ANADOLU insanının güzel tespitleri ve söylemleri vardır.

Sorunları çözemeyenlerin yaptıklarını anlatmak için “Halının altına süpürmek!” deyimi gibi…

Yani…

Gözden ırak olursa gönülden de ırak olur demek ister bir bakıma.

Benzer anlama gelebilecek bir başka deyim daha var Türkçemizde: “Deve kuşu gibi başını kuma gömmek!” TDK, deyimi şöyle açıklamış: “Bir tehlike, bir olay karşısında yararlı olmayacağı apaçık ortada olan kaçamak bir yola sapmak; başkalarını aldattığını sanarak kendisini aldatmak!”
 

*
 

Bizim şehrimiz insanlarında da “bu huy” var…

Görmek istemediklerimizi hep “halının altına süpürme” huyu.

Kasten ya da kusurla görevimizi yapmayız, “halının altına süpürdüklerimiz başımıza iş açınca da hemen kendimizi kurtarmanın telaşına” düşeriz.
 

*
 

Bugün size böyle bir konudan bahsedeceğim.

Olay şudur:

Devletimiz, atıkların çevreye verdiği zararları önlemek ve geri dönüşümle ekonomiye kazandırmak için “sıfır atık” projesi başlattı.

Bu proje ile ilgili gerekli yasal düzenlemeler yürürlüğe konuldu.

İhlallerle ilgili ağır yaptırımlar getirildi. 

Hepsinden önemlisi bu proje Sayın Cumhurbaşkanımızın bizatihi ilgilendiği ve takip ettiği bir proje.

Nitekim…

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçildikten sonra ilk açıklanan 12-13 maddeden bir tanesi sıfır atık üzerine.

Sayın Cumhurbaşkanı bu projeye çok ama çok büyük önem veriyor.

İnsanı, çevreyi, geleceği, ülke ekonomisini önceleyen bir proje.

Hatta…

Sayın Emine ERDOĞAN Hanımefendi de bu projeye öncülük ve himaye ediyor.
 

*
 

Kitabın öbür yüzünde ise bu işe yatırım yapan şehrimizde pek çok sayıda iş insanı var.

Atık toplama ve işleme sektörü, maalesef “kontrolsüz ithalat” sonucu komaya girmiş durumda.

Sektör; Atık ithalatına kota getirilmesini, kontrolsüz ve niteliksiz atıkların ülkeye girişinin yasaklanmasını beklerken, bir tarafta da içerdeki kuralsızlarla mücadele etmeye çalışıyor.
 

*
 

Peki, “bu işler Kahramanmaraş’ta nasıl yürüyor?”

Aslında “YÜRÜMÜYOR” demek daha doğru olur.

Atık toplama ve işleme işi yasayla düzenlenmiş… Çok ciddi yaptırımları var… Nasıl toplanacağı? Kimlerin toplayacağı? Kimlerin işleyebileceği? Denetim mekanizmaları en ince ayrıntısına kadar açıkça belirtilmiş.

Ancak yasayı takan kim?

Yetkisiz birçok kişi ve teşekkül atık topluyor ve bunları satarak haksız kazanç elde ediyor.

Bir nevi korsanlık!

Devlet bu işi düzenlemiş, yaptırımları koymuş, ancak bunları takan yok…

Adam “KAÇAK” satıyor.

Sen bu işi niye, nasıl yapıyorsun? diyen bir Allah’ın kulu yok ki!...
 

*

İşin bir başka boyutu daha var:

Yetkisiz kişi ve teşekküllerin yasa dışı çalışıp haksız kazanç elde etmesinden sadece yasayla yetkilendirilmiş firmalar zarar görmüyor. Devlet vergi zararına da uğruyor…

Kaçak istihdam hortluyor…

Bundan da beteri “HIRSIZLIK” gibi yüz kızartıcı suçlar, örtülü olarak teşvik edilmiş oluyor ve hırsızlık olayları artıyor.

Bu işin denetimini yapmakla birinci derecede sorumlu; Sayın Valimiz ve Valiliğe bağlı Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğümüz, Sayın Büyükşehir Belediye Başkanımız başta olmak üzere İlçe Belediye Başkanlarımıza bir çağrıda bulunmak istiyorum.

Lütfen; yetkisiz/lisansız/ruhsatsız/ atık toplayan kişi veya kurum, kuruluşlara bir dur deyin.

Siz yasaları uygulamak için ordasınız, sizin makamlarınız şikâyet değil icraat makamıdır.
 

*
 

Hani, “MEDYA GÖREVİNİ YAPMIYOR” diyorlar ya.

Günahımızı alıyorlar…

Medya ne zaman birilerine lazım olursa o zaman akıllara geliyoruz.

Mesela...

Seçim zamanı, “Siyasetçilere…”

Mesela...

Birileri işten çıkarılmışsa, “Vatandaşlarımıza…”

Mesela...

Mahallesinde bir eksiklik varsa “Muhtarlarımıza…”

Başka zaman akıllara düştüğümüz yok…

Bizim görevimiz…

Toplumun sorunlarını, hukuksuzlukları, yanlışları, doğruları vatandaşa ve ilgililere duyurmak…

Ve bunu ben şahsen yaptığımı düşünüyorum.
 

*
 

Yazımın başlığını “Marko paşaya açık mektup!” diye yazdım…

Sahi niye yazdın? diye soracak olursanız:

Anlatayım…

Marko paşa:

“Sultan Abdülaziz zamanında yaşamış ünlü bir Rum hekimmiş. Aynı zamanda devletin bürokratik kademelerinde de bulunmuş. Marko Paşa halk arasında çok kısa sürede ünlü olmuş çünkü kimseyi başından savmaz, herkesin derdini uzun uzadıya dinlermiş. Ama gel gör ki halk çözemeyeceği dertleri de kendisine getirir olmuş. Marko Paşa’nın gönlü kapısına geleni başından göndermeye hiç razı olmazmış. Karşısındakine derdini çözemeyeceğini de söyleyemezmiş. Derdi dinler dinler, hastanın konuşması bitince: “Anladım anladım, ama ne?” diye sorarmış. Hasta da şaşırırmış tabii. Başlarmış baştan anlatmaya. Yine anlatır, anlatır, lafın sonu gelince aynı tepkiyle karşılaşırmış: “Anladım anladım, ama ne?” Üçüncü anlatmadan sonra paşa yine aynı tepkiyi verince karşısındaki çaresiz kalır, en sonunda pes eder, evine geri dönermiş. Kısa zamanda Marko Paşa hekimliğiyle değil de hiçbir şeye çözüm bulmamasıyla anılır olmuş. İnsanlar o günden beri çözülemeyecek bir işle karşılaştıkları durumlarda “Derdini Marko Paşa’ya anlat” diyerek konuyu kapatmaya başlamışlar.”
 

*
 

“Marko Paşa’ya anlat özdeyişi” gibi sıfır atık projesindeki derdimizi “EY MEDYA DERDİNİ GİT REİS’E ANLAT” diyecek olursanız?

Bizde gider derdimizi Başkan Erdoğan’a anlatırız…

Hoş aldığım bilgiler, her yazımızın Başkan Erdoğan’a bir şekilde ulaştırıldığıdır…
 

*
 

Bakın demedi demeyin…

Biliyorsunuz “BAŞKAN” bu işe çok kızar, “sıfır atık projesinde affı yoktur” sonra bizi niye "müzevir’ledin" diye ağlayıp sızlamayın ha.

Baştan söyleyim de…

“Küsmece darılmaca olmasın.”