Merhaba sevgili okurlar, sevgili dostlar.

 

Dostozan’ın Maraş’a olan özlemi günden güne artmakta maraş’a yazılan mektuplar teker teker sıraya girmektedir. Yıl 1965 Ankara da ailesinden memleketinden uzak bir de geçim sıkıntısı… Tabi o zamanlar şimdiki gibi değil, hayat şartları zor, ulaşım zor, bu günkü gibi bolluk yok, olsa da alacak durum yok. Uzun kollu gömlekler yazın kısa kollu gömleğe çevrilir, kesilen kol kısmından yaka tamir edilir, idare edilirmiş. Hepsinden ötesi hasretlik çekilir, şimdiki gibi otobüs, uçak gibi vasıtalarla seyahat etmek lüks imiş. Hele hele cep telefonu yok, birbirlerinden haber almak bazen aylar sürermiş. Gurbette olanlar veya gurbetlik çekenler daha iyi bilir gurbetin acısını. Allahım kimseyi vatanından, sevdiklerinden ayrı bırakmasın.

 

Her Kahramanmaraşlı için Şubat ayının ayrı bir önemi vardır. Şehrimizden düşmanları def ettiğimiz, 22 gün süren kurtuluş mücadelesi sonucu bayram olarak Kurtuluşumuzun kutlandığı Şubat ayı. Her seferinde coşkuyla kutladığımız, şehitlerimizi saygıyla andığımız, o günler geri gelmesin diye mücadelenin ne zorluklarla yapıldığını ve nasıl olması gerektiğini gelecek nesillere anlatmaya çalıştığımız, 7 den 70 e çocuk, kadın, erkek herkesin kahramanca mücadele verdiği o destanı yaşatmaya çalıştığımız, 12 Şubat Kurtuluş Bayramımız.

 

Dostozan da Şubat yaklaştıkça özlemi artar, içi içine sığmazmış. Bakın mektubunda özlemini nasıl dile getiriyor.

 

MEKTUP – 3

 

Gine geldi şubat, gamlandı gönül,

Acep şimdi Maraş notar ki edem?

Kabardı ayranım canlandı gönül,

İçim bir bir döksem ne der ki edem?

 

Kandıl'ı Kazma'yı, Büğlek, Kerhan'ı,

Postalı çekip de gezsem her yanı,

İnce belli, kömür gözlü yar hanı?

Köy köy varıp sorsam, ne der ki edem?

 

Kolay değil edem yapamam bunu.

Unuttum çok oldu bulamam yolu.

Habemde gurbetin elemi dolu.

Unutma sen beni yeter ki edem.

 

Çetem sim kuşağı çekmiş beline.

Sıyırmış kılıncı almış eline.

Kem göze bakanın duman haline.

Görsen, ne cakalı gezer ki edem.

 

Her sokakta davul zurna çalınır.

Gümüş gordon, şangur şungur sallanır.

Haşeş teşbihini gören bayılır.

Öyle fiyakalı çeker ki edem.

 

Kalbindeki hınçtır davulun sesi.

Devirir bir yana başında fesi.

Zurnada ney olur çingen nefesi.

Artık öyle coşar, coşar ki edem.

 

Hasretin duymamak elde mi edem?

Korkarım bu dertten gurbette ölem.

Hep coşup ağlensin sılada alem.

Bu öyle dert ve keder ki edem.

 

Fırsatını bulsam koşar gelirdim.

Bir günün bağliğde bağlikmiş derdim.

Ahırdağı olsam gene erirdim,

İnsan öyle erir, erir ki edem.

 

Nootsam, neylesem ve nasıl etsem?

İşimi gücümü bırakıp gitsem,

Tayinim Maraş'a çıksaydı keşkem.

Göynüm öyle ister, ister ki edem.

 

Ne kadar söylesem, az gelir sana.

Kara kış içinde yaz gelir sana.

Hanifi sevdikçe naz gelir sana.

Oturup ağlasam, ne der ki edem?

 

 

DOSTOZAN-M.HANİFİ SARIYILDIZ/1965-ANKARA

 

Bir dahaki yazıda buluşmak ümidiyle dostça kalın.