İSTANBUL da, 3 Kasım 2002 seçimlerinden bu yana en ağır sonucu aldı.

Ve bu sonuç, AK Parti de bazı taşların yerinden oynamasına vesile oldu.

Mesela…

İlk MYK toplantısında “Sessiz köyde” yaşayan topluluk gibi “çığ” tehlikesinden kurtulmuş olan isimler konuştukça konuşmuş…

Abdulkadir Selvi’nin yazısından okuduğumuz kadarıyla:

AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş; “Kaybeden dava değil, biz kaybettik” demiş. “Eğer çalışılırsa bu işler düzeltilebilir. Şer gibi gözüken bu süreç hayra dönebilir” diye eklemiş. Kadın Kolları Başkanı Lütfiye Selva Çam ise, kapsamlı bir analiz yapmış; “Kampanyamız kadınlarda ve gençlerde karşılık bulmuyor. AK Partililerin çocukları AK Parti’ye oy vermiyor” diye konuşmuş. AK Parti Grup Başkanvekili Bülent Turan ise hem yanlışlara işaret etmiş hem de önerilerde bulunmuş; “Bu dille olmaz. Bu dil bize başkanlık sisteminden önce yüzde 45 getiriyordu. Yeni sistemde yüzde 50 artı 1’e ihtiyaç var. Kucaklayıcı bir dil kullanmamız lazım” demiş.
 

*
 

Ankara kulislerinden edindiğim en son bilgi ise:

Milletvekilleri; Cumhurbaşkanı yardımcılarının milletvekili kökenli olmasını talep etmişler…
 

*
 

Dedim ya, İstanbul seçimi ile “çığ” tehlikesinden kurtulan “sessiz köy” sakinleri konuşmaya başladılar diye.

Başkan Erdoğan da Milletvekillerinin bu talebine eski sisteme/parlamenter rejime asla geri dönüş olmayacağının altını çizerek, yardımcılarının milletvekillerinden olmasına sıcak bakmış.

Bu demektir ki;

Binali Yıldırım veya bir başkası olası bir kabine değişikliğinde Cumhurbaşkanı Yardımcılığına getirilecek.

Nasıl olsa Milletvekili ya…

Parti içindeki “Cumhurbaşkanı Yardımcılarının Milletvekili kökenli olsun” serzenişleri böylelikle bitirilmiş olacak.
 

*
 

Peki…

Ben biraz daha yüksek sesle konuşmak istiyorum:

Bakanların tamamının; milletvekili kökenli olması gerektiğini niçin hiç kimse dillendiremiyor?

Korktukları için mi?

Koltuklarından kalkmamak için mi?

Bence her ikisi diyeceğim de…

23 Haziran İstanbul seçim sonucu, korkularını alıp götürdüğü de bir gerçek.

Onun için sesli düşünenler çoğalıyor ve çoğalmakta…
 

*
 

Hepiniz hatırlarsınız:

Reis geçen yıl "Artık partili olmayan bakanlarımızla kabine oluşturuyoruz. Bundan önce olduğu gibi kimse kalkıp da ‘kadrolaştınız’ diyemeyecek“ demişti.

O zaman sormak lazım:

Niçin 4 Milletvekili istifa ettirilip bakan yapıldılar?

Bu 4 Milletvekiline 12 Milletvekili daha eklenemez miydi?
 

*
 

Bunu niye yazıyorum…

Şunun için:

Kamuoyunda en çok konuşulan konuların başında; “Tayyip Erdoğan’ın gücünün Berat Albayrak’a yetmediği, partili olmayan ‘profesyonel' bakanların ise milletvekillerinin illeri ve hemşerileri için ilettiği talepleri yerine getirmedikleri konuşulurken, haliyle hizmet alamayan ya da talebi karşılanmayan şehir/seçmen/parti üyesi, bakandan değil milletvekilinden hesap sorduğu” geliyor.

Çünkü Bakan, yetkiyi direkt Reisten alarak gelmiş oturmuş koltuğa deniliyor.

Nedense benim, seçilmemiş, halktan onay almamış, partisiz, atanmış kişilerin, bakan yapılmasına gönlüm ilk günden beri razı değil.

Milletvekillerinin de memnun olduklarını sanmıyorum.

Olası bir kabine değişikliğinde Reis; bu konuda da gereğini yapıp Cumhurbaşkanlığı yardımcılığında ve bakanlıkların bir kısmında seçilmişlere hak tanısa diyorum.
 

*
 

Kaldı ki…

Millet ekonominin başındaki kişiyi açık açık sorguluyor.

Bunun da bir kadrolaşma olduğunu söylüyor.

Reis, kendisinden önce kimi genel başkanlığa, Başbakanlığa atadıysa (Yıldırım hariç) hepsi de Erdoğan’ı bitirmeyi ve Ak Parti'yi ele geçirmeyi planladı.

Bu sebeple partili Cumhurbaşkanlığı sistemi getirildi.

Sistemi sorgulamak…

Yani…

Cumhurbaşkanının tarafsız olması eski sisteme dönmeyi beraberinde getirir.

CHP’de alttan alta bunu seslendiriyor.

Davutoğlu ve Babacan bu fikre hizmet ediyor.
 

*
 

Tarafsızlık adı altında işlenmeye çalışılan şeyle Erdoğan ‘sız Ak Parti planlanıyor.

Erdoğan'ı noter Cumhurbaşkanı yaptığınızda, ortada Ak Parti diye bir şey kalmaz.

Erdoğan sonrası zaten, Ak Parti diye bir parti de olmaz.

Partili Cumhurbaşkanı nasıl oluyorsa, “Cumhurbaşkanı yardımcısı da ve Bakan da” olabilmeli.

Varsın kadrolaştı desinler.

Zaten kadrolaşmadan devleti yönetemezsin.

Bir gezi, bir 15 Temmuz veya başka olası bir kalkışmada gemiyi ilk terk edecek olan sivil bürokratlar, partisiz bakanlar ve AKP'li müteahhit ruhlu vekiller olacaktır.

Davasına bağlı samimi milletvekilleri ile seçmen sizi terk etmez. Ak Parti bu konuyu masaya yatırırsa çok iyi eder.
 

*
 

Yok, Tayyip Bey 2023 de AK Parti’yi kapatmak istiyorsa o başka…

Evet, evet yanlış okumadınız. Ben Tayyip beyin çıkışlarından bu olasılığın var olacağını okuyorum.

Mesela…

Mağdur gömleği giydirip kahraman yaptığı İmamoğlu'ndan sonra şimdi de kendi içinden çıkma isimlere hikâye yazılıyor.
 

*
 

Ahmet Hakan son yazısında ne diyor:

“Hikâyesi olmayan siyasilere itinayla hikâye yazdırılır”.

Önce Ekrem İmamoğlu’na üç ayda muazzam bir hikâye yazdırıldı.

Sonra…

Ali Babacan için gerçi Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturmaya gerek görmedi ama FETÖ’den suç duyurusunda bulunarak...

“Seni hapse tıkarız” diye sopa göstererek...

Ali Babacan’ı da kendi elleriyle...

İçinden mağduriyet geçen bir hikâye sahibi yapmak için harekete geçtiler.
 

*
 

Şimdilik “hele sen bir dur Ahmet Davutoğlu!” dediler.

Yani…

“Senin hikâye eksikliğine de muhakkak el atacağız”
 

*
 

Demem odur ki:

Hikâyesi olmayan adamlara…

Bilerek veya bilmeyerek hikâye yazılıyor veya yazdırılıyorsa?

Dilim varmıyor söylemeye ama…

“AK Parti 2023 yılında kapanacak” demektir.