Yazdığım ''Konuşan Kahramanmaraş, Korkmadan konuşan Kahramanmaraş, pek uzak değildir'' köşe yazıma Rıfat Sarıçam’dan öyle dokunaklı bir mesaj geldi ki…

Bu mesajı sizlerle paylaşmak istedim…

Virgülüne dokunmadan yayınlıyorum…

*

İşte o mesaj:

''Kalemine yüreğine sağlık Sayın Mustafa Karaaslan Bey…

Bir sen varsın zaten…

Herkese eşit mesafede duran…

Halka eğriyi, doğruyu, duyuran…

Tercihine sunan…

Daha bundan güzel ne olabilir…

Çok seslilik biat kültürünü yok etmeyi amaçlayan bir argümandır…

Kula kul olma…

Çünkü̈ sende bir kulsun

Allah’tan başka kimseye biat etme…

Seni yaradanı düşün, ona güven…

Kul zengin, fakir, parti, pırtı, gelip geçicidir…

Kıskançlık insanı kemirir bitirir, bu kibir niye hiç̧ kimse vazgeçilmez değildir…

Mezarlıklar kendini vazgeçilmez sananlarla doludur…

Kibri tavan yapmış̧ insanlara destek olup şımartma…

Kendini neyin yerine koyup karunlaştığını ve yarıştığını göreceksin…

İnsanın en büyük düşmanı nefsidir…

Nefsine çalışanın kimseye vereceği hizmet olamaz…

Komşusu aç̧ iken, tok yatan bizden değildir hadise uyan var mı?

Ve Kendin için istediğini başkası için istemedikçe Allah’ın ve Kuran’ın emirlerine riayet etmemiş̧ olursun…

Dini herkes kendine göre şekillendiremez…

Din evrenseldir, cihanşumul’dur…

Siyaset gelip geçici, biri gider, biri gelir…

Beşeri bir sistemdir…

Her zaman düşmeye mahkûmdur…

Ağzı havada, kibiri tavan yapmış̧ insanların düşmesi sert olur…

Davutoğlu Başkandı, Başbakandı, düşmedi mi?

Düşmeyenlerde sırasını beklesin, o koltuk kimseye baki değildir…

Rahmetli Celal Toprakkale den dinlediğim üzere:

Davutoğlu’nun merhum Babası İstanbul’da giyim kuşam konfeksiyon isleri ile uğraşır ve Anadolu’ya toptan pazarlar…

Bizim tekkeli yılların esnafı Merhum Celal Toprakkale, eski hal denilen yerde belediye pasajı içerisinde konfeksiyon işleri ile uğraşır ve İstanbul’dan Davutoğlu’nun babasıyla iyi bir dostluk oluşturur…

Kahramanmaraşlıların sözü̈ senet der senetsiz mal verir…

Dostluk daha da ilerler…

Üniversite de okuyan Davutoğlu okul tatil olunca babasının mağazasında yardım eder…

Rahmetli Celal Toprakkale yine İstanbul’a gider ve alışverişini yapar…

Geri döneceği zaman…

Davutoğlu’nun babası der ki:

Celal abi şu bizim Ahmet’i de Maraş’a götür, biraz gezsin der…

Celal amca Davutoğlu’nu Maraş’a getirir ve o tarihte tekkede gülle oynarlar, küçküç oynarlar, sinemaya giderler, kaleye giderler, Pınarbaşı’na giderler…

Ahmet Davutoğlu on on beş̧ gün tekkenin o kültürünü ve Kahramanmaraş halkını gençlik yıllarında keşfeder ve Kahramanmaraş̧’ın suyunu içer…

Kahramanmaraş’ın suyunu içen yüzlerce insan şöhret olmuştur…

Buranın suyunu içmeyen yükselemez…

Sayın Cumhurbaşkanı da çok anısı vardır Maraş’ta…

Gençlik yıllarında, gençlik kolları başkanı iken çok geldi, hala bu şehirde kadim dostları vardır…

Evlerinde yatıp kaldığı, yiyip içtiği, onunda tuz ekmeği vardır Maraş’ta…

İbrahim Tatlıses gençlik yıllarında Maraş’ta şöhret oldu…

Mustafa Uğur futbolcu idi, buranın suyunu içti gitti o da şöhret oldu…

Ve ünlü̈ futbol adamı Mehmet Özdilek Şifo ismini bu şehirde alarak bizim şifo Mehmet olarak tarihe geçti ve Maraş’tan aldığı unvanı hala taşıyor…

Büyük kulüplerin gözdesi oldu başarılarla dolu hayat hikâyesi Şifo Mehmet bizim gururumuz…

Ve her zaman Kahramanmaraş’ın adını anar…

Sayın Mehmet Seske ise…

Adıyaman’dan gelmiş̧ Kahramanmaraş orman işletmesinde çalışırken kardeşini Çukurova radyosuna ses yarışmasına götürür…

Orada mikrofona geçip bir prova yapmak isterken keşfedilir, kardeşinin yerine Mehmet Seske birinci olur… Gelini gelini türkmen gelini türküsünün mucidi buradan bir el sallayalım Mehmet Seske Beye…

Selahattin Cesur bu şehrin bir başka medar-ı dır… Maraş'ta sanat enstitüsünün orta bölümünü bitirir, babasından öğrendiği bağlamayı, henüz küçük yaşlardayken, konserlerde hem çalar hem de söyler…

Yüzlerce beste yapar… Tüm Türkiye’nin tanıdığı, sevdiği, saydığı bir sanatçı bestekârdır…

Daha yüzlerce sayarım…

Yani anlayacağın Kahramanmaraş’ın suyunu içmeyen şöhret olamaz…

Ve sende bu memleketin bir çocuğu, suyunu içen bir evladımız olarak yazılarını keyifle okuyorum…

Ulusal bir yazar yazmış edasında gururlanıyorum…

Kimseye boyun eğmeyerek, kimseye eyvallah etmeyerek, korkmadan, çekinmeden o yazıların yok mu?

Bir nevi gizli hayranların oluşmuş durumda…

Hep seni soruyorlar…

Nasıl yazıyor? Allah esirgesin diyorlar…

Sen yaz ki, bu şehir ne oluyor desin…

Sen yaz ki, bu şehir kendine gelsin…

Ve sen yaz ki, o koltuklarda oturanlar senden korksun, çekinsin…

Kalemine sağlık, yüreğine sağlık, yazını okuyunca bu satırları sana yazmak istedim…

Saygılarımla…

Esen kal…’’

*

Rıfat Sarıçam’ın bu mesajını okuyunca duygulandım…

Gözlerim doldu…

Ne diyeyim ki…

Sizin gibi büyük abilerimizin iltifatlarına mazhar olmak gurur verici…

Çok teşekkür ediyorum…

Var olun…