GÜNCEL

Bilim tarihinin en iç acıtan deneyi! 7 yaşında ölen Küçük Albert'a ne oldu?

Abone Ol

ABD'li psikolog John Watson ve öğrencisi Rosalie Rayner, psikolojide klasik koşullanma olarak yer alan kavram üzerine çalışmalar yürütüyorlardı. İki psikologun amacı klasik koşullanmanın sadece hayvanlarda değil insanlarda da işe yaradığını kanıtlamaktı. Korkularımızı doğuştan değil de sonradan kazandığımızı kanıtlamak isteyen ikili bugün etikliği hâlâ tartışma konusu olan 'Küçük Albert Deneyi'ne (Little Albert Experiment) imza attılar. Ancak ortada ciddi bir sorun vardı. İkilinin hedefledikleri yolda kullandıkları yöntem oldukça tartışma yaratacak cinstendi. 9 aylık minik bir bebek üzerinde gerçekleşen deney ve sonrasında yaşananlar tam bir asırdır tartışma konusu olmaya devam ediyor.

PAVLOV'DAN ETKİLENDİLER

Klasik koşullanma üzerine yaptığı çalışmalarla bilinen Rus fizyolog ve psikolog Ivan Pavlov günümüzde köpekler üzerinde gerçekleştirdiği deneylerle tanınıyor. Pavlov'un 1917 yılında köpekler üzerinde yaptığı ve 'Pavlov'un Köpeği' olarak bilinen bu deneyler, Watson ve öğrencisi Rayner için de önemli bir ilham kaynağıydı. Köpeklerdeki koşullanma sürecisini gözlemleyen Pavlov'un elde ettiği önemli bilimsel kanıtlar sadece İkinci Dünya Savaşı'nda kullanılmadı, aynı zamanda popüler kültür içinde dahi kendine bir yer edindi. Pavlov'un araştırmalarını yakından takip eden John Watson da başlangıç noktası olarak kabul ettiği Pavlov'un deneylerinden sonra korkunun insanda doğuştan olup olmadığını, sonradan kazanılıp kazanılmadığını incelemek istedi.

PARA TEKLİFİNİ KABUL ETTİ

Ivan Pavlov'un çalışmalarından oldukça etkilenen ve akıllarındaki soru işaretini giderebilmek için var gücüyle çalışan psikolog John Watson ve asistanı Rosalie Rayner işe ilk olarak çalıştıkları John Hopkins Hastanesi'nin kreşinde oynayan çocukları gözlemlemekle başladılar. Yapmak istedikleri deney için en uygun olanın bir bebek olduğuna karar verdiler ve kreşe süt vermek için gelen bir kadının 9 aylık bebeğini denek olarak kullanmak istediler.

Deneye adını veren küçük Albert’in annesi geçimini sağlayabilmek için sütünü para karşılığı hastaneye satıyordu. 9 aylık bebeği de bu sırada hastanenin kreşinde annesinin işi bitene kadar diğer çocuklarla vakit geçiriyordu. Psikolog John Watson ve asistanı Rayner'ın radarına takılan bebeğin annesine para teklif edildi ve bebek para karşılığında denek olarak kullanılmaya başlandı.

FARE, TAVŞAN, NOEL BABA MASKESİ...

Aslında deneyin ilk aşamalarında her şey normal ilerliyordu. Tarihin en önemli ve en tartışmalı deneylerinden biri olarak yorumlanan 'Küçük Albert Deneyi'nde süreç ilerledikçe işler bir anda karışmaya başladı. Albert adı verilen minik bebeğe önce beyaz bir fare, ardından tavşan, peluş bebekler, Noel Baba maskesi gibi ilk kez karşılaşabileceği nesneler gösterildi. Deneydeki amaç küçük Albert’ın tepkilerini ölçmekti. Herhangi bir nesneye karşı korkusu olmayan ve korkuyu henüz öğrenmemiş Albert bebek ona gösterilen tüm nesnelere gülerek sempatik bir yanıt verdi.

SESLERİ DUYUNCA AĞLAMAYA BAŞLADI

Deneyin ikinci aşamasında Albert bir odaya alındı ve burada bir süre yalnız bırakıldı. Zaman geçtikten sonra psikologlar odaya beyaz tüylü bir fare bıraktılar. Öncesinde Albert'ın fareden korkmadığı hatta onu sevgiyle karşıladığı biliniyordu. Sonuç şaşırtıcı değildi. Albert fareden korkmamıştı. Ancak deneyin üçüncü aşamasına gelindiğinde işler yavaştan çığrından çıkmaya başladı. Yine bir odaya alınan ve yalnız bırakılan Albert bir süre sonra yine fareyle baş başa bırakıldı ama bu seferki fare öncekinden farklıydı. Albert, fareye her dokunduğunda çekiç ve demir çubuklarla rahatsız edici sesler çıkarıldı. Daha önce bu sesi duymayan Albert ilk defa hayvandan korktu ve ağlamaya başladı.

TÜYLÜ VE BEYAZ RENKLİ HER ŞEYDEN KORKU DUYDU

Deney bir süre daha devam etti. Albert bir yandan fareye dokunuyor, diğer yandan rahatsız edici sesler duyuyor ve korktuğu için ağlamaya başlıyordu. Kendisine gelip sakinleştikten sonra tekrar en başa dönülüyor ve test birkaç kez tekrarlanıyordu. Neyin içinde olduğunu bilmeyen Albert oldukça rahatsız edici bir deneyin kilit parçasıydı. Fareye dokunur dokunmaz garip sesler duyan ve ağlamaya başlayan Albert en sonunda hayvana dokunamaz oldu ve işler giderek onun için kötü bir hal aldı.

Fareye dokunduğunda çıkan seslerden rahatsızlık duyan Albert, doku olarak fareye benzeyen her şeyden korkmaya ve ağlamaya başladı. Watson ve asistanı ise henüz deneyden istedikleri verimi alabilmiş değildi. Fare dışında farklı nesneler kullanmaya karar veren ikili, beyaz tüylü kostümler giyerek ve maskeler takarak Albert'ın yanına gitti. Henüz 9 aylık olan küçük Albert'ın içindeki korku dalga dalga büyüdü. Deney esnasında hafızasına kazınan korku nedeniyle Albert zaman içinde tüylü ve beyaz renkli bütün nesnelerden derin bir korku duymaya başladı.

HAYAT ONUN İÇİN HİÇ DE KOLAY OLMADI

Psikolojide klasik koşullanma konusunda önemli bir çalışma olarak kabul edilen bu deneyin etikliği her daim tartışma konusu oldu. Deney, koşullu korkuyu kanıtlayan önemli bir araştırma olsa da ahlaki açıdan her zaman problemli bulundu. Henüz 9 aylıkken denek olarak kullanılan Albert zaman içinde oldukça yıkıcı bir süreçten geçti. Psikolojisinin bozulması üzerine deneyden annesi tarafından geç de olsa çekip kurtulan küçük Albert için hayat hiç de kolay devam etmedi.

7 YAŞINDA HAYATINI KAYBETTİ

9 aylık bebekken denek olarak kullanılan ve gerçek adı Douglas Merritte olan Albert'ın peşine düşen psikolog Hall P. Beck, zaman içerisinde onun hayatına dair oldukça sarsıcı bilgiler edindi. Henüz 1 yaşına varmadan maruz kaldığı deneyler sonrasında beyaz ve tüylü nesnelere karşı ciddi bir fobi geliştiren ve sağlıksız bir ruh haliyle büyüyen Albert'ın 7 yaşında hayatını kaybettiği ortaya çıktı.

Beynin su toplaması anlamına gelen hidrosefali nedeniyle hayatını kaybeden Albert her ne kadar korkunun sonradan edinilen bir refleks olduğuna dair fikirlerin gelişmesinde önemli ölçüde katkı sağlasa da bebekken yaşadığı sürecin insanlık dışı olduğu konusunda birçok kişi hemfikirdi.

'BU DENEY YARIDA KALMIŞ BİR ÇALIŞMADAN İBARET'

Peki dünya literatürüne geçen bu deney gerçekten etik miydi? Psikiyatri uzmanı Dr. Şahut Duran, küçük Albert'ın başına gelen deneyle ilgili şunları söyledi:

'FAYDALI ANCAK YETERSİZ'

Özellikle bu deneyde denek olarak kullanılan kişinin kendi rızasının alınamayacak kadar küçük olması ve deney esnasında hem fiziksel hem de psikolojik tahribata uygulanmasının da etiğe aykırı olduğu bir gerçek diyen Uzm. Dr. Şahut Duran, "Bu çalışma literatür için faydalı olmasına rağmen yetersiz" açıklamasında bulundu. 'Küçük Albert Deneyi'nde denek olarak kullanılan bebeğin ciddi şekilde travmatize edilmiş olmasının büyük bir problem olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Şahut Duran'a göre annesinin de bu deneyden para kazanmış olması etik dışı.

'BELİRLİ BİR TRAVMAYA MARUZ KALMASINA GEREK YOK'

Günümüzde yapılan psikolojik deneylerin özellikle gözlem üzerine olduğunun altını çizen Uzm. Dr. Şahut Duran, herhangi bir sonuca varabilmek için deneğin belli bir travmaya maruz kalmasına gerek olmadığını iletti. Özellikle İkinci Dünya Savaşı döneminde yapılmış deneyler başta olmak üzere bu deneyin günümüze çok da ciddi bir katkısı olmadığını ifade eden Uzm. Dr. Duran, günümüzde yapılan çalışmalarda doğa için, insan için, tüm canlılar için en sağlıklı olan yöntemlerin kullanıldığını iletti.

Abone Ol