Şehrimizde son günlerin en çok konuşulan konusu, Abdulhamidhan Camii…

Malum, O zat tarafından ele geçirilen ve zapt edilen, Vakıf mütevelli heyetinin kendi soyuna bırakacağı gelirleriyle, mülkiyetiyle, kalacak olan camii…

Şimdide camii etrafındaki binalara göz dikilip, yıkılacağı, camii arsasına dâhil edilmesi için çalışmaların gizliden gizliye yürütülmesi konuşuluyor…

Dün akşam bu minvalde bir davet aldım…

Abdulhamidhan Camii üstündeki Firuze Apartmanı sakinlerinden…

Davete icabet ederek gittim ve sıcak bir karşılaşma ile bu şehrin güzel insanlarıyla tanıştım…

Hepsi ağız birliği etmişçesine neden bizim bina? Sorusunu sordular…

Bende sordum: Neden bu bina?

Bu bina ile ilgili ne alıp veremediği var O Zat’ın? dedim...

Devletimizin her büyüğü geldiğinde, bu konu temcit pilavı gibi gündeme geliyor ve getiriyor…

Apartman sakinlerinden biri diyor ki;

Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan Başbakan’ımızken, dönemin Çevre Bakanı Erdoğan Bayraktar’a talimat verdiği ve bu talimat gereği Sayın Bayraktar, bu binanın istimlak edilmesinin gerekmediğini belirtmiş ve bugüne kadar istimlak konusu ortadan kalkmıştır…

Şimdi ne oldu ki, tekrar gündeme geliyor? Diye sordum:

Sayın Cumhurbaşkanımız şehrimize geldiğinde bu camide Cuma namazını eda ettiğinde bende oradaydım diyen apartman sakinlerinden biri, eski imam’ın bu konuyu Sayın Cumhurbaşkanı’mıza söylediğini ve Cumhurbaşkanı’mızın da ‘Kaynak’ burada diyerek konuyu bitirdiğini söyledi.

Peki, istimlak konusu nerden gündeme oturdu diye sorunca:

Eski imam, istediği için dediler…

Bu binada gözü olduğu için dediler…

‘Gözü doymaz hoca’ başlığında yazdığım yazı aklıma geldi ve tebessüm ettim…

Dedim ki;

Ya lojman yapacak, ya kuran kursu yapacak, ya da bu apartmanda oturan insanlardan bazılarına gıcığı vardır dedim…

Bu sefer apartman sakinleri hep birlikte tebessüm ettiler…

Sonuç dedim:

Bu minvalde İl Müftüsünün ve Kahramanmaraş Valisinin kendileriyle görüştüklerini belirttiler…

Sayın Vali’ye, apartman sakinleri olarak, evlerini hiçbir şekilde terk etmeyeceklerini ve istimlak edilmesine razı olmayacaklarını söylediklerini belirttiler…

Onlara tek bir şey söyledim…

Türkiye Cumhuriyeti bir Hukuk Devletidir…

Ve bu Devlet, cebren, kanunsuz bir şekilde insanların evlerini ellerinden almaz, alamaz da…

Hele hele evlerini ellerinden alıp, özel bir vakıf olan Abdulhamidhan Camii arsasına katılamaz…

Sayın Nihat Hatipoğlu’nun yazdığı bir yazıyı buradan aynen yayınlıyorum:

İŞTE O YAZI:

“Hz. Ömer’in halifeliği döneminde Şam valisi olan ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in arkadaşlarından olan Sad b. Ebi Vakkas (r.a.) Şam’daki bir camiyi genişletmek ister.

Bu nedenle de caminin civarındaki arsaları kamulaştırır. Herkes arsasının bedelini alır ve isteyerek arsasını camiye devreder. Ancak Şam’da yaşayan bir Yahudi, camiye bitişik olan arsasını satmak istemez. Vali arsasının değerini fazlasıyla verse de Yahudi vatandaş arsasının kamulaştırılmasına rıza göstermez. Bunun üzerine vali arsaya el koyar ve bedelini adama gönderir.

Arsasını kaybeden Yahudi, komşusu olan bir Müslüman’a derdini anlatır. Sızlanır. Bana zulmedildi, der. Müslüman vatandaş da kendisine, Medine’ye git. Orada halife Hz. Ömer vardır. Derdini anlat. Ömer, son derece adildir, elbette seni dinler, der. Şamlı Yahudi Medine’nin yolunu tutar. Yorucu bir yolculuktan sonra Medine’ye ulaşır. Halifeyi sorar. Vatandaşlar bir hurma ağacının gölgesinde dinlenen halifeyi gösterirler. İşte halife bu zattır, derler. Adam Hz. Ömer’in yanına gider. Selam verip yanına oturur. Derdini anlatır. Hz. Ömer adamı dinler. Sonra bulduğu bir deri veya kemik parçasının üzerine şu cümleyi yazar: “Bilesin ki, ben Nuşirevan’dan daha az adil değilim.” Kısa ve özlü bir cümle.

Yahudi bu yazıyı alıp ayrılır. Ama yolda giderken de kendi kendine şöyle konuşur: “Şam’daki idarecilerin giyim, kuşam ve oturdukları yerdeki ihtişam ve debdebe nerde, Medine’deki halifede bulunan tevazu nerde. Şam’dakiler şu mütevazı halifeyi ciddiye alırlar mı? Hiç sanmıyorum.” Kendi kendine böyle konuşur. Sonunda Şam’a varır. Doğrusu valiye gitmek de istemez. Çünkü sonuç alamayacağı kanaatindedir. Bununla beraber, mademki yorulup da oralara kadar gittim, bari halifenin şu yazdığını valiye vereyim, der. Valinin huzuruna çıkar ve deri veya kemik parçasını uzatır.

Medine’deki halifenin size mesajıdır, der. Vali “Bilesin ki, ben Nuşirevan’dan daha az adil değilim.”  cümleyi okuyunca, sapsarı kesilir. Uzun müddet başını yerden kaldıramaz. Sonra endişe içinde, başını kaldırıp şöyle der; arsanız size geri verilmiştir.

Yahudi vatandaş hayret eder. Şaşırır. Bir tek cümlenin valiyi bu kadar sarsacağını hiç tahmin edememiştir. Merak ve dehşet içinde sorar. Lütfen bana bu cümlenin neden sizi bu kadar dehşete düşürdüğünü anlatır mısınız der.

Şam valisi Hz. Sad, bak der, sana bu cümlenin hikâyesini anlatayım. O zaman benim neden bu kadar ürperdiğimi anlarsın:

İslam’dan önce ben ve bugün halife olan Hz. Ömer İran taraflarına ticaret için gittik. Yanımıza 200 deve almıştık. İran’a vardık. Orada cirit oynayan gençleri seyrederken, birileri zorla elimizdeki develere el koydular. Çok kalabalık bir çete grubuydu, bir şey yapamadık. Elimizde para da kalmamıştı. Üzgün bir şekilde, geceleyeceğimiz bir eski han bulduk. Hanın sahibine de sıkıntımızı anlattık. Adam iyi biriydi. Bize yardım etti. Sonra da; gidip Krala durumunuzu anlatın, o adil bir adamdır, mutlaka size yardım eder, dedi. Biz de sabahleyin Kralın huzuruna çıkıp durumu anlattık. Şikâyetimizi bir mütercim Krala tercüme etti. Kral Nuşirevan dikkatle dinledikten sonra her birimize birer kese altın verdi ve olayı inceleteceğini söyledi. Bize de, memleketinize dönün, dedi.

Biz tekrar Han’a döndük. Ama doğrusu sonuçtan çok da memnun olmamıştık. Hancı sonucu öğrenince son derece üzüldü ve burada bir hata var, dedi. Gelin beraberce gidelim, ben size tercümanlık yapayım, teklifinde bulundu. Biz de gittik. Huzura çıktık.

Hancı durumu Kral Nuşirevan’a anlattı. Develerimize el koyan kişilerin kıyafetini, halini, olayın geçtiği yeri anlattı. Dikkat ettik, Kral Nuşirevan’ın yüzü sapsarı kesildi.

Bir gün önceki mütercimi çağırttı. Ona sorular sordu. Sonra ayağa kalktı, her birimize 2 şer kese altın verdi, akşama kadar develeriniz gelecek, develeri alın ve sabahleyin burayı terk edin dedi. Ama giderken biriniz doğu kapısından, diğeriniz de batı kapısından çıkın, talimatını verdi. Bizler de bir şey anlamadan huzurundan çıktık.

Akşamleyin 200 devemiz kapıya geldi. Durumu anlamak için hancıya sorduk. Neler oluyor dedik. Hancı şöyle dedi: Sizin develerinize el koyan kişi Kral Nuşirevan’ın büyük oğlu ile veziridir.

Bunlar bir çete kurmuşlar. Garibanların mallarına el koyuyorlar. Siz ilk gittiğinizde, mütercim bunu anlamış. Ama sizin sözlerinizi Kral Nuşirevan’a yanlış tercüme etmiş. Böylece Kralın oğlunu ve veziri korumuş. Ben sizinle gidip durumu anlatınca Kral Nuşirevan bu oyunu anladı. Ama neden ayrı kapılardan gidin, dedi, ben de anlayamadım. Hele yarın olsun anlarız, dedi.

Hz. Sad, anlatmaya devam ediyor: Ertesi gün ben doğu kapısından çıktım. Kapının çıkışında iki kişinin darağacına asılı olduğunu gördüm.

Halk toplanmış seyrediyordu. Sordum kim bunlar ve suçları ne, diye. Dediler ki, bunlardan biri Kral Nuşirevan’ın büyük oğlu diğeri de veziridir. Bunlar, buraya gelen iki Arap’ı soymuşlar. Ceza olarak Kral Nuşirevan ikisini de asarak idam etmiştir. Kral Nuşirevan kendi öz oğlunu idam etmişti.

Hz. Ömer’in çıktığı kapıda ise bizim şikâyetlerimizi yanlış tercüme ederek, kralın oğlunu korumaya çalışan kişinin asılı olduğunu gördük.

İşte Hz. Ömer senin eline verdiği deri parçasının üzerine “Bilesin ki, ben Kral Nuşirevan’dan daha az adil değilim” sözüyle bana bunu hatırlatıyor. Halkına zulmedersen seni darağacına çekerim diyor.

Senin gözyaşlarına bakmam, tıpkı Kral Nuşirevan’ın öz oğlunun gözyaşına bakmadığı gibi.

Şimdi anladın mı neden benim benzim sarardı?

Bu hadiseyi bire bir yaşayan Yahudi vatandaş, hem arsasını hibe etti ve hem de İslam’a girdi.”

Fazla söze gerek var mı sizce?

Bence hayır.

Peki, Firuze apartmanı sakinleri binalarının istimlak edilmesine ve cami arsasına katılmasına izin vermiyorlar…

Ne olacak?

Hz. Ömer adaletimi olacak…

Yoksa!..

Eski bir imam olan O Zat’ın şehrimize her Devlet büyüğü geldiğinde bu bina hakkında söylediği sözler sonucunda istimlak mi yapılacak?..

Yapılıp, yapılamayacağını bekleyip görelim…

Mevla’m neylerse güzel eyler…

Bizler de Kral’ı, Oğul’u, Vezir’i, Tercümanı ve Yahudi’yi görmüş olacağız…

Not: İmar planında cami yeri belirtilmiş, üstelik apartman camiden evvel yapılmıştır. Eğer bu binanın arsası gerekseydi o zaman cami arsasına dâhil edilmek üzere istimlak edilebilirdi. Hatta ve hatta cami yapılırken bu apartmanın doğusundan izin alınmadan cebren bir miktar arsasının da cami arsasına katılarak duvar örüldüğü belirtilmektedir.