ONU Necip Fazıl Kısakürek Kültür Merkezinde ilk defa izlemiş ve dinlemiştim…

Konuşmasından etkilenmiş ve akabinde güzel bir yazı yazmıştım…

Tarih 23 Temmuz 2016…

''Mahir Bey'' diye seslenmiştim…

Bir yaşlı amcanın canı gönülden alkış çaldığını ''Allah esirgesin, o bizim kıymetlimiz'' dediğini, ''salondaki ahalinin gözlerinin içi gülerken, nemlendiğini, buğulandığını'' dile getirmiştim.

*

Ve sahneye çıkıp o can alıcı konuşmasının bir bölümünü okuyucuya yansıtmıştım: 

''…Siyaset iktidar olmak için yapılır. Soruyorum sizlere, Milliyetçi Hareket Partisi’nin iktidar olmak gibi bir niyeti var mıdır? Peki, o zaman soruyorum, bu siyaseti neden yapıyorlar? Sorumluluktan kaçan adamlara siyasetçi diyebilir miyiz? Siyaset risk almak demek değil midir? Siyaset sorumluluk sahibi olmak demek değil midir? Bizim Ömer gibi fidanlar toprağa düşmesin diye verdiğimiz bir mücadele vardı. Biz bu terör olaylarını siyaset kurumu çözsün,  Türkiye Büyük Millet Meclisi çözsün diye risk aldık. Dün şehit cenazesindeydik, şehidimizin cenazesindeydik. Ömer’in babası, şehidimizin babası Ali Üstüner Bey, son derece metanetliydi. Ama biz analar ağlamasın, fidanlar toprağa düşmesin diye risk aldık. Ben Dolmabahçe’de o koltuğa otururken aldığım risk, Ömer’in toprağa düşmemesi için yapılmıştır…''

*

Salon bu sözler ile alkış tufanına bürünmüştü…

Gözlerden yaş aktığını görmüştüm…

*

O zaman ki yazımın sonunu şöyle bitirmiştim:

''…Yazımın başlığını Mahir Bey diye yazdım.

Yüreğimden böyle yazmak, böyle hitap etmek geldi.

7 Haziran seçimlerinden önce Mahir Bey’i eleştirenler, Ömer’i toprağa verirken acaba ordalar mıydı?

Elbistan’ımızın Kara Hüyük köyünde, dünyaya gelen Mahir Ünal.

Sana Başkan’ımda desem, Bakan’ımda desem, hepsi gelip geçecek makam, mevki.

Önemli olan yüreklerde yer edinmek.

Ve sen,  Dolmabahçe’de, o koltuğa otururken aldığım risk, Ömer’in toprağa düşmemesi için yapılmıştır, dedin ya!

Siyasetin gerçekten bir risk olduğunu, yapılması gerekenleri cesaretle yapmak gerektiğini, bizlere gösterdin.

Bu sözlerin ve açıklamanla, memleketimizin Ankara’ya gönderdiği bir vekil, vekilimiz olarak, herkes gibi benimde yüreğimde yer ettin.

Bir kez daha Kahramanmaraşlı olmaktan ve senin gibi bir vekilimiz olmasından dolayı gurur duydum.

Sevgili Mahir Bey…''

*

Ve bugün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler günü…

Mahir Ünal; Maraş’a ne verdi?

Maraş; Mahir Ünal’a ne verdi?

Sorgulama yapma, konuşma yapma, günümüz diyerek kendimde görev addediyorum…

Bazen cesaretle yazmak gerektiğini düşünüyorum…

Siyasetçilere ''kendinize gelin, silkelenin, uyarısında bulunmak'' istiyorum…

*

Ve buradan söylüyorum:

Maraş; Bana göre Mahir Ünal’a çok şey verdi…

Şan verdi, şöhret verdi, halk kendisini 3 dönem vekil etti, Bakan oldu ve şu an AK Parti Genel Başkan Yardımcısı…

*

Peki ya; Mahir Ünal Maraş’a ne verdi?

Bana göre koskoca bir hiç…

*

Siyaseten bir nevi bu şehir de, hizipçilik çoğaldı…

Kendisine yakın olmayanların AK Parti içerisinde yer almaması için makam gücünü kullandı…

Estiği estik, kestiği kestik misali, kendisine sorulmadan bir şey yapılmasına kızdı…

En son İl Başkanlığına atanan Fırat Görgel’in yönetim listesinde yer alan bazı isimlerin üstünü çizdiği bu şehirde günlerce konuşuldu…

Celalettin Güvenç'in verdiği ismin bile üstü çizilince az kalsın küpler devrilecekti...

Ve o tek isim zoraki listeye tekrar dahil edildi... 

*

Ya yerel seçimler yapılıp bitince...

Büyükşehir Belediyesine karşı yerel basının bir şekilde susturulması lazımdı...

Ve Kervanhan da yaptığı toplantı ile yerel basını darmaduman etti…

''Türkiye’ye örnek teşkil edecek ve bu örnek çalışmayı Maraş’tan başlatıyorum'' diyerek, yerel Medyayı AK Parti İl Başkanlığına bağladı…

Komisyon kurulacak dedi…

Cemiyetlere üye olacak, Maliye kaydı olacak ve bunların nezdinde A-Kategori, B-Kategori, C-Kategori olacak diyerek tüm yerel basının kategorilere ayrılmasına sebep oldu…

AK Parti belediyelerine her kim eleştiri dozu yüksek yazı-haber yaparsa, listeden çıkarılacak ve bir nevi ambargo konulacak imasında bulundu…

Kanal Maraş olarak ayağa kalkıp ''bizi kimse komisyon içine sokamaz ve kategorilere ayıramaz'' sözüm üzerine ''siz televizyon kategorisindesiniz'' diyerek susmamı sağladı…

Günler sonra geldiği Çamlıca restoranda Büyükşehir ile aranızda ''Ben artık yokum, karışmıyorum'' dedi…

*

AK Parti’nin Medya ve Tanıtım Başkanı Mahir Ünal, bugün 10 Ocak Çalışan gazeteciler günü dolayısıyla sosyal medyadan bir mesaj yayınlamış…

Mesajın ilk paragrafında; ''Her koşulda toplumun haber alma ve bilgi edinme hakkı adına fedakârlıkla mesleğini ifa eden gazeteciler, üstlendiği bu misyonu ilkeli ve tarafsız bir şekilde yürütmektedirler.''

Ne güzel bir cümle değil mi?

Hele bir gel Sayın Ünal, yerel medya ne yapıyor?

Hele bir gel Sayın Ünal, yerel medya ayakta durmak için ne mücadeleler ne fedakârlıklar veriyor?

Evine ekmek götüremeyecek durumda olan mı dersiniz, arabasını satıp borçlarını dağıtan mı?

Ve sen, AK Parti Medya ve Tanıtım Başkanı olarak bu şehrin medyasını darmaduman ettin…

Benim gurur duyduğum ''Mahir Bey'' algısını yıktın…

Bir gazeteci olarak Büyükşehir Belediye Başkanını eleştirdiğimden dolayı 11 yıllık Memur olan 2 çocuk annesi kızımın o aday yapılmasına vesile olduğun Belediye Başkanın tarafından sürgün edilmesine sessiz kaldın?

Belediyeden yüzlerce işçinin keyfi suçlamalarda bulunularak işten çıkarılmasına sessiz kaldın?

Bu şehrin çocukları onlarca memurun zabıta-itfaiye personelinin, Ali Öztunç’a ulaşarak başka Büyükşehirlere gitmesine sessiz kaldın?

Büyükşehir Belediye Başkanının yaptığı kadrolaşmaya sessiz kaldın?

Bu şehrin hafızalarının yok olmasına sessiz kaldın?

AK Parti’ye gönül vermiş bu şehirdeki yüzlerce insanın AK Parti’den her geçen gün uzaklaştığını duyup, bilip, bir şey yapmamak için sessiz kaldın?

Sanki Reis’in yanında değilmişsin gibi…

#Reisinyanındaazerbaycanda hashtag yapılmasına sessiz kaldın?

*

Kal bakalım sessiz Mahir Bey, kal bakalım…

Bugün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler günü olarak ben sessiz kalmıyorum…

Maraş’ın sana verdiklerini, sen Maraş’a geri vermek zorundasın…

Senin için ''o bizim kıymetlimiz diyenler var ya…''

Gel bir kulak ver dinle…

Bak bu sefer ne diyorlar…

DUY!