Her ne kadar Demokrasi ve Cumhuriyetin İslam’a uygun olduğu söylense de, İslam herhangi bir yönetim şeklini zikretmez ve tavsiye etmez. Zira Allah; ister tek adam, ister kraliyet, isterse meclis tarafından yönetilsin; adaletli olmayı, hakkı gözetmeyi, haksızlık etmemeyi, adam kayırmamayı, hakkı üstün tutmayı, danışmayı ve istişare etmeyi, düşman da olsa adaletten ayrılmamayı tavsiye eder. Yöneticilerin mesuliyeti büyük olduğu için yanılmak adına danışma kurulu oluşturması bir nevi zorunluluktur. Mesuliyetlerinin önemine binaen sıradan insanlarla binlerce ve milyonlarca insanı adil idare eden veya onların arasında haksızlık yapan kişiler bir tutulmaz. Ödülü de cezası da büyük olur.

Geçen gün bir büyüğümle yaptığım görüşmede büyüğümün dikkat çektiği nokta benim de nazarı dikkatimi celbetti. Büyüğüm ‘Bak! İyi bir kurul ile işler nasıl da mükemmel idare ediliyormuş’ dedi, bilim kurulunu kastederek. Evet, gerçekten de harika bir tespit ve ülke millet adına önemli bir şey. Biliyorsunuz Korona sürecini devletimiz iyi idare etti. Başarıdaki en büyük rol bu işin liderliğini yapan Sağlık Bakanına (Kurduğu Bilim Kurulu) ve ardından onun talimatlarını ve görevlerini en iyi şekilde yapmaya çalışan sağlık çalışanlarımıza aittir. Allah onlardan razı olsun görevlerini fazlasıyla ifa ettikleri kanaatindeyim. Ama bugünkü konu onların vazifelerini nasıl ifa ettikleri olmadığı için onu sonraki yazılara bırakmak istiyorum. Birçok insanın bakanlık yapmak istemediği bir dönemde bakanlık yapıp, işin üstesinden gelen ve bu başarısı ile ülkede popüler olan Sağlık Bakanı bu zor dönemde, alaşağı olabilecekken kahraman oldu.

Bu olaydan biz ne anladık, ne anlamalıyız? Demek ki iyi bir yönetim bu işten iyi anlayan bir ekip ile oluyormuş. Bilim kurulu sayesinde tüm dünyada ve Avrupa’da sayılı ülkelerden olduk ve iyi bir yere geldik, hatta bazı birinci sınıf ülkeleri açık ara geçtik. İyi bir liderin her şeyden anlayan ve her şeye karışan değil, her işe o işten anlayan adamları veren ve onları görevlendiren kişi olduğunu anladık. Hak edeni ettiği yere getirdiğin takdirde işlerin sıkıntılı dönemlerde bile kendiliğinden ilerlediğini, işi ehline vermenin işi başarılı yapmak anlamına geldiğini anladık.

Siyasette nezaketin de olduğunu hatırladık. Siyasette rakip kişilere de saygı ile hitap edilebileceğini anladık. Konuşmaları ve açıklamaları ile kendisine düşman siyaset yapan kişilere saygı ve hürmetle hitap eden bir insanın ne kadar saygı gördüğünü anladık. Kendisine düşman olduğu için, belki de diğer yöneticilerin basın toplantısına almadığı veya sorularına cevap vermediği kişiye onu azarlamak yerine ‘Kızım’ diye hitap eden biri. Belki de tahrik etmek için soru sormuştu ama kıymetli bakanımız kendisine, bir bakana, yakışanı yaptı. Hele de siyasilerin düşman bellediği gazeteci ve vatandaşları işbirlikçi, vatan haini, dış güçlerin adamı diye nitelediği bir dönemde… Ayrıştırma ve öteleme yapmadan kendisini dinleyenlere yukardan bakmadan konuşabilen bir bakanı özlediğimizi ve böylesi bakanlara ne kadar ihtiyacımız olduğunu anladık.

İlk ölüm vakasını, doktorluğunun da etkisiyle, ‘Hastamı kaybettim’ cümlesi ile açıklaması gönülleri fethetmeye yetti ve gelecekte nasıl olacağı konusunda ipucu vermişti. Bu davranış ve açıklamalar, tüm vatandaşların yöneticisi olmak ve adam kayırmadan görevini icra etmektir. Bu Yunus’ça ve Mevlana’ca davranış ve yaklaşımdır. Kimseyi hor görmeden dışlamadan ve alçak gönüllülükle herkesi kul kabul ederek yaklaşmaktır. Atalarımızın da dediği gibi ‘Kötüye kötü konuşmak her kişinin, kötüye iyi konuşmak er kişinin, sana yapılan kötülüğün aynısıyla karşılık vermek her kişinin daha iyisi ile cevap vermek er kişinin işidir’.

Evet, danışma kurulunun kullanıldığı ve istişarenin saygının öneminin yansıtıldığı bu zor günlerde bu davranışlar bizi ülkenin geleceği hakkında ümit var etti. Danışma kurulu İslam’ın da tavsiyedir. Ancak günümüzde danışma kurulları yerine özellikle de partilerde lideri onaylama kurulları oluşturulmaktadır. Partilerdeki en büyük yanılgının ‘Danışma Kurulu’ adını verdikleri ‘Onaylama Kurullarının’ olduğunu düşünüyorum. Biliyorsunuz eskiden ‘Cumhuriyetle size seçme ve seçilme hakkı verildi’ diye bizi hep kandırdılar, oysa bize onaylama hakkı verilmişti. Günümüzde de partiler danışma kurulu var diye bizi kandırıyor. Zira danışma kurulu bu işten anlayan ve savunduğu tezi sonuna kadar götüren kişilerden oluşmalıdır. Liderin itirazından sonra az önce savunduğu tezi yok sayan onu yutan kişilerden oluşan bir kurul danışma kurulu olamaz. Ona danışma kurulu değil onaylama kurulu denilir.

Evet, iyi bir lider ekiple çalışan ekibe danışan ve hep birlikte hareket eden kişidir. Her şeye kendisi koşan her şeye kendisi karar veren kişi iyi bir lider değildir. Bir insan ‘Her işin bir şeyini, bir işin her şeyini bilmelidir’ derdi babam. Ama bizim liderler her işin her şeyini bildiğini ve her şeyden her türlü anladığını düşünüyor. Sadece kendisi değil etrafındakilerde aynı düşündüğü için lider her şeyi kendisi idare etmek istiyor. İyi bir lider ekip işine, istişareye önem veren ve ekibine güvenen kişidir. Sağlık Bakanı Sayın Fahrettin Koca’nın kaç gün öncesine kadar kimse adını dahi bilmiyordu. Büyük bir imtihana tabi oldu ama zeki çevik ve akilane hareketleriyle birçok gelişmiş ülkenin bile altında ezildiği bu olaydan başarıyla çıkmasını bildi. Neden peki? Çünkü iyi bir ekip seçti onlarla istişare etti.

Demem o ki, bütün partilerin ‘Lider Sultası’ yerine ‘İstişare Kurulu’ oluşturması gerekiyor. Yalnız onaylama değil gerçek bir istişare ekibi olmalıdır. Lidere ses çıkaramayan ve gelecek toplantıda ve seçimde kendi koltuğunu garantileme adına lideri sonsuz destekleyen kişilerden danışma kurulu değil, yalakalar ve şakşakçılar kurulu oluşur.

Saygılar…