PAÇA suyuna çorbalar, ıhlamurlar, zencefiller, limonlar, portakallar, vitaminler, antibiyotikler, terlemeler, mahkemeler ve can sıkıntılarıyla geçirdim dünü.

Üzerinize afiyet biraz soğuk almışım.

Kafa da kazan gibi hani...

Hocayı (!) mocayı düşünecek halim de yok ama…

Saçaklızade vakfına bağlı simya ve Beyza okullarındaki öğretmen ve çalışanlarla mahkeme olması nedeniyle mecburen yataktan kalktım…

Durum böyle olunca “Yazılara bir gün gün ara vereyim bari” dedim.

Dün köşe yazı yazmamamın nedeni budur.

*

Peki, “kazan gibi kafa”yı dinlendirmek mümkün oldu mu?

Ne gezer...

Şu tür şeylere maruz kaldım:

-  Malum Hoca’nın (!) “Saçaklızade vakfına bağlı Simya-Beyza Kolejlerinden birinde çalışan güzel ve kibar bir hanımefendi” ile mahkeme salonunda “kendisi hakkında yazmadığım” bir konudan dolayı afaki suçlamasına…

-  SGK’ da göreve başlayan Ramazan Elma’nın geçmişte yaptığı hatalardan dolayı yazdığım köşe yazıları nedeniyle “sağa sola telefon açıp icazet arar gibi” kendini savunup “bir gazeteci” benle uğraşıyor demesine…

-  Abdulhamidhan Cami Vakfı eski Başkanı Ömer Faruk Şirikçi’nin Mütevelli heyet üyelerine “kendi el yazısıyla yazdığı mektupta” adı geçen “Arabulucu Milletvekilleri” kim diye telefondan veya bizzat gelerek sorulmasına…

-  Onikişubat ilçesinde sundurmaların yıkılmayıp “yenileri yapılıyor” esprisine…

-  Abid Vanlı’nın evlenmesi ile ilgili “yüzük takılmış, salon tutulmuş, ev döşenmiş” dedikodusuna…

-  Serintepe mahalle muhtarı “Ramazan Gürbak’ın” şık giyimine…

-  Hacı Teyfik abimizin “Tekke mahallesinin 2’nci bölgesine ne zaman doğalgaz” geliyor sorusuna…

-  AK Parti’nin cumartesi günü yapılacak il kongresinde, “Başkan Ahmet Özdemir’in nasıl bir yönetim listesi çıkaracak” toto oynanmasına…

-  Murat Eğridağ’ın sosyal medyada paylaştığı, “bu medya neden bu kadar sahipsiz, bugün emlakçılık bakkal işletmeciliği için dahi belge alınırken önüne gelen nasıl internet haberciliği ya da gazeteci kimliği kazanıyor? Belirleyici bir unsur neden yok?” haklı serzenişine… 

-  Diriliş dizisinin geçen haftaki bölümünde sultanın havaya kaldırdığı kılıcın, “Sadettin Köpek’in boynuna inecek mi?” olayına…

-  Günlük ve haftalık gazetelerin misyonuna dair sayısız geyiğe…

-  Yener Atlı’nın ormanlık ortamında kendisini “inzivaya” çekmesine…

-  Erol Öner abimizin o ünlü “fötr” şapkasına…

*

Sonra da dedim ki:

Madem “yazsam” da, “yazmasam” da bunlara maruz kalıyorum.

Madem kafamın kazan olması kaçınılmaz.

O halde yazayım bari...

Ne demişler?

“Öyle de battık böyle de…”