Anlaşamadığımız noktalardan biri de ulusal kurtuluş savaşını kimin başlattığıdır. Tarihimiz öyle bir anlatılıyor ki, bir taraf tamamen reddediyor. Abartıların çokluğu nedeniyle normal düşünenlerin bile aklında bir takım soru işaretleri kalıyor. Resmi tarih;’ I. Dünya savaşına giren Osmanlı savaşı kaybetti ve işgale uğradı. Ama vatansever ve kahraman halk kendi kendine örgütlendi ve Mustafa Kemal önderliğinde bağımsızlık mücadelesi verildi ve kazanıldı’ diyor. Peki, gerçekler ne diyor?

Gerçeği öğrenmek isteyenler bazı soruları sormak ve bunların cevabını bulmak zorundadır. Birkaçını sıralıyorum: İşgallerden sonra memleketin her yerinde mantar gibi çıkan (birden bire) cemiyetleri kim, neden ve nasıl kurdu? Resmi ideolojinin dediği gibi halkın vatan millet sevgisinden mi, yoksa başka bir neden var mı? Vatan millet sevgisi olan kişiler iletişimin olmadığı bir dönemde nasıl oluyor da bu kadar hızlı ve çabuk örgütlenebiliyor? Normal de devlette bile sıkıntılı olan silah ve mühimmat işi nasıl oluyor da bu kişilerin ellerine geçiyor? Bu silahları kim, neden ve nereden verdi? Osmanlının son dönemine damga vuran İttihatçı Paşalar, kurtuluş savaşında neden aniden kayboluyor ve meydan veya iş nasıl Mustafa Kemal’e kalıyor? Atatürk vasat bir gemi ile bata çıka Samsuna neden gitti? Kurtuluş mücadelesini başlatmak için neden en kötü yeri (İlber Ortaylı’ya göre) seçti? Mustafa Kemal tüm Anadolu’yu örgütleyen kişi midir, yoksa zaten örgütlenen grupların başına geçirilip mücadeleyi olduğu yerden devam ettiren mi?

Evet, aslında konuyu ciddi anlamda düşünen birçok kişinin aklındaki sorulardır bunlar. Daha fazlası da var ancak bu soruları cevaplamamız yeterli olacaktır.

Cemiyetler konusundan başlamak istiyorum. Resmi tarihe göre de (bunu saklayamıyorlar)cemiyetleri Atatürk değil halk kurmuştur. Halk kendiliğinden mi kurdu, yoksa birileri ön yak mı oldu? Elbette bu cemiyetler İttihat ve Terakki’nin temsilcileri tarafından (Halkın savaştan bıktığı ve askerden kaçtığı bir dönem)kurulmuştur. İtibari başkanları da yerel eşref ve din adamlarından seçilmiştir. Bazıları bu cemiyetleri vatan millet Sakarya edebiyatı ile açıklamaya çalışılsa da gerçek ortada. Hatta ve hatta Enver Paşa Balkan tecrübesi üzerine Teşkilat-ı Mahsusa’nın yerine onun vazifesini yapacak yeni bir teşkilat olan Umum Âlemi İslam İhtilal Teşkilatı’nı kurmuş ve onların görevini bu teşkilat yaptırmıştır. Zira bu örgüt yeni olduğu için rahat ve tanınmadan görev yapacaktır. Bu teşkilata ülke içinde gerilla grupları kurma talimatı verilmiş ve bazı özel kişiler bu iş için görevlendirilmiştir. Bu kişiler silahlarını teslim etmeyecek ve her ne pahasına olursa olsun gruplar (cemiyet ve diğer kurtuluş örgütleri) dağıtılmayacaktır. İttihatçı memurlar başkentten Anadolu’ya destek sağlayacaktır. İnsanlardan aldıkları para, silah, mühimmat, erzak, araç gereç ve insanları Anadolu’da ve Kafkaslarda mücadele eden örgütlere göndereceklerdir. İşgallerden önce bile Rum ve Ermeni ayaklanmalarına karşı bazı kişiler görevlendirilerek halk örgütlenmiş ve yerel çeteler oluşturulmuş. Bilhassa da Ermeni çetelerine karşı savaşmaları sağlanmıştır. Ermenilerin çoğunlukta olduğu doğu bölgesinde Kürt aşiretlerle de anlaşılarak Kürtlerden milis kuvvetler kurulmuş ve bu milisler Ermenilere karşı mücadele vermiştir. Zaten Ermenilere karşı en büyük mücadele bu Kürt milislerce yapılmıştır. Hatta bir iddiaya göre Said Nursi’nin milis alayı da (Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, Erik J.Zürcher) ittihatçılar tarafından kurdurulmuştur. Yoksa iletişimin neredeyse sıfır olduğu bir dönemde böyle birlikler kurulmasının ve halkın topyekûn harekete geçirilmesinin imkânı yoktur.

Enver ve Talat paşalar önceden tedbir alarak (Fazlasıyla) ülke işgal edilmeden çok önce halkı örgütlemiş ve sivil mücadele için gereken tüm adımlar fazlasıyla atılmıştır. İttihatçıları hayalci ve dar görüşlü olarak lanse edenlere duyurulur.

Gelelim normal vatandaşın eline o kadar silah ve mühimmat nereden geçiyor. Halkın o yoklukta silahları nereden ve nasıl aldığını sorgulayan yok? Enver ve Talat Paşa Teşkilatı Mahsusa’ya, Anadolu’nun bir takım gizli noktalarına silah ve mühimmat depolanma emri vermiş ayrıca İstanbul’dan 320 makineli tüfek, 1500 tüfek, 2000 sandık cephane ve 10 bin üniforma gönderilmiştir. Bu iş Teşkilatı Mahsusa ajanlarınca gerçekleştirilmiştir. Bu kişiler silah temini değil, casusluk görevi de yapmışlardır. Enver Paşa, işgalin gerçekleşeceğini Çanakkale Boğazına dayanan İngiliz ve Fransız donanmalarını gördüğünde bilmiş ve tedbiri o gün almıştır. Gemilerin ihtişamını gören Enver Paşa savaşı kaybetme ihtimaline karşı başkentin işgal edilmesini önlemek ve mücadeleye kaldığı yerden devam etmek için başkenti Konya’ya taşıma kararı almıştır. Yani her ihtimal hesaplamış ve ona göre adımlar atılmıştır.

Ancak I. Dünya savaşının kaybedilmesi ile işler tamamen değişti. Zira Enver, Talat, Doktor Nazım ve Bahaettin Şakir gibi İttihat ve Terakkinin ileri gelenleri (Ermenilere karşı verilen mücadeleden dolayı savaş suçlusu olarak yargılanacakları bildirmiş) ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Onlar savaş suçlusu olarak yargılanacaklardı. Bu nedenle Ülkeye yön veren ve savaşı idare eden lider kadro Alman müttefiklerinin gemileriyle kaçmak zorunda kaldılar (Ama Ever Paşa dışındakiler Ermeni örgütlerince katledildiler). Ama lider olmadan bu işler ilerleyemezdi ve yeni bir lider bulunması gerekiyordu. İlk önce İzzet Paşaya teklif edilse de ittihatçı olmaması veya işi reddetmesi nedeniyle o yapılmadı. Ali Fuat taraftarı Mustafa Kemal başarılı, zeki ve siyasi yönü güçlü biriydi ayrıca siyaseten de lekelenmemiş ve İTC’ci olması nedeniyle de idealdi. Karakol mensuplarının teklifiyle o seçildi. Seçildikten sonra üst makamlarla görüşmeler yapılarak tam ve süper yetkilerle Anadolu’ya gönderildi. Artık işler onun liderliğinde devam edecekti. İttihat ve terakki ülkeyi kurtaracak ekibi kurduğu gibi yeni lideri de belirlemiş ve vazifeyi ona vermişti. Rütbece ast olduğu halde görevi nedeniyle tüm herkes ona itaat edecek ve böylece mücadele devam edecekti. Bundan sonra onun önderliğinde mücadele yapıldı ve zaferle sonuçlandırıldı. Hatta resmi görevden alındığında görevinin devam ettiğini belirtmek için Kazım Karabekir Paşay’a: ‘Paşam kolordumla emrinizdeyim’ dedirtilmiş böylece direniş güçleri ve cemiyetlere görevinin sivil olarak devam ettiği mesajı verilmiştir.

Bazı yobaz ve Atatürk düşmanlarının ‘O, Osmanlıyı yıkmak için Batılı devletler ve Yahudiler tarafından görevlendirilen bir ajandır’ iftirasını da boşa çıkarmış oldu. Sizi bilmiyorum ama ben Erik J Zürciher’in Modernleşen Türkiye’nin Tarihi adlı kitabını okuyunca aklımdaki sorulara ve tarihte gördüğüm eksikliklere cevap buldum. Umarım sizlerde bulursunuz. Saygılar…