DÜN bir dostum aradı…

Sana bir hikâye anlatmak istiyorum dedi.

Buyur anlat dedim.

Başladı anlatmaya:

İki arkadaş oturmuş dama oynuyorlarmış.

Oyunu seyreden yancı da oyuna karışıyormuş.

Bir değil, iki değil en sonunda; “karışma arkadaş şu oyuna” diye serzenişte bulunmuşlar.

Yancı bu.

Kırk yıllık arkadaşlar.

Üzülmüş, canı sıkılmış…

Bir daha karışırsam oyununuza “üç den dokuza hanım boş olsun” demiş.
 

*
 

Neyse gün geçmiş.

Günler geçmiş.

Yine iki arkadaş dama oyununa tutuşmuşlar.

Tam oyunun ortasında bizim yancı çıkagelmiş.

Oyunu seyretmeye başlamış.

Kim?

Nasıl hamle yapacak?

Gözetlerken…

Duramamış bizim yancı…

Demiş ki:

“Karışırsam üç den dokuza boş olsun hanım” dediydim…

Boş olmaya boş olacak bizim hanım amma…

“Şu siyah taş damaya gidiyor demezsem, çatlarım vallahi demiş.”
 

*
 

Bunu niye anlattım…

Şunun için:

-Güzellemeydi…

-Beyaz sayfaydı…

-Komisyondu…

-Cemiyetti…

-İl Başkanıydı…

-Milletvekiliydi…

-Eleştiriydi…

-Gündemdi…

Falan filan…

Biz bu siyah taş misali, oyunda olanların, damaya gittiğini söylemezsek veya yazmazsak, ne işimiz var bu düğünde değil mi?
 

*
 

Ben onu bunu bilmem arkadaş…

Ben işimi yaparım…

Herkes de işini yapsın…

Oturup çekirdek çıtlatacak değiliz ya?