yılları deprem şartnamelerinin değişmesine karşın eski yapılarla ilgili yine hiç bir önlem alma ve halkı uyarma yoluna gidilmemesi...

5- 2008 Maden Tetkik Arama (MTA) Raporu ve 2020 AFAD risk azaltma raporu düzenlendiği, yıkılacak bölgeler isim isim yazılı olduğu halde yine önlem alınmayıp halkın uyarılmayarak raporların sümen altı edilmesi...

"Tamam tamam dur, daha fazla yazmana gerek yok" dediğinizi duyar gibiyim...

Çok haklısınız...

Fazla söze gerek kalmadı...

Ancak şu hususu da belirtmeden geçemeyeceğim...

Yeni İmar Kanunu ve Yeni deprem şartnamesinin çıkacağı, yıkılan binaların arazilerinin bazısının imara kapatılacağı, bazılarının ise zemin + 4 kat yapılmasına müsaade edileceği aldığım bilgiler neticesindedir.

Bu yüzden soruyor ve cevap istiyorum:

Daha önce bu yerlere neden çok katlı bina yapılmasına izin verilmiştir?

Şimdi neden imara kapatılıyor?

İllaki canlar, cananlar kaybedilince mi akıllar başa geliyor?

Kaybettiğimiz binlerce canımızın ve binlerce binanın sorumlusu kim veya kimler oluyor?

*

Demem odur ki...

Müteahhit ve mühendisler bu depremde yıkılan binalardan dolayı, zincirin son halkasıdır...

Dolayısıyla ben mazeretlere sığınıp suspus olmuyorum...

Suçlu çok çok diyorum...

Suçsuzlar hapishanede...

Suçlular ise alemlerde...

E kader; sen ne vicdansızmışsın be!

*

Dip Not 1: Deprem sonrası "taksirle ölüme sebebiyet verme" suçlaması ile 6 aydır hapishanelerde yatan müteahhit ve mühendislerden, ailelerinden inanılmaz mektuplar alıyorum. Yaşadıkları elem dolu günlerin bitmesini istiyorlar. Bilirkişi raporlarının bir an önce gelmesini, özellikle depremin kusurunun belirlenmesini yani büyüklüğünü ve yıkım gücünü ortaya çıkarılmasını talep ediyorlar. Gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkacağına inanıyorlar. Elçiye zeval olmaz... Sayın savcı ve hakimlerimize duyurulur...

Dip Not 2: Ardahan Kapalı Cezaevi'nde yatan Engin, Hüseyin ve Ersoy isimli kader mahkumu kardeşlerimizin ve idare yönetiminin, deprem sonrası çam sakızı çoban armağanı misali yardım eli uzatmalarını gelen mektuplardan okudukça duygulanmamak elde değil… İyi ki varsınız. Sonsuz teşekkürler... Allah kurtarsın...