Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, ekonomi gündemini değerlendirmek ve Orta Vadeli Program ve makroekonomik görünüm konularını konuşmak üzere ekonomi haberleri müdürleriyle bir araya geldi.
Türkiye’nin siyasi ve politik belirsizleri geride bırakarak yeni bir döneme girdiğini belirten Yılmaz, “Siyasi belirsizlikler sona erdi. Ekonomi için sağlam bir zemin oluştu. OVP ve bütçe ile politika belirsizlikleri ortadan kalktı. Yeni dönem girdik, Türkiye Yüzyılı’nda her alanda büyük hedeflerimiz var. Adım adım ilerleyerek uzun vadeli hedeflerimizi gerçekleştireceğiz” dedi.
Dünya genelinde enflasyonla mücadele halinin devam ettiğini belirten Yılmaz, bunu yaparken resesyona düşmeden ve büyümeyi koruyarak belli oranda başarı sağlandığını belirtti. Küresel büyümeye değinen Yılmaz, 2023’te dünya büyümesinin yüzde 3 olarak gerçekleştiğini söyledi. Geçtiğimiz yıl gelişmiş ekonomilerin yüzde 1,5 gelişmekte olan ülkelerin yüzde 4’lük büyüme performansı gösterdiğini ifade etti. Büyüme rakamlarında 2025 yılından itibaren bir toparlanma beklendiğini belirtti.
Cevdet Yılmaz, Türkiye son 20 yılda yıllık ortalamada küresel büyümenin 1,8 puan üzerinde daha yüksek büyüme oranlarına ulaştığı açıklayarak, “Son 20 yılda dünya ortalama büyümesi yüzde 3,6 olarak gerçekleşirken, Türkiye son 20 yılda ortalama yüzde 5,4 büyüme performansı göstermiş. Bu rakam oldukça önemli. Dünyadan aldığımız payın arttığını gösteriyor” dedi.
Yüksek büyümeyle beraber dolar cinsinden kişi başı milli gelirin yaklaşık 3 kat artışla 2022 sonunda 10 bin 659 dolara ulaştığını hatırlatan Yılmaz, bu rakamı 2023 yılında 12 bin 415 dolara çıkacağını tahmin edildiğini söyledi. Dünya Bankası’nın kişi başı gayri safi milli hasılaya göre yaptığı sınıflamada Türkiye’nin 10 bin 640 dolar kişi başı GSMH ile ‘Üst - Orta Gelirli Ekonomi’ kategorisinde yer aldığını belirten Yılmaz “Son 20 yılda alt-orta gelirli ekonomiler grubundan üst-orta gelirli ülkeler grubuna geçtik. Yüksek gelirli ekonomiler kategorisine geçmek için kişi başına gelirin 13 bin 845 dolar olması gerekiyor. OVP sonunda 2026 beklentimiz 15 bin dolar, bu hedefimize ulaştığımız takdirde orta vadede Türkiye yeni bir eşik atlamış olacak” diye konuştu.
Makro ekonomik gelişmelerin OVP ile uyumlu seyrettiğini, farklılaşmaların genelde olumlu yönde gerçekleştiğini belirten Yılmaz, “Büyüme, kişi başına gelir, istihdam, ihracatta OVP ile uyumlu seyrettiğini görüyoruz. Nokta atışı hiçbir zaman olmaz, önemli olan doğrultuyu ve genel ağırlığı yansıtmasıdır. Temel büyüklükleri sağlıklı bir şekilde ortaya koyuyor” ifadelerini kullandı.
Önümüzdeki dönemde fiyat istikrarı ve finansal istikrar, afet yönetimi konularının ön plana çıktığının altını çizen Yılmaz, “Afetin yaralarını sararak Türkiye’yi daha dirençli hale getirmek, fiyat istikrarı sağlayarak enflasyonla mücadele etmek ve tek haneli rakamlara indirmek, bunları yaparken büyümeyi ve istihdamı sürdürmek ve bütün bunların kalıcı sosyal politikalara yansıtmayı hedefliyoruz” dedi.
Büyümede iyi performans sergilemeye devam edildiğini belirten Yılmaz, Türkiye’nin ilk üç çeyrekte büyüme performansında G20 ülkeleri arasında 4’üncü, OECD ülkeleri arasında 2’nci sırada yer aldığını söyleyerek, “Oldukça iyi bir noktadayız. Dünyanın genelinde büyümede bir düşüş var” ifadesini kullandı.
Yıllık enflasyonun 2023 yılında yüzde 64,77 olarak gerçekleşerek, OVP’de öngörülen yıl sonu hedefinin altında gerçekleştiğini belirten Yılmaz, aylık enflasyonun da Temmuz ayından bu yana düşme eğiliminde olmasının fiyatlama davranışlarının iyileştiğine işaret ettiğinin altını çizdi. Yılmaz 2022 yılı için açıklanan aylık enflasyon oranlarının ortalamasının yaklaşık yüzde 4,26 düzeyindeyken son 4 ayda açıklanan aylık enflasyon oranları ortalamasının yaklaşık yüzde 3,6 düzeyinde gerçekleştiğini belirtti.
“2024 sonlarında KKM’den fazla bahsetmeyeceğiz”
Kur korumalı mevduattan kademeli çıkışın süreceğini vurgulayan Yılmaz, “Kur korumalı mevduatın o dönemdeki ihtiyaçları karşılamak üzere getirildi. Kademeli çıkış sürecek. Ani bir çıkışın finansal piyasalarda risk oluşturmasını istemediğimiz için kademeli çıkış stratejisiyle hareket ediyoruz. Ağustos ayında 3,4 trilyon lira olan KKM tutarı bugün itibarıyla 2 trilyon 576 milyar lira seviyesinde geriledi. 832 milyar lira azaldı. KKM tutarı azalırken kurlar üzerinde istikrarsızlaştırıcı bir etki yapmadı. 2024 sonlarında KKM’den fazla bahsetmeyeceğiz” dedi.
TCMB rezervlerindeki artışa dikkat çeken Yılmaz, brüt rezervlerin 2023 yılı Mayıs ayı sonu itibarıyla yaklaşık 98,5 milyar seviyesinde iken 5 Ocak haftası itibarıyla 139,6 milyar dolar seviyesine yükseldiğini kaydetti.
Bankacılık sektöründeki gelişmelere de değinin Yılmaz bankacılık sektöründe 2023 Kasım ayı itibarıyla sermaye yeterlilik rasyosunun yüzde 18,3, tahsili gecikmiş alacak oranları Kasım ayı itibarıyla yüzde 1,5 ile düşük bir seviyede gerçekleştiğini aktardı. Toplam kredi hacminin 5 Ocak haftası itibarıyla 11,7 trilyon TL’ye ulaşmış olup, reel kesimin krediye erişimi kesintisiz devam ettiğini kaydetti.
Bankalara yönelik Toplumsal Yatırım Notu uygulaması hayata geçirilecek
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz yakın dönemde açıklayacakları toplumsal yatırım notuyla ilgili bilgi verdi. Yılmaz, “Toplumsal yatırım notu amacımız daha nitelikli kredilerin verilmesini sağlamak ve bunu sistematik şekilde yapmak. Bankalara verilen bir not. Bankaların kredileri nerelere verildiğine bakılacak. Yatırıma ihracat, girişimcilere destek olan bankaların toplumsal yatırım notu daha yüksek olacak. Buna göre Merkez Bankası bir takım teşvikler sağlayacak. 6 ayda bir ya da 1 yılda bir notlar yenilenecek. Kriterler önceden ilan edilecek. Toplumsal yatırım notuna göre bankaları ödüllendirici bir sitem kurulacak. Merkez bankası Başkanımız bu konuyu çalışıyor, çok uzak olmayan bir gelecekte detaylarını paylaşacağız” şeklinde konuştu.
Emekliye zam açıklaması
“En düşük emekli alanlara dönük olarak da ne yapabiliriz diye çalışıyoruz. Bunlar Hükümetimiz Kabinede tartışılacaktır önümüzdeki günlerde, Kabinede bir ele alınacaktır diye düşünüyorum, ardından da Meclis’imizin takdirine sunulacaktır. Henüz bir tarih bilmiyorum doğrusu ama uygun bir zamanlamayla yapılacaktır elbette. Kabinede bu konular ele alınabilir, dolayısıyla bir şekilde bu karar verilir Hükümet tarafından ve daha sonra asıl Meclis’te tabii bu düzenlemeler söz konusu olacak, orada da Çalışma Bakanlığımızın bir paketi var. Yani bu konular dışında da kurumsal ihtiyaçlarından kaynaklanan, yine işgücü piyasalarına ilişkin bazı tedbirler içeren paket de söz konusu. Bu paketle birleştirilerek Meclis’imizin gündemine gelir diye düşünüyorum, gerisi tabii Meclis’imizin takdiri, o konuda bizim yorum yapmamız doğru olmaz. Dolayısıyla bugüne kadar nasıl çalışanların, emeklilerin yanında olduysak bundan sonra da olmaya devam edeceğiz.
"Denge oluşturmak zorundayız"
Bir defa Cumhurbaşkanımızın bir genel prensibi var o prensip çerçevesinde bu 20 yıl hep hareket edildi. O da şu; hiçbir zaman çalışanları, emeklileri enflasyona ezdirmemek, bu ana prensibimiz. 20 yılımıza baktığınızda da bunu fiilen uyguladığımızı görürsünüz. İmkanlar oluştukça da bunun üzerinde olabildiğince çalışanlara, emeklilere destek olmak ana prensibimiz hiçbir zaman değişmedi. Enflasyona çalışanlarımızı, emeklilerimizi de ezdirmemek ve çalışanlardan, emeklilerden yana bir bakış açısıyla her zaman bu meselelere yaklaşımımız bu bizim ana felsefemiz, politikamız. Bunu yaparken tabii ki gerçekçi bir şekilde imkanlarımıza da bakmak durumundayız. Bunu derken sadece kamunun imkanlarından bahsetmiyorum, kamu artı özel. Bütçe imkanları ve ekonominin genel imkanlarıyla toplumsal talepler arasında bir denge oluşturmak durumundasınız." dedi.
“Yastık altında 300 milyar dolar var”
Cevdet Yılmaz yastık altındaki altınların ekonomiye kazandırılmasının son derece önemli olduğunu belirterek, “Geçmiş diyelim 40 yıla, 50 yıla baktığınızda ithal ettiğimiz belli, ürettiğimiz belli, ihraç ettiğimiz belli rakamlar. Bunları biraz netleştirdiğinizde ciddi anlamda bir stok birikimi olduğunu görüyoruz Türkiye’de. Değişik hesaplamalar var, ama kabaca bunu yüzde 100 hesaplamak çok zor bu rakamları. Kabaca 300 milyar dolar civarında belli bir ton rakamı da veriliyor, bir hesaplamalar yapılıyor. Bunların bir kültürel boyutu var tabii, ziynet, süs anlamında kullanılması, edilmesi ona tabii bir diyeceğimiz bir şey yok. Altında da, dövizde de aynı şey söz konusu. Aslında bu sadece makroekonomi için bir kayıp değil, o tasarruf sahipleri için de bir kayıp. Tasarruf sahipleri altınlarını, evde tuttukları zaman hiçbir getirisi olmuyor ne dövizin, ne altının, tasarruf sahibine bir defa bir getirisi olmuyor. Makroekonomi anlamında da bu tasarrufların üretken alanlara destek olmasına engel olmuş oluyoruz. Ben bazen söylüyorum, Amerika dolarını evinizde tutuğunuzda Amerika’ya sıfır faizle kredi açmış oluyorsunuz, yani hiçbir bedel almadan Amerika’ya sonuçta sıfır faizle bir kredi vermiş oluyorsunuz. Bu diğer dövizler için de geçerli, altın için de geçerli. Burada sorunumuz şu: İnsanlar altın alır, döviz alır, başka bir şey alır onunla ilgili bir yorum yapmıyorum. Sisteme dahil olmalı bunlar, bir şekilde bu tasarruflar üretken alanlara kanalize edilebilmeli ve bu yolla hem makroekonomimize katkıda bulunmalı bu kaynaklar hem de bunları elinde tutan tasarruf sahiplerine daha fazla getiri sağlamalı, ikisini aynı anda gözeten bir yaklaşım olmalı” diye konuştu.
Kira artış limiti
Yılmaz, kira artışlarında uygulanan yüzde 25 sınırlamasına en köklü çözümün enflasyonu düşürmek olduğunu belirterek “Evlerde yüzde 25 kira limiti; bunu tartışıyoruz zaman zaman. Burada aslolan, enflasyon düşürmek tabi, enflasyonu düşürürseniz bu tür konulara da çok fazla ihtiyacınız kalmaz. Esas köklü çözüm enflasyonu tabi ki düşürmek; biz de bu perspektifle hareket ediyoruz. 2024’te bir dezenflasyon yılı, özellikle yıl ortasında belirgin az önce söylediğim gibi bir düşüş bekliyoruz. Ama yine bazı arkadaşlarımız işte Ocak ayındaki gelişmelere dikkat çektiler, haklısınız, Şimdi birçok kamu-özel ayarlamalar Ocak’a yapılır biliyorsunuz, Ocak ayının öyle bir özelliği var, ama bu yıla özgü bir özellik değil, her yıl böyledir, yani Ocak ayı biraz daha bu anlamda enflasyonunu yükseldiği, ayarlamaların yapıldığı bir yıldır. Biz bu tahminlerimizi yaparken, çalışmalarımızı yaparken bunları da dikkate alarak yaptık. Dolayısıyla bunlar sürpriz gelişmeler değil, zaten çalıştığımız modellerin içinde olan hususlar, bu anlamda hani çok köklü bir farklı bir tahmini yapmamızı gerektirecek bir durum yok bu aşamada. Ha ileride olursa bizim tahminlerimizin çok ötesinde birtakım rakamlar çıkarsa elbette oturup yeniden bazı şeyler değerlendirilir, ama şu an itibarıyla böyle bir ihtiyaç görmüyoruz doğrusu. Dediğim gibi Ocak her sene zaten yüksek ve bizim tahmin modellerimizin içinde de bu hususlar elbette zaten yer alıyor” diye konuştu.
"Eninde sonunda bu not artışları gelecektir"
Cevdet Yılmaz, kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye değerlendirmelerine ilişkin "Not artışı; burada esas olan bizim kendi politikalarımızı, ortamımızı geliştirmemiz ve reel yatırımları cezbetmemiz, bunu yaptığımız sürece eninde sonunda bu not artışları gelecektir. Bence oraya çok fazla gündem yapmamıza da gerek yok, nitekim bazı hareketlenmeler başladı, olumlu yönde birtakım adımlar atılıyor. Ama biz oradan ziyade somut olarak yatırımcıları Türkiye’nin iyi yatırım yapabilir, yatırım ortamı iyi, hem onların, hem ülkemizin kazanacağı bir ortama sahip olduğunu göstermemiz. Bunu yaptığımız sürece bu not artışları er-geç gerçekleşecektir diye düşünüyorum" dedi.
“Yerel seçim belirsizlik oluşturmuyor”
Yerel seçimlerin ekonomi üzerinde belirsizlik oluşturmayacağının altını çizen Yılmaz, “yerel seçim, yerel seçimdir. Artık makro politikalarla ilgili yerel seçimin bir farklılık yapacağını beklememek gerekir. Yerel seçimlerde yerel aktörler değişir, yerel hizmetler değişir ama bir para politikanız, maliye politikanız, yapısal reform gündeminiz, bunlar yerel yönetimlerle ilgili konular değil bir defa. Dolayısıyla yerel seçimlerin bir belirsizlik oluşturduğunu söylemek doğru bir şey değil. Hem siyasi istikrar açısından, hem makro öngörülebilirlik açısından yerel seçim kritik bir unsur değil bana göre. Yerel seçimler bunun üzerinden oluşturulan bir belirsizlik algısı var, ben bunu doğru bulmuyorum. Ülke politikaları açısından vatandaşımız tercihini yaptı, bitti yani. Cumhurbaşkanımız seçildi, Meclis’imiz seçildi, bitti o seçimlerimiz. Dolayısıyla ülke politikaları, makro politikalar anlamında siyasi tercihler netleşmiş oldu, bu da artık yerel seçimle tartışılacak bir konu değil. Dolayısıyla ben yerel seçimin bu anlamda bir belirsizlik oluşturmadığını düşünüyorum, ama piyasada böyle bir hava oluşturuluyor. Sonuçta yerel seçim de Mart sonunda az kaldı o da gelip geçecek. Ondan sonra Türkiye ne yerel, ne genel seçimin olmadığı birkaç yıllık bir döneme giriyor. Bu dönemin ben çok kıymetli olduğunu düşünüyorum doğrusu. Bu dönem tam da reformların hızlandırılacağı bir dönem. Yani siyasi gündem, seçim gündemi artık Türkiye’nin önünde olmayacak. 2028’e kadar genel seçimlerle ilgili, yerel seçimlerle ilgili 2029’a kadar artık seçimin olmadığı bir döneme girmiş olacağız. Bu yapısal reform gündemi açısından da çok elverişli bir siyasi dönem. Bunu da Türkiye, Türkiye yüzyılı vizyonuyla en iyi şekilde değerlendirecektir diye inanıyorum” dedi.