AKŞAM tam uyuyacağım sırada telefonum çaldı...

Ses tonundan arayanın yaşlı bir amca olduğunu hissettim...

''Mustafa Karaaslan'la mı görüşüyorum'' deyince...

Buyurun benim dedim...

''Evladım senin numaranı biri verdi, Allah rızası için TAZİYE EVLERİMİZ kapalı, senden başka kimse yazamıyormuş, bir ilgilensen de taziye evlerimiz açılsa, her yerler açık taziye evler kapalı...''

Ben de başım üstüne amca deyip, bir kaç kelam daha ettikten sonra telefonu kapattım.

*

Ve yatakda doğrulup düşünmeye başladım...

Taziye evleri neden kapalı diye...

Bir kaç yeri aradım, gerçekten taziye evlerinin kapalı olduğunu hatta çadır bile verilmediğini öğrendim...

*

Zamanla bazı ihtiyaçlar zaruret haline geliyor.

İşte onlardan biri de taziye evleridir...

Eskiden evler müstakil ve bahçeli idi, bahçelerde yeri gelir düğün yapılır, yeri gelir cenaze yıkanır, yeri de gelir taziyeler yapılırdı.

Ama zamanımızda müstakil evler yok denecek kadar azaldı.

İnsanlar apartmanda yaşar oldu, apartmanlar da ne düğüne, ne cenazeye, ne de taziyeye uygun değiller.

Çünkü çoğunun bahçesi yok.

Sen bir iş yapacak olsan bir sürü komşu rahatsız oluyor, bu da uygun değil. Bu durumda düğünler düğün salonlarında, taziyeler sokaklarda yapılmaya başlandı.

Sokaklarda uygun değil, oturacak yer yok, trafiğe engel olunuyor, rahatsız edici bir durum ortaya çıkıyor. Bu nedenle örf ve adetlerimize uygun olmasa da perişanlıktan ve kötü görünümden kurtulmak için taziye evleri şart oldu.

Ve birer birer şehrimizde taziye evleri yapılmaya başlandı…

Belediyelerimiz olsun, hayır sahipleri olsun, bu konuda gereğini yapıyorlar…

*

Ancak anlamadığım bir konuya dikkat çekmek istiyorum:

Taziye evlerinde yemek yeme modası başladı…

Oysaki bizim adetlerimizde cenaze evinde yemek yenmez…

Aksine bir hafta konu komşu cenaze evine yemek taşır, cenaze evinde ocak yanmaz, cenaze sahibi üzüntülü olur, maddi sıkıntısı olur, onun düşüneceği cenazesini en uygun şekilde defnetme ve taziyeleri kabul etme olmalıdır desek de kimsenin aldırdığı yok.

Çünkü adet haline gelmiş, çevrenin ayıplayacağı düşüncesiyle, borç para bularak da olsa yemek veriliyor ve o sıkıntı yaşanıyor.

Parası ve adamı olanların yapması neyse de ya olmayanlar ne yapacak?

Taziye evlerinde bir kuran-ı kerim, ardından bir gülsuyu, bir lokum veya çikolata veya bir dilim tatlı ile bu iş bitirilirse ne güzel olur…

Lütfen dini inançlarımız arasına hurafeleri sokmayalım.

Gösterişten uzak duralım. Yapacağımız her işte dinimize uygun olup olmadığını, bu davranışımızla başkalarını sıkıntıya sokup sokmayacağımızı düşünelim.

Yapacağımız işlerde Allah rızasını gözetelim.

*

Allah rızası deyince…

Şu örnekten ibret alalım:

Fırıncının biri ulemanın birini çok severmiş, gidip görmek ister ancak işini bırakıp gidemezmiş…

Ulema, fırıncının kendisini sevdiğini ama işinden dolayı gelemediğini duyunca, ''Madem o gelemiyor öyleyse biz gidip onu görelim'' demiş…

Ve bir süre sonra adamın fırınına gelmiş, tabi fırıncı ulemayı tanımıyor, ''Allah rızası için açım bir ekmek ver'' demiş.

Fırıncı, ''git be adam, ben çok kişiye ekmek verdim, burası her açım diyeni doyuracak fırın değil'' deyip kovmuş.

Ulema üzüntülü olarak oradan ayrılmış.

Fırıncı sonradan o kovduğu kişinin sevdiği ulema olduğunu duyunca, gidip ayaklarına kapanıp özür dilemiş, bağışlanmasını istemiş.

Ulema, ''pekiyi öyleyse seni bir şartla bağışlarım, üç ay boyunca ürettiğin ekmeğini fakirlere dağıtacaksın'' demiş.

Kabul ediyor musun?

Fırıncı da ''tamam'' demiş.

Ulema Toplum içinde epey bir zaman konuşmamış.

Efendim niçin konuşmuyorsunuz dediklerinde, ''ne konuşayım?'' deyince, ''cennet ve cehennemliklerden bahsedin de öğrenelim'' lütfen demişler.

O da ''cennetlikleri bilmem ama şu fırıncıdan daha iyi cehennemlik olmaz'' demiş.

Ahali ''Aman efendim fırıncı ne günah işledi'' diye sorunca:

''Allah rızası için bir ekmek vermeyen bu adam, benim rızam için üç ay bütün fakirlere ekmek dağıtacak, o yüzden bu cehennemlik olmasında kim olsun'' demiş.

*

Anlayacağınız sözün özü şu:

Düğün salonları açık, kahvehaneler açık, kafeler açık, eğlence mekânları açık, tatil beldeleri açık, piknik yerleri açık, ama gel gör ki acımızı paylaşacağımız TAZİYE EVLERİ kapalı…

*

Buradan Büyükşehir Belediye Başkanı Hayrettin Güngör’e sesleniyorum:

Allah rızası için taziye evlerimizi açın…

İnsanlar huşu içinde birbirlerinin acısını paylaşsınlar… Oturup birer dua okusunlar…

Yoksa ulemanın biri yarın bir gün çıkar, he vallahi he billahi ''biz dedik diye açtılar, Allah rızası için açmadılar, işte bunlar cehennemliktir'' derse karışmam.

Hadin bakalım buyurun cenaze namazına…

Taziye Evlerini Hayrettin Güngör, Allah rızası için değil de bu yazımla açmış olsa tam cehennemlik olacak ama ben hakkımı helal ediyorum, korkmasına gerek yok, belki yanında yönünde kendisine bu konularda bilgi verecek uleması yoktur…

Bakın ben yine üzerime düşeni yaptım, Hayrettin Bey’i cehennemlikten kurtardım.

Sizlerde buna şahitlik edin, ''taziye evlerimizi Allah rızası için açtı Hayrettin Bey çok yaşasın'' deyin…

Alimallah taziye evleri açılmazsa, akşam beni arayan ihtiyar amca belki Hayrettin Bey'i arar...

Hayrettin Bey' de o amcayı tanımaz falan...

Sonrası mı?

Ulema hikayesini okudunuz...

Daha ne diyeyim...