BEŞ YÜZ yıldır olmayan deprem, sonunda oldu...

Ve korktuğumuz başımıza geldi...

Kahramanmaraş'ta taş üstünde taş kalmadı...

Binlerce bina yıkıldı...

Binlerce can kaybedildi...

Yakınlarını kaybedenler...

Acılarını bile yaşamadı, yaşayamadı...

Cenazesini toprağa verenler, hayatta kalan aile fertleri ile birlikte şehri bir bir terk etmeye başladı...

Kimisi başka şehirde hayatını kurma planları yaparken...

Kimisi bundan sonraki hayatında ne yapacağını bilemez hale geldi...

Ve devlet düğmeye bastı...

Bir nevi cadı avına başladı...

Yıkılan binaların, müteahhidi, tus yetkilisi, fenni mesulları, yapı denetimde proje ve uygulama denetçileri bir bir yakalanıp içeri atılmaya başlandı...

40 yıl önce bina yapanlarda...

Evraka imza atanlarda...

Yeni bina yapanlarda...

Peki suçlu kim?

Müteahhitler ve evraka imza atanlar mı?

Kahramanmaraş'ı 2'inci derece deprem bölgesi statüsünden çıkarıp, 1'nci dereceye getirenlerin, eski deprem yönetmeliğine göre binalarını yapanları, yeni yönetmeliğe göre güçlendirme yapmaları hususunda ikaz etmeyenlerde mi?

Yoksa...

2020 yılında Kahramanmaraş Valiliği bünyesinde il koordinasyon kurul toplantısında il'de oluşabilecek depremle ilgili yıkılacak binaların tespit edilmesine rağmen, hiçbir şekilde insanları, evraka imza atanları ikaz edip önlem almayanlarda mı?

Hatta ve hatta birçok binanın çürük olduğu bilindiği halde (maili inhidam raporu) hiçbir uyarıda bulunmayanlarda mı?

Daha iyi anlaşılması adına belirtmek isterim ki;

Madem deprem yönetmeliği değiştiriliyor...

O zaman 1999 yılından önce başlanmış ve yapılmış binaların bir şekilde yetkililer tarafından yapı sahipleri ve evraka imza atanları uyarıp ya güçlendirme yapılmaya zorlanacak ya da kentsel dönüşüm yapılması için yıkılıp yeniden yapılması adına zorlanması gerekmez miydi?

Uyarı veya herhangi bir tebligat yapıldı mı?

Maalesef yapılmadı...

Tekrar soruyorum...

Peki suçlu kim?

Deprem yönetmeliğine göre irade çizenlerde mi?

Çizilen projeyi Belediyeye onaylatıp, bizzat uygulayanlarda mı?

Kaldı ki;

2'nci deprem yönetmeliğinde çizilen projelerde deprem yükü yanal olarak bina ağırlığının %30 oranında hesaplanmaktaydı...

1'inci deprem yönetmeliğinde ise deprem yükü yanal olarak bina ağırlığının %40 oranında hesaplanmaya başlamıştı...

Kahramanmaraş'ta oluşan deprem ise tüm hesapları altüst etti...

Gerçekleşen deprem; bırakın yüzde 30'u ve yüzde 40'ı tam tamına binalara deprem yükü yanal olarak bina ağırlığının yüzde 68 oranında gerçekleşmiş, yıkımlar kaçınılmaz olmuştur.

Yani...

Devletin belirlediği deprem yönetmeliğinde belirlenen deprem yükü, oluşan depremin katbe kat altında kalmıştır...

Yine çok önemli bir konu ise deprem yönetmeliğinde deprem olma süresi "15" saniye yazılıyken...

Oluşan deprem; tam tamına "113" saniye sürmüştür.

AFAD bile depremden 2 gün sonra yayınladığı deprem tasarım ivmesine göre;

Oluşan depremin, deprem yönetmeliğinde yazılı kaidelerden 3 kat fazla olduğunu açıklamıştır.

Sözün özü şu:

Depremin olacağını tüm kurumlar bilmesine rağmen, gerekli önlemleri almaması, uyarıları yapmaması, günah keçisi olarak ruhsatta ismi yazılanları tek tek tutuklatmak sadece kamuoyunu rahatlatmaya yönelik bir adım olarak görüyorum.

Peki önlem ve uyarı yapmayan yetkililer?

Onların hiç mi suçu yok?

Vur abalıya misali, cenazesinin acısını yaşayamayan binlerce insanı hürriyetinden alıkoymakta bana göre vicdanları yaralamaktadır.

Şunu unutmamak gerekir:

Beş yüz yıldır olmayan deprem olmuş, hemde kimsenin düşünemediği büyüklükte olmuş, Türkiye'de yeniden deprem yönetmeliğinin sil baştan değiştirilmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır.

Yani her yeni deprem yönetmeliğinin değişmesi demek, bir önceki deprem yönetmeliğine göre yapılmış binaların çürük olduğunun göstergesi değil midir?

Böyle bir durumda devletin tüm kurumları, üzerine düşen görevleri yapması gerekmez miydi?

Belediyelerdeki tüm ruhsat müellifleri ve oturanlar uyarılmalı, ruhsatlar hükümsüz hale gelmeli, binalarda analizler yapılarak gerekli önlemler alınamaz mıydı?

Devlet; imar kanunundaki "müktesep" hak konusundaki ruhsatlarla ilgili maddesi deprem yönetmeliğinde değişiklik olduğunda kaldırmalı, gerekli kanun maddesini eklemelidir.

Biraz çuvaldızı kendimize batırmamız gerekir.

Halk olarak ancak devletin bir yaptırımı olursa harekete geçen bir millet olduğumuzu bilmeliyiz.

İşte esas mesele budur.