HZ. Yusuf’un kıssasını bilir misiniz?

Kuyudan ve Mısır zindanlarından saraya uzanan gerçek bir hikâyedir, Yusuf’un kıssası…

Kur’an’da hikâye olsun diye anlatılmamıştır.

Devlet yönetenlere, iktidara talip olanlara, çok ders vardır Yusuf kıssasında…

Yusuf’un hayatında tevhit ve adalet vardır.

Hem de ne adalet!..

*

İsterseniz önce Hz. Yusuf’un kuyu ve zindan hayatına bir uzanalım…

Dilimin döndüğü, kitaplardan okuduğum ve elimin klavye tuşlarına dokunduğu kadar yazayım…

Hz. Yusuf; Kardeşleri içerisinde en yakışıklı, ahlaklı, erdemli bir insandır… İlerde, tıpkı babası Yakup gibi peygamber olacağı için Allahu Teâlâ onu hem korumuş, hem de başına gelecek çetin imtihana hazırlamıştır.

Baba Yakup peygamberin, Yusuf’a olan sevgisi bir başkadır.

Bu yüzden kardeşleri onu kıskanır ve bir gün sürüleri otlatmaya gittiklerinde onu kuyuya atarlar. 

Hz. Yusuf (a.s) oradan geçmekte olan bir kervan vâsıtasıyla kuyudan kurtulur.

Fakat Mısır’a götürülüp köle olarak satılır.

Yaşadığı pek çok ağır imtihanın ardından, zaman içinde Mısır’ın hazine nâzırlığına kadar yükselir.

Kıtlık yıllarında erzak dağıtırken, kardeşleri de erzak istemeye gelir.

Hz. Yusuf (r.a.), kendisinin kim olduğunu kardeşlerinden gizler.

Dilese, onlardan rahatlıkla intikam alabilecek durumdadır.

Fakat onları ne cezalandırır ne de azarlar.

Bilâkis onlara sayısız iyilik ve ikramda bulunur… “Şüphesiz Yusuf’la kardeşlerine ait vakalarda soranlar için ayetler/ibretler vardır.(Yusuf 7)

Şüphesiz bu sure, insanlığa anlattığı toplumsal, bireysel, sosyolojik, psikolojik, din, ahlak, siyaset ve ekonomi gibi farklı alanlarda pek çok yol gösterici özelliğe sahiptir.

*

Şimdi bu kıssayı neden hatırlatma gereği duydum?

İzah edeyim efendim:

La teşbih, vela temsil, ben Yusuf kıssasını her okuduğumda aklıma; Recep Tayyip Erdoğan’ın siyaset hayatındaki mücadelesi geliyor.

Taaa İstanbul İl Başkanlığından başlayıp, milletvekili olmak istediğinde bizzat arkadaşları tarafından engellenerek liste dışı yapılması, sonrasında İstanbul gibi bir metropol kente Başkan seçilmesi.

Devam eden süreçte bir şiir okudu diye hapse atılması.

Sahi neden hapse atılmıştı?

Biliyor musunuz? Erdoğan’ın zindandan devlete uzanan bir öyküsü vardır.

Hem de ne öykü?

Generallerin borusunun öttüğü, darbecilerin devlet kurup devlet yıktıkları bir dönemdi o yıllar.

O dönemde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı (İBB) olan Recep Tayyip Erdoğan, Siirt’te bir şiir okudu diye hapse atılmıştı.

Peki, dünya siyasi tarihinde emsali olmayan böyle bir suçtan dolayı hapse atılmasının asıl nedenleri neydi?

Ne diyordu o şiirde; “Minareler süngü, kubbeler miğfer; camiler kışlamız, müminler asker. Bir şey beni sindiremez; gökler, yerler açılsa, üzerimize tufanlar, yanardağlar saçılsa; Biz oyuz ki; imanıyla övündüğümüz ecdadımız, titretici şeylere hiçbir gün diz çökmemiş; zaferlerin kapısı, Anadolu'nun tapusu Malazgirt'ten ta Çanakkale'ye imanın geçilmez kalesine kadar bizi zaferden zafere koşturan şey işte şu anda içinde bulunduğumuz inanç birliğidir”.

1912 yılında yazılmış bu şiiri Siirt'te okuduğu için 1999 yılında Pınarhisar Cezaevi'nin yolunu tutan Erdoğan, yılmadı, sinmedi… Halka sırtını dayayarak ve Allah’ın izni ile direndi, önce Başbakan, şimdi de Cumhurbaşkanı oldu.

Darbeci Generallerin ve onlarla işbirliği yapan siyasetçilerin değil, milletin dediği oldu.

Hâlbuki CHP zihniyeti ve darbeci generaller o günlerde mangalda kül bırakmıyorlardı.

28 Şubat darbesi 1000 yıl sürecek diyorlardı.

Lakin Erdoğan bin yıl sürecek denilen o kara günlerin nefes borusunu kesti.

İşte azmin sonu zaferdir…

Sabrın sonu selamettir…

Müspet hareketle onca badireyi atlatarak bu günlere geldik.

Bizden kat kat fazla baskı ve zorbalığa karşı direnen Erdoğan ve arkadaşları ise devletin en üst makamlarına geldiler.

İşte o çok zengin miras budur.

*

Miras deyince; “para, pul, mal, mülk” sanmayın… 

Erdoğan bu millet için bir zenginliktir, miras onun mirasıdır...

*

Mesela…

Gönle girmek, bir MİRAS’tır…

Kalp kazanmak ve mütevazı olmak, halkına tepeden bakmamak da bir MİRAS’tır.

Mesela…

O girilen gönüllerde yer edinip kalmak, apayrı bir MİRAS’tır…

Bu millet Erdoğan’ı sevdi… Hem de çok sevdi… Zindana giderken ve zindanda bile yalnız bırakmadı…

Bir sefer halkın gönlüne girersen bir daha çıkamazsın…

Çıkartmaz seni bu halk gönlünden…

Mesela…

- Hacıbektaş’ı Veli gibi…

Mesela…

- Karacaoğlan gibi…

Mesela…

- Pir sultan abdal gibi…

Mesela…

- Aşık Mahsuni gibi…

Mesela…

- Neşat Ertaş ve Yunus Emre gibi…

Yıllar değil, asırlarda geçse hep dillerde dolaşır isimler…

Hele bir isim daha var ki; Dünya durdukça gönüllerde hep var olacaktır…

Mesela...

-Mustafa Kemal Atatürk gibi…

*

Yazımın başlığı ve ana konusu…

“Pınarhisar zindanından saraya uzanan yol”

Derken…

Bu serzenişim 2002 yılında siyaset dünyasına adım atan ve Halkın gönlüne giren Recep Tayyip Erdoğan’ın mirasını her geçen gün yiyip bitiren mirasyediler içindir…

Kim mi bu mirasyediler?

Teşkilat mensuplarıdır… Her seçimde yan gelip yatıp, nasıl olsa Erdoğan meydanlara çıkar, toparlar, biz de gemimizi yürütürüz diyen asalaklardır mirasyediler...

17-25 Aralıkta ve Fetö operasyonlarında Erdoğan’ı yalnız bırakanlardır mirasyediler…

Kadın kollarıdır… Süslenip püslenip partiye koşan, üretmeyip tüketen, koltuk işgal edenlerdir…

Gençlik kollarıdır… Hiçbir enerjisi olmayan, yaşadığı çağı tanımayan, vizyonsuz, çapsız kişilerdir miras yediler…

Yapmayın beyler…

Kendinizi beğenmeyi, insanlara tepeden bakmayı bırakın… Halkın derdini dinleyin, seçimden seçime köylere, ilçelere gitmeyi hatırlamayın.

İnsanların gönlünü kırmayı terk edin…

Siyaset insan odaklıdır…

İnsanın olmadığı, destek vermediği partiler, siyaset dünyasından silinip gitmeye mahkûmdur…

Geçmiş bu tür partilerle doludur…

Mesela…

Bir Anavatan Partisi…

Mesela…

Bir Doğru yol Partisi…

Bir zamanlar iktidarda mukadder olan bu partilerimizin adı şu anki gençler tarafından dahi bilinmez…

Ne oldu sizlere?

2002 yılındaki “o ruh” nerede?

Hani siz dindarların iktidarında zulüm olamayacaktı?

Karı kız işine girmeyecek, akçeli işlere bulaşmayacaktınız.

İhale peşinde koşmaktan, bu millete hizmet etmek aklınıza bile gelmiyor.

O sevgi, saygı, gönül birlikteliği, halka ulaşma bütünlüğü, menfaat beklemeden gecesini gündüze katan eli öpülesi büyüklerimiz, kadınlarımız, birer birer neden küstüler?

Neden bu seçimde “banko kazanacağız” söylemi konuşulamıyor?

Bakın size bir şey söyleyim mi?

İktidar sarhoşluğuna sakın güvenmeyin, bir düştünüz mü, sesiniz ta Ahırdağ’ın tepelerinden gelir…

“Dediğim dedik, çaldığım düdük” demeyin.

Biraz şu her hafta izlediğiniz Abdülhamid Han’dan, Ertuğrul’dan ders alın. Aklınızı başınıza almazsanız, bu halk nasıl 2002 yılında diğer partilere şamar vurduysa…

Bilin ki size daha ağır bir şekilde yumruk vurur… O zaman yanarım da Erdoğan’ın emeklerine yanarım.

17 yıldır miras yiyorsunuz, sizi gidi mirasyediler sizi... Hem de Erdoğan'ın sağlığında...

*

Bakın demedi demeyin:

Öyle bir devrilirsiniz ki, düşmanlarınız sizi Yassı Ada’da da değil, AHİM’de yargılar.

Vallahi Ak Parti bittiği gün, pusuda beklemekte olan Fetö, trenden inen Gül, Davutoğlu, Babacan ekibi gibi ne kadar Erdoğan düşmanı varsa hepsi de harekete geçer ve sizi boğmaya çalışır.

Cenabı Mevla’m daha çok uzun ömür versin… Recep Tayyip Erdoğan’a bir şey olduğunda; partiye gelip gönüllü çalışmak, seçim çalışmalarına katılmak isteyen ve dışladığınız insanlardan medet umacak duruma gelirsiniz…

İşte o zaman gönüllerden yerlere düşer, sel sefil olduğunuzu görürsünüz…

Vakit çok geç olmadan silkelenin... 

İyi düşünün ve biz nerde hata yapıyoruz diye kendinizi sorgulayın...

Büyüklenmeyin, Kibirlenmeyin…

Çünkü gün gelir...

Araf Suresi, 13. ayet: (Allah:) "Öyleyse oradan in, orda büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin."