ÖNCEKİ gün bir mekânda bazı arkadaşlarla sohbet ederken, konu dönüp dolaşıp, Büyükşehir Belediye Başkanı Hayrettin Güngör’ün başarılı olup olamayacağı noktasına gelince, kafamda son 5 ayı canlandırdım.
 

Ve arkadaşlara peş peşine sorular sordum:
 

-Bir siyasetçi olmaktan öte bürokrat kimliği ağır basan başkanın başarılı olup olmamasının kriteri nedir?

-Ölçü ne olmalı?

-Kentin vizyonu için neler yapması gerekiyor?

-Koltukta oturarak zaman mı tüketmeli, yoksa kentin gelişmesi için proje mi üretmeli?

-Basın ile arasına mesafe koyması doğru mu?
 

*
 

Arkadaşlar bön bön yüzüme bakınca…
 

Niye sustunuz? Versenize cevap dedim…
 

Yan masada bizi dinleyen orta yaşlı bir amca; “kusura bakmayın, kulak misafiri oldum. Bir iki laf söyleyebilir miyim?” Deyince…
 

Buyur amca diyerek masamıza davet ettim.
 

Hoş beş tanışma faslından sonra…
 

Başladı anlatmaya:
 

-Yahu adam daha 5 ay olmuş koltuğa oturalı…
 

-Bir işyeri açsan, müşteri tutmak ve o işyerinin tanınması bir sene sürer…
 

-Biz Maraşlı olarak hemen kırsın, döksün, yapsın, proje üretsin, dağıtsın, tafralarında oluyoruz.
 

-Koskoca Büyükşehir Belediyesi…
 

-Haliyle ilk bir yıl Başkana zaman verilmeli, bu bir yılsonunda eleştirilecekse eleştirilmeli, alkışlanması gerekirse de alkışlanmalı…
 

-Hemen daracığına çekmek doğru olmaz.
 

-Zaten bugünlerde bakıyorum da, bazı basın mensubu arkadaşlar ‘cim karnında bir nokta’ misali Hayrettin Başkan’a sallayıp duruyorlar…
 

-Yok, nişanda, düğünde ne işi varmış…
 

-Yok, belediyenin borçlarını niye konuşuyormuş…
 

-Yok, Çin ile nasıl kardeş şehir protokolü imzalarmış…
 

-Yok, Necip Fazıl Kültür Merkezinde yaptığı açıklamalara eski Başkan Fatih Mehmet Erkoç, zehir zemberek açıklama yapmışmış…
 

Falan filan…
 

-Seçimin üzerinden daha beş ay geçmesine rağmen sırf eleştirmek adına bir şeyler karalamak vicdanı “ta”ya koymaktır.
 

İnanın ilk defa duyduğum bir cümleydi…
 

Hemen lafa girdim.
 

“Ta” nedir?
 

Güldü ve cavap verdi:
 

“Ta”(*) tabirini Maraşlılar iyi bilir… (Eskiden evlerin bir bölümüne yapılan küçük sandık şeklinde bir mekândı.)
 

*
 

Amca soluksuz konuşmasına devam etti…
 

Bakın arkadaşlar şu konu çok önemli: Eleştiri zırhına bürünen gazetecinin dünya görüşü ve iktidara bakışı da önemli. Adam Ak Partili değilse yumuşak karından ve bel altından vurmayı mı tercih edecek? Yoksa adalet ve vicdanı elden bırakmadan, siyasi fikri ve dünya görüşü ne olursa olsun objektif mi davranacak? Müzmin muhaliflerin “istemezük” nidaları ağır basacağına, adalet ve vicdan elden bırakılmadan yapıcı eleştirenler ön planda olsun daha iyi.
 

Başkanın tavrı da önemli tabi.
 

Takıntılı tiplerin kişisel husumetlerini görmezden gelip, gazetecinin de bir sorumluluğu olduğunu görecek ve sahada çalışanla çalışmayanı ayırt edecektir.
 

Evet, evet, Başkan Güngör bunu yapmalıdır.
 

Yoksa icraatların doğrudan muhatabı olan ve genelde susmayı tercih eden Güngör, bana göre basınla arasına perde çekeceğine en kısa zamanda onlarla bir istişare toplantısı yapıp gönül almaya gitmelidir.
 

Dikkat buyurun; gönül alma diyorum, geri adım atsın demiyorum.
 

Gazeteci bu toplumun aynasıdır.
 

İcraatçı kişilerle vatandaş arasında bir köprüdür gazeteci.
 

Bu köprü kullanılmalıdır.
 

Sözü, fikri olanı dinlemeli…
 

Sonrası kendisinin bileceği bir şey…
 

*
 

İnanır mısınız? Can kulağıyla dinlediğimiz bey amca, müsaade isteyerek masamızdan ayrıldı…
 

Ve biz bir birlerimize bakarak bir şeyler söylemek istedik…
 

Ancak…
 

Sustuk.
 

Galiba bey amca konuştuklarında çok haklıydı…  
 

Siz siz olun dostlarla, arkadaşlarla oturup konuşurken, yan masada can kulağıyla sizi dinleyen bir “bey amca” olabilir…
 

Ve sizi; anlattıkları ile sus pus şekle sokabilir.