MUSTAFA KOÇ’UN ARDINDAN ÖLÜM VE

ÖLÜME BAKIŞIMIZ

 

Ölüm insanlık tarihinden bile eski… Bizler dünyaya gelmeden önce dünyaya gelen canlılar ile başlamıştır. Ancak önemini insanın dünyaya teşrifi ile kazanmıştır. Ölüm herkese gelmektedir. Kimseye torpil yapmaz ve vakti gelene uğrar. Yaradan meleklerine çeşitli görevler vermiş, ölüm vazifesi ile de Azrail görevlendirilmiştir. Ölüm insanlarda ayrılık ve firak demektir. Ve insanlar bu ayrılığa kolay kolay alışamaz. Bu nedenledir ki bu görevi üstlenen melek de insanlar arasında pek sıcak karşılanmaz. İnsanoğlu diğer melekleri ad olarak kullansa da Azrail ismini kullanmaz. Onu da seviyoruz deseler de onun adı ile irkilirler.

 

Ölüm kimseye torpil yapmaz ve mutlaka herkese uğrar ancak herkese uğrama süresi de eşit değildir. Eşitsizlikler dünyasında ölümün uğrama saati de farklıdır. Eşitsizlik her ne kadar kötü algılansa da aslında her eşitsizlik kötü değildir. Ölümün kötü olmadığı gibi…

 

Yakınlarımıza ve sevdiklerimize duyulan sevgi ölüm ile firaka dönüşmektedir. Bu ayrılığın verdiği hüzün de herkesi farklı etkilemekte, buna bağlı olarak da ölüm karşısındaki tepkileri de farklı olmaktadır. Bizim toplumda ölüm saygı duyulacak bir vakıadır. Bu nedenle insan ölümüne karşı ayrım yapılmadan saygı duyulur. Ölenin kimliği sorgulanmadan herkes ayağa kalkar ve dua eder güzel temennilerde bulunur.

 

Çünkü ölüm bu toplumda herkesi eşitleyen bir vakıadır. Kim olursan ol, ne olursan ol, makam ve paran ne olursa olsun adın ‘Mevta’, aracın tabut, varlığın iki metre bez, mekânın iki metre kare toprak oluyor. Ölümün bu eşitleyici özelliği ve ayrım yapmaması ölüme olan saygıyı derinleştirmiştir. Ya da bir gün bize de geleceği korkusu…

 

Fakat kutuplaşma, bu hassas durumda da insanlarımızın tavrını değiştirmiş ve taraflılığın, taraf tutmanın kötü yanlarını yansıtmayı başarmıştır. İnsanımız eşitlenen ölümde bile artık saygı duyma eğilimini bırakıp taraflılık yapmaya başlamıştır.

 

Bazıları saygı duyulması ve konuşulmaması gereken bu gibi durumlarda, her türlü hakareti etmekte ve kötü sözü söylemektedir. Ailenin acısını azaltmak yerine katlamayı seçenler çoğalmıştır. Bu tip insanlar, rahmetlinin ardından rahmet dilemeyi değil, dedikodu yapmayı seçen insanlardır.

 

Ülkemizin büyük sanayicilerinden biri olan Rahmetli Mustafa Koç’un ölümünde de aynı duygu paylaşılmıştır. Tanıyan tanımayan birçok insan onu karşı mahalleden kabul ettiği için pek de iyi dileklerle anmamıştır. Ülkemize ve milletimize bu kadar çok faydası olan bir insan için insanların böyle düşünmesi bizleri üzüyor. Hem de üçüncü kuşak olarak şirketi batırması gereken iken şirketi kat kat büyütmesi aslında ne kadar başarılı olduğunu ve alkışı hak ettiğini göstermeye yetiyor.

 

Her zaman üstüne basa basa belirttiğim bir noktaya geliyoruz. Herkes birilerini sevmek zorunda değil, ancak ölüsüne ve dirisine saygı duymak zorundadır. İşte, biz bu konuyu kaçırıyoruz. İnsanların ardından aslı astarı belli olmayan kötülemeler ve karalamalar yapmak ona hakaret etmek çok küçük düşürücü bir durumdur. Ardından konuşulan kişi ölmüş ise… Ölene bir zararı olmaz ama ardından konuşanın ne kadar küçük olduğunu göstermeye yeter.

 

Hukuken ölenin ardından hakkındaki tüm davalar düşüyor. Hiç neden diye merak ettiniz mi? Bence ölenin artık bu dünyada işi kalmadığı asıl mahkeme olan ‘Mahkeme-i Kübra’ya’ gittiği içindir. Yani büyük mahkemede büyük ve asıl yargılama başlamıştır. Ardından konuşmak onu zarara sokmaz mahkemede kuru gürültü yaptığınız için sizin cezalandırılmanızı sağlar.

 

Bu nedenle ölülerin ardından onları çekiştirmeyelim, bilinen ve katılmadığınız görüş ve işlerini onaylamadığınızı ve katılamadığınızı söyleyip eleştirebilirsiniz ancak ardından dedi kodu yapmak ve ona hakaret etmek ona değil size zarara verecektir. Birbirimizin dirisine saygı duymuyoruz, bari ölüsüne saygı duyalım. Unutmayın! Saygı duymayan kişi, saygıyı hak etmeyendir.