HANİ anlatılır…

Kıssadan hissedir bu:

Osmanlı’nın kudretli padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın kafasına takılan ve onu yoran bir soru vardır…

Çok güçlü bir duruma getirdiği Osmanlı Devleti’nin akıbetini hayâl eder…

Günün birinde “Osmanoğulları da inişe geçer, çökmeye yüz tutar mı?” diye düşünür...

Bu sorunun cevabını almak için dönemin ünlü̈ Türk âlimi Yahya Efendi’ye Sadrazamını gönderir.

‘’Git bu düşüncemi sor gel’’ der Sadrazamına…

Sadrazam gider sorar ve saraya döndüğünde…

Onu merakla bekleyen Kanuni; “ne dedi?” Der…

Sadrazam başını eğerek; “Neme lazım dendiği zaman..!” cümlesini söyledi hünkarım der…

Kanuni, “Başka bir şey söylemedi mi?”

Sadrazam, “Hayır efendim. Bir tek bu cümleyi söyledi.”

Bu cevabı uzun bir süre düşünen Kanuni, sonunda ünlü âlime mektup yazar, bunun ne anlama geldiğinin açıklanmasını ister.

“Çeşitli yorumlar yapıyorum, ama doğrusu nedir, onu ancak siz söylersiniz” der.

Ve ünlü âlim Yahya Efendi de bir mektup yazıp, Kanuni’ye gönderir...

(Bu mektup günümüzde Topkapı Sarayı'nda sergilenmektedir.)

Mektup şöyledir;

“Bir devlette zulüm yayılırsa, haksızlık, hukuksuzluk ve yolsuzluk sıradan bir hale gelirse, işitenler de “neme lazım” deyip uzaklaşırsa, sonra koyunları kurtlar değil de çobanlar yerse…

Bilenler bunu söylemeyip susarsa ve gizlerse.

Fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin feryadı göklere çıkar, bunu da taşlardan başkası işitmezse...

İste o zaman devletin sonu görünür.

Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır. Halkın güven ve itimadı sarsılır. Asayişe itaat hissi kaybolur. Halkın umutları yok olur, böylece devletin yıkılması mukadder ve kaçınılmaz hale gelir…”

Bu kıssadan hisseyi okuduktan sonra günümüz Türkiye’sine uyarlayacak olursak…

Yahya Efendi’nin dedikleri bir bir çıkıyor…

‘’Neme lazım’’ diyenler çoğalıyor…

Rüşvet alanlar, iktidarın gücüyle küpünü dolduranlar, halkın feryadını duymazdan gelenler, zulümler, adaletsizlikler, artıyor…

Örnek verecek olursam;

Çiftçi kardeşlerimiz ekinlerini sulayamıyor…

Ürünler tarlada kuruyor…

Feryatları arşa yükseliyor…

Çalmadık kapı bırakılmıyor…

Ama nafile…

Bu feryatları koltuklarında oturanlar duymuyor…

Mesela sulama birliği Başkanı Erol Geyik…

2018 yılında Devletin atamasıyla geldi…

‘’İkinci ürün ekmek yasak’’ dedi…

‘’Borcu olan çiftçilerin desteklemeden borcuna bakılsın, kesilsin’’ dedi…

Amenna…

Ancak…

Yakup A. isimli çiftçinin 2017 yılından bu yana borcu olduğu halde tahsil etmediği, Turgut K. isimli çiftçinin önce sarımsak, sonra mısır ekimi yaptığı ve sulamasına izin verildiği, bir nevi ayrıcalık yapıldığı iddia edildi…

Adalet mi bu?

Bilgisayar operatörü olarak Emine A. İsimli kız kardeşini işe aldığı, 4 yıldır yüksek maaş ödediği, istediği saatte işe gelip gittiği belirtildi…

Kayırmacılık değil de bunun adı nedir?

DSİ’den eskiden kanal için makinalar alınırken, şimdi kiralama ile makinaların çalıştırıldığı, bir firmaya ayrıcalık yapıldığı söylendi…

Doğru mu?

Barajlarda su tükendiğinde, sarımsak ve benzeri bitkiler için su ihtiyacı birliğin kuyularından ücret karşılığında verilmekte olduğu, bu toplanan paraların hesaba yatmadığı, makbuzlarının kesilmediği, personeli döven çiftçiye destek çıkıldığı öne sürüldü…

Vahim iddialar bunlar?

İkinci ürünü eken bazı çiftçilere sulama yaptırıldığı, ayrıcalık sağlandığı, isim isim fotoğrafları ile ihbar edildiği görüldü…

Kayrılan çiftçiler mi var?

Sulama birliğinin kasasındaki 11 milyon TL’nin, Pazarcık ilçesinde bir özel bankanın hesabına, repo yatırıldığı belirtildi…

İnsanın aklına ister istemez şöyle sorular geliyor:

Kamu bankası değil de neden özel bir bankaya kurum parası repo yatırılıyor?

Faiz oranı nedir? Kurumun hesabına yatan anapara ve ne kadar faiz alındığı, kamuoyuna belgesi ile açıklanabilir mi?

Kendisine (Erol Geyik’e) o özel bankadan bu repo’ya karşılık, herhangi bir ayrıcalık mı taahhüt edildi?

Deli sorular değil mi bunlar?

Beşen de cevizlik, önsen de arsa, başkalarının adına birkaç daire aldığı öne sürülüyor…

İnanmak istemiyorum amma, işte amması var?

Yani bu şehir de, ‘’neme lazım’’ diyenlerin çoğaldığı görülürken…

Hesap etmedikleri tek bir şey var…

Bu şehir de biz, NEME LAZIM DEMEYENLERDENİZ…

Nerde bir yolsuzluk var, belge, bilgi geldiğinde, ismi ne olursa olsun yazarız canım kardeşim…

İsmi, cismi, yetkisi, koltuğu, ne olursa olsun…

Öyle yanıma adam göndermekle, öyle sosyal medyada paylaşımıma yorum yazmakla, beni durduracağını sananlar çok yanılıyorlar…

Herkes görevini layıkıyla yapacak…

Adam gibi yapacak…

Rant sağlamak için koltuğa oturanlar şunu bilsin ki…

Bir kez daha yazıyorum ve ikaz ediyorum:

Bu şehir de bir biz, halkın güvendiği sesiz…

Yani ‘’NEME LAZIM’’ demeyenlerdeniz…