YIL 2002…

AK Parti’nin iktidara gümbür gümbür gelişinin tarihi…

Hiç unutmuyorum:

Şekerdere’de ki seçim sandıklarının bulunduğu o zaman düğün salonuydu, sonradan Onikişubat belediyesi olarak hizmet verilen yerden sandıkların açılmasıyla birlikte insan seli ulu camiye doğru yürürken herkesin yüzü gülüyor, hep bir ağızdan şu cümleler dökülüyordu:

- Sandıklar patladı…

- AK Parti iktidara geliyor…

- Her ne kadar Recep Tayyip Erdoğan seçime girmeyip Milletvekili olmadıysa onun dönemi başlıyor…

*

Oyların yüzde 34,3'ünü alarak kazandığı 363 milletvekilliği ile tek başına iktidar olan AK Parti, TBMM'nin üyelik sayısının yaklaşık yüzde 66'sını alarak liste usulü çoğunluk sisteminin uygulandığı 1950'li yıllardan sonra TBMM'deki en büyük temsil gücünü elde eden siyasi parti oluyordu…

Hele hele Siirt seçimleri iptal edilip Recep Tayyip Erdoğan ara seçimle Milletvekili olunca sevinçler ikiye katlanıyordu…

Herkes çok mutluydu…

Halk, güvendiği liderini ve partisini seçmişti…

Halkı sömüren, gösteriş ve caka içinde israftan kaçınmayan, yolsuzlukların, rüşvet çarklarının bini bir para olan, papatyaların şaşalı, cafcaflı, dönemi son bulmuştu…  

Eski partiler tarihe gömülüyordu…

Herkes AK Parti diyor başka bir şey demiyordu…

Yıllar yılları kovaladı…

Halk, hep gönülden bağlı olduğu lideri Recep Tayyip Erdoğan’ı hiç terk etmedi…

*

Ve şunun şurasında 2022’ye çok az bir zaman kaldı…

Aradan geçen tam 20 yılın sonunda halkın liderine karşı güveninin azalmış olduğunu görüyorum…

Herkes mutsuz…

Herkes umutsuz…

''AK Parti’ye ilk seçimde oy verirsem elim kırılsın'' diyen insan sayısı o kadar çoğalmış ki…

Sanki 2002 yılındaki Anavatan veya Doğruyol partilerinin akıbetine uğrayacak gibi AK Parti…

Nerde ve nasıl hatalar yapılmıştı?

Birden fazla maaş alanlar halkın dilinden düşmüyor… (Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Ertürkmen gibi)

İsraflar çığ gibi büyüyor…

Yolsuzlukların, rant peşinde koşanların, ceplerini dolduranların, arkasında dayısı olanların çöreklendiği bir partiye dönüşüyordu…

Zam furyası halkın tepesine inen bir kılıçtı sanki…

Evine ekmek götüremeyen insan sayısı çoğalmıştı…

Suriyeli mülteciler çoğunlukta, bu şehrin insanları azınlıkta gibi kalmıştı…

Tasarrufu halktan isteyen, ancak tasarruf kelimesini bile ağızlarına almayan bir partiye dönmüştü…

Birileri konuşursa, birileri yazıp gerçekleri dile getirirse, hemen ona her türlü baskı, eziyet ve mağdur etme yoluna gidiliyordu… (Sosyal medyada birşeyler yazmak bile kabahatti)

Bir nevi Halktan kopuluyordu…

Kibir abidesi siyasetçiler gün geçtikçe AK Parti’den aday gösteriliyor, en büyük darbeyi kendi partilerine onlar vuruyordu…

Kahramanmaraş’ta bir nevi AK Parti’yi halktan uzaklaştırıyorlardı…

Nasıl bu döngüye dönülmüştü?

Recep Tayyip Erdoğan nerde hata yapmıştı?

Yola çıktıklarını yolda buldukları ile mi değişmişti?

Yanlış giden neydi?

Padişahım sen çok yaşa, her şey güllük gülistanlık nidaları ile partideki sıkıntılar kendisine ulaştırılmıyor muydu?

Ve Diyarbakır’da Hümeyra kızımızın ''Kahramanmaraş’ı gezelim bize sözünüz vardı'' kelimesi belki bu gidişin bir dönüm noktası olacaktı…

Telefonu eline alıp ''Hayrettin…'' diye seslenmesi bile bir kızgınlığın ve dönüşümün ilk işareti gibiydi…

Umarım Recep Tayyip Erdoğan Kahramanmaraş’a geldiğinde Muhtarlar başta olmak üzere bizlere ''Gelin bir bardak çay içelim dertleşelim'' diye davet eder ve sonra ''Anlatın bakalım, Kahramanmaraş’ta neler oluyor?'' sorusunu sorar…

Sormalı mı?

Bence de sormalı…

*

Niye sormalı biliyor musunuz?

2002 yılında AK Parti’nin doğduğu şehir olan bu kutsal şehirde, bizler bunu istemek hakkımız diye düşünüyoruz…

Gidişatın iyi olmadığını, Büyükşehir Belediye Başkanının bu şehrin insanlarını ötelediğini, Muhtarları hiçe saydığını, dertleri dinlemediğini, her yaptığının doğru olduğunu, hele hele Mahir Bey’in bu şehirde insanları bir nevi kutuplaştırdığını, Mahir Bey’den emir almadan teşkilatın hiçbir şekilde adım atmadığını, halktan kopulmasına sebep olunduğunu, şöyle doya doya içimizi boşaltmak ve yanlışları sıralamak adına anlatmak, bu cesur yürek şehrin insanlarına ait olmalı diye düşünüyorum…

Herkes korksa da ben çıkar dobra dobur konuşurum…

Dinle bizi Sayın Erdoğan, dinle bizi Sayın Cumhurbaşkanı, bak gidişat hiç iyi değil, Kahramanmaraş bile nerdeyse sana küsecek, Ökkeş emmim küsecek, Ayşe teyzem küsecek… Sen dert dinlerdin, Şehrin nabzının nasıl attığını bazı isimlerden öğrenirdin, şimdi bizim başımıza getirdiğin Hayrettin’i, Mahir’i, Habibe’si, Gürbüz’ü, Halk’ın senden uzaklaşmasına vesile oluyorlar…

Bu gidişata bir dur denmezse vallahi tallahi olası bir seçimde AK Parti büyük bir yara alır…

Demezsem namerdim…

*

Son söz:

Dost acı söyler ama gerçeği söyler…

''Bu şehrin bir evladıyım, bu şehrin bir bakanıyım, bu şehrin ne gibi sorunu varsa bana söyleyin'' diyen Sayın Erdoğan’la belki yüz yüze gelemeyiz ama hiç olmazsa yukarıda yazdıklarımla biraz seslenmiş oldum…

Umarım sesimiz duyulur…