SABAH Gazetesinden Dilek Güngör yazmış…

Bazı tespitlerde bulunuyor…

Diyor ki:

“Malum, kritik bir yerel seçim sürecinden çıktık. Sandığın mesajını herkesin iyi okuyup meseleyi tahkik etmesi gerekiyor. AK Parti ekonomide yaşanan bunca sıkıntıya ve 17 yıllık iktidarın verdiği yorgunluğa rağmen seçimin birinci partisi oldu. Ancak… Bu başarının sahibi bana göre, AK Parti değil, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dır.”

*

Bu tespiti belirttikten sonra bazı acı gerçekleri yazıya döküyor…

İşte o can alıcı sözler:

“AK Parti'nin kurulduğu günlere şahit oldum. Parti kurmayları idealizmle doluydu, teşkilatlar dava şuuruyla hareket ederdi, sahadakiler iktidara gelmek için gece-gündüz çalışırdı. Aradan zaman geçtikçe idealizm ve davaya inanç ülkeye hizmete dönüştü. Bu, Türkiye siyasetine damga vuran Erdoğan'ın kurduğu, büyüttüğü ve bugünlere getirdiği partinin en büyük mirasıydı. Fakat bir süredir partide 'keyifçiler' peydahlandı.

Onlar akşamları nargile içerken ülkeyi kurtarıyor, koltuk sevdasından kimseyi gözleri görmüyor, sağa sola adam yerleştiriyor, hak yiyerek hakkı olana ihanet ediyor, programlarda ön koltuklarda yer kaparak Reis'e kendilerini gösteriyor, sosyal medyalarını selfielerle doldurup çalışıyor 'muş' gibi yapıyor, teşkilat kartvizitiyle kibirleniyor, vatandaşa tepeden bakıyor, cebini düşünüyor, aday yapsan çalışmıyor, vekil olsa tabana sırt çeviriyor, istedikleri olmayınca kıbleyi değiştiriyor.

Bekaları ne dava, ne idealizm, ne iktidarda kalmak…

Onlar Reis'in mirasını yiyor, partiyi yıpratıyor, davanın içini boşaltıyor, seçmeni küstürüyor. Hâlbuki AK Parti'nin bu keyifçilere değil, dik duruşuyla, terbiyesiyle, samimiyetiyle, alçak gönüllülüğüyle davasının eri olan Yusuflara ihtiyacı var. Ben, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan gibi bir liderin AK Parti'yi tekrardan davanın ön plana çıktığı, toplumla arasına sınır ören kliklerin temizlendiği, menfaat çatışmalarının yaşanmadığı bir yapıya kavuşturacağına inanıyorum. O yüzden de diyorum ki, 31 Mart AK Parti için yenilenmenin miladıdır…”

*

Altına okkalı bir şekilde imza atacağım bir yazı…

Bizde bu tür eleştiri dozu yüksek yazı yazdığımız zaman hemen AK Parti karşıtı gibi lansediliyoruz…

Oysaki amacımız bağcı dövmek değil, üzüm yemek…

Biz yazarlar olarak siyasetçilerin yanlışlarını eleştiri boyutunda yazmazsak şehrimize ve ülkemize ihanet etmiş oluruz…

*

Mesela…

Dava şuuruyla hareket etmeyip sırf kendi menfaatlerini düşünen ve kendilerini Meclis üyesi yazdıran parti içerisindeki kişilerin ne amaçladıklarını düşünelim…

*

Mesela…

Bu kişilerin bu aralar boyundan büyük olan Belediye Başkan Yardımcılığı için baskı oluşturmaya başladığını sesli dile getirelim…

*

Yani mesela’lar bitmez…

Ancak… Bizim şehrimizde de hatırlatmakta fayda var, bu devran böyle sürüp gitmez… Dört buçuk sene dediğin göz açıp kapayıncaya kadar geçer…

*

Dilek Güngör’ün belirttiği gibi:

Gerçekten AK Parti’de artık; “Reis’in mirasını yiyen değil… Partiyi yıpratan değil… Davanın içini boşaltan değil… Seçmeni küstüren değil… Dik duruşuyla, terbiyesiyle, samimiyetiyle, alçak gönüllülüğüyle davasının eri olan Yusuflara ihtiyacı var…”

*

Bende bir kelime yazacak olursam…

Kimse alınmasın, gücenmesin ama...

Gerçekten bu şehirde; “Ak Parti’nin artık şöyle bir silkelenmeye ihtiyacı var…”