Entelektüel; farklıdır, aykırıdır, kendine hastır. Yaşadığı toplumun içinden çıksa da hayat felsefesi ve hayata bakış açısı toplumdan ayrıdır, daha doğrusu topluma aykırıdır. Bu uyumsuzluk nedeniyle toplumlarda en çok karşı çıkılan, eleştirilen kişiler olurlar. Entelektüel toplumu ve değerlerini hatta kutsalını acımasızca eleştirebilir. Toplumun en büyük kutsallarından biri olan devlet de bu yergiden nasibini alır. Gözünü kırpmadan devletin aleyhinde konuşabilir. Bu özelliği nedeniyle bazıları tarafından devlet ve millet düşmanı olarak görebilirler. Ama onların bilmediği ‘Aydın olmanın ilk şartlarından birinin devlete ve devlet politikalarına yani otoriteye karşı çıkmak olmak’ olduğudur. Öncelikle belirtmeliyim ki her, devlet millet düşmanı aydın olmadığı gibi hiç bir aydın da devlet düşmanı değildir. Edward Said: ‘Kamusal alanda belli bir slogana, reçeteye, ortodoks parti çizgisine ya da katı bir dogmaya uygun davranmaya zorlanamayan, davranışları hakkında öngörüde bulunulamayan kişidir’ diye tanımlamış entelektüeli. Ayrıca entelektüel bireyin; ‘hangi partiye yakınlıkduyarsa duysun hangi ülkeye mensup olursa olsun kendini neye bağlı hissederse hissetsin, insanların çektiği acılar ve baskılar konusunda belli bir doğruluktan şaşmaması gerektiğini belirtmiştir. Yani demek oluyor ki; tarafına göre konuşan, konuşması gereken yerde susan, iktidara göre kabuk değiştiren, döneklik eden entelektüel olamaz. Entelektüel yapılan işe bakar yapana değil, önemli olan yapılan iştir yapanın kimliği değil. Günümüzde entelektüel geçinen birçok kişi maalesef, hükümet yanlısı da karşıtı da olsa, yapılan işi değil yapanı eleştirmektedir. Bunlara aydın veya entelektüel değil, hükümet karşıtı ya da yanlısı yazar- çizer takımı denilir. Zira aydın, kişi adamı değil, prensip ve ilke adamıdır. Entelektüel, bir kişinin muhteşemliğine ve onun yaptığı her şeyin doğruluğuna ya da yanlışlığına inanmaz. Aynı zamanda dikte edilebilen veya eden de değildir. O toplumu fikir ve görüşleriyle aydınlatan ve onlara düşünme ve farklı bakış açısı veren onlara gelişme fırsatı sunandır. Topumun gelişimini zamanla ve özümseyerek gerçekleştireceğine inanır, öyle davranır. Halkla aynı fikirde olmaması, onu zorla değiştirenleri desteklemesi anlamına gelmez.

Peki, aydın veya entelektüel neden devlet veya otorite karşısında yer alır. Devletin karşısında olmak onu neden vatan haini yapmaz. Öncelikle entelektüel; bir ırka, dine veya herhangi bir topluma ait olsa da veya aidiyet hissetse de onu eleştirmekten ve onun yanlışını göstermekten geri durmaz. Zira ait olduğu din, ırk veya gruba göre değil, entelektüel olmanın gereklerine göre düşünür ve hareket eder. Aydın ve entelektüel olma sırrı da, ait olduğu bu gruplara ve eski aidiyetlerine karşı çıkabilme yetisinden kaynaklanır. O bir olayı öncelikli olarak insani olarak düşünmek ve yorumlamak durumundadır. Bu bakış açısı devlet ile insanı karşı karşıya getirdiği gibi aydın ile devleti de karşı karşıya getirmektedir. Devletin çıkarları her zaman insani olmayabilir ve olmazda. Örneğin en çok tartışılan konuların başında gelen Tehcir Kanunu gayri insani bir durum, ancak o dönem devlet ve devlet adamlarınca yapılması gereken ve yapılması elzem görülen bir durumdu. Hiçbir aydın bu tehciri kabul etmez ve edemez. Yine Amerika’nın kendi çıkarları için devletlere saldırması, onları işgal etmesi ve yönetimleri devirmesi onlardan nemalanması devletin çıkarınadır. Ve Amerika için olmazsa olmazlardandır. Ancak bu insanlık için gayri insani ve ahlaken de yanlıştır. Hiçbir Amerikan aydını bunu destekleyemez devletinin çıkarına da olsa. Avrupalıların sömürge hareketleri devletlerini zengin etmiş ve devletlerinin çıkarları için yapılmıştı, ancak bu tutumu destekleyenlerden aydın diye bahsedilebilir mi? Toplumların ve ırkların kendi dillerini resmi dil olarak istemeleri onların en insani ve en doğal hakkıdır. Ancak mevcut devlet ve hükümetlere göre bu istek, bölücü ve tehlikeli görülebilir.

Bu isteği dile getirenler veya bunun için eylem yapanlar terörist veya terör destekçisi sayılabilir. Ama entelektüel biri bu insani isteği desteklemek durumundadır.

Bu nedenle tüm duygu ve düşüncelerini evrensel değerlere göre oluşturmuş ve insani değerleri ön planda tutmuş bir aydının birçok görüş ve düşüncesi ait olduğu devlete ve devletin izlediği politikalara aykırı olabiliyor. Bu düşünceye hükümetler ve halk karşı çıkabilir. Zira devlet veya hükümet yetkilileri halkın istek ve arzularına göre davranmak ve onları memnun etmek mecburiyetindedir. Onların varlığı halkın memnuniyeti ile doğru orantılıdır. Halk memnun olmadığı takdirde seçimlerde alaşağı edilebilir. Bu nedenle bazı zamanlarda hatta birçok zamanda insan haklarına ve insani değerlere aykırı davranışta bulunabilirler.

Ama aydınların öyle bir kaygı ve derdi bulunmadığı gibi menfaatleri de olmaz. Onlar kendi bildiği doğrulardan, ilkelerden ve evrensel değerlerden vaz geçmeden savunur. Bu nedenledir ki devleti ve hükümeti eleştiren ve onun karşısına çıkan aydını -entelektüeli hain ilan etmek abesle iştigaldir. Bu insanı ve insanlığı anlamamak ve aydının rolünü bilmemektir.

Halkın çoğunluğunun aydına karşı olması veya aydının birçok fikrinin halkın hoşuna gitmemesi aydının yanlış yolda olduğuna değil aksine doğru yolda olduğuna işarettir. Zira halk ve çoğunluk her zaman o anki haleti ruhiye sine göre düşünür ve davranır. Anlık davranır, anı düşünür ve zahire göre karar verir. Aydın için önemli olan halkın önünde gitmek ve halkı coşturmak onların teveccühünü almak değil, tüm bunlara rağmen onların karşısında olabilmek, onlara karşı çıkabilmek ve her ihtimali göze alarak onları eleştirebilmektir. Onların arzu ve isteklerine göre konuşan ve davranan onları sözleriyle coşturan kişi ise aydın değil amigodur. Zira aydının en önemli özelliği devletinden ve halkından farklı düşünmesi ve düşünebilmesidir. Halkı ile aynı düşünceleri düşünen onlarla aynı davranan biri halkın ta kendisi, ama aydının tam tersi biridir.