Yeni eğitim dönemi başlıyor, bugünkü yazı başlığıma, Ord.Prof.Dr. Ali Fuad Başgil’in “Gençlerle Baş başa” kitabından“Çalış, genç arkadaşım çalış! Cümlesiyle girdim. Başgil, “Çalış, genç arkadaşım çalış! Namerde muhtaç olmak, ölmekten beterdir. Gençliğini eğlenmekle geçiren, ihtiyarlığını ağlamakla geçirir.”Der.

Kitaplar ve bilgiyle buluşmak, bu kelimler beni ister istemez çocukluk yıllarıma götürür.

Kış gecelerindeki çocukluğuma dönüyorum. Her motifinde bir hatıra saklı olan kilimlerle, sedirlerle döşenmiş odamız. Bir köşede mangal üstünde kaynayan tarhana çorbası, etraf kekik kokuyor... Anam tahta kaşıkla bakır kazanı karıştırıyor. Bizler ninemin dizi dibinde masallar dinliyoruz, tekir kedi mutlu. Ahır dağından esen deli poyraz bir yandan çinko damları dövüyor, bir yandan kırık camdan içeriye girip mangaldaki kömürü üflüyor ahenkle.

Bu sevgi dolu odada beni en çok mutlu eden şey bulabildiğim kitapları okumaktı. Harçlığımdan artırabildiğim parayla kitap satın almak için, Ulu Camiinin arkasında bir kitapçıya giderdim. Eski ve yeni kitaplar satılırdı bu dükkânda, istediğimiz zaman kitaplar elimize kolay geçmezdi veya elden ele okunurdu o yıllarda kitaplar. Kitapların kıymeti iyi bilinirdi. Daniel Defoe'nunRobinsonCrusoe, Kemalettin Tuğcu nun ve diğer çocuk romanlarını okuduğumuzda, çocukluk hayallerimize bürünüp yenidünyalar kurardık kendimize. Yani kitaplar, bizim dünyamızı aydınlatırdı, hayallerimizi önümüze sererdi. İşte kitap böyle bir şey!

Günümüz dünyasına geldiğimizde, bugün her şey elimizin altında, üstelik kitaplar ayağımıza geliyor. Nasıl olur ki demeyin, yeter ki okuyalım!

Eğitim hayatımızda geleceğe dair büyük hayaller kuralım!

Bu konuyla ilgili çok eski yıllarda yaşanmış bir hatırayı da sizlerle paylaşmak istiyorum;1968 li yıllar, imkânların kısıtlı olduğu günler. Köyden şehre okumaya gelen bir liseli arkadaşım, bekâr evinde yaşıyordu. Ziyaretine gittiğimde küçücük bir ahşap evin, loş bir odasında beni karşıladı. Zemheri ayazının titrettiği bu kış gününde, sobanın yanmadığı bir odada, palto sırtında ders çalışıyordu, yani üniversite imtihanlarına hazırlanıyordu. Sobayı niye yakmıyorsun dediğimde “odun yok” dedi. Sohbetimiz devam ederken odada bir yanık kokusu geldi.”Bu yanık kokusu ne” deyince hemen gözü masanın altına gitti ve gülerek mangala baktı. Masanın altında bir mangal gözüme ilişti, küllerin arasında feri geçmiş birkaç kömürden, ayağındaki çorabın parmak kısımları yanmıştı, belki parmağı da ama belli etmedi. O kömürün ateşini de sokağın başındaki pide fırınından almış, o mangalla dersine çalışıyordu. Bu anlattığım arkadaşım Hukuk Fakültesini kazandı, Başsavcı oldu. Turgut Özal döneminde Japonya ya kadar bir görevle gönderildi, şimdi emekli. Kitapların insan hayatındaki bıraktığı izler çok önemlidir. Bu tip kitaplar gerçekten gençler için bir başucu kitabı ve rehberdir. Kitaplar aslında yaşamın kendisidir, bir kitabın içinde yaşanmış hayatları gözlemleriz.

Hemen aklıma,ChristopherMorley’in şu anlamlı cümleleri geldi, ”Bir adama bir kitap sattığın zaman, ona yarım kilo kâğıt, mürekkep ve tutkal satmış olmazsın.Ona tamamıyla yeni bir yaşam satmış olursun. Sevgi, dostluk, mizah ve geceleyin denizlerde dolaşan gemiler. Eğer o kitap gerçekten benim anladığım anlamda bir kitapsa, onun içinde bütün gökler ve yer vardır.” Bu arada İslam âlimlerinden İmam-ı Azam’ın şu cümlesi de, hepimizin bir kere daha oturup düşünmesi gerektiğini ima ediyor olsa gerek,” Bilmediklerimi ayaklarımın altına alsaydım, başım göğe değerdi.”

Yeni öğretim yılında tüm öğrencilerimize başarılar diliyorum!