BUGÜN köşe yazımı ''kibir'' duygusuna ayırmak istiyorum…
 

Kibir, Arapça (kabr, kubr) kökenli olup...
 

Dilimize, ''büyüklük taslama'', ''kendini beğenme'', ''kendini başkalarından üstün görme'' diye çevirebiliriz.
 

Ruhu saran ve düşünceleri etkileyen aşırılık halidir kibir!
 

Kibrin, hakikat algısı bozuktur.
 

Abartır, geneller, gerçeklere daima kördür.
 

Bilmediğini bilmez.
 

Zayıflık korkusu sahte bir büyüklenmeyle kapatılır.
 

Yardım istemeye zorlanır.
 

Özel seçilmiş, üstün olduğunu sanır.
 

Bizim Hayrettin de de kibir fazlasıyla var…
 

Etrafındaki koca koca insanları, hatta ilçe belediye başkanlarını bile bir nevi kendi emrinde çalışan bir birey olarak görür…
 

Ve onlardan gerektiği yerde ve zamanda karşılık gördüğün de şaşırır, şaşkınlığını üzerinden atamaz…
 

Estiğim estik kestiğim kestik dercesine…
 

Hukuka, ahlaka, vicdana sığmayan hareketler içine girer…
 

Evlenmiş, çoluk çocuğa karışmış, yeni bir aile çekirdeği oluşturmuş ve 11 yıllık görev süresi boyunca, kendi alanında birçok projeye ve uygulamaya imza atmış (Kapalı Çarşı, 7 güzel adam müzesi, Cumhuriyet Han, Bakırcılar ve Mazman çarşısı, Ulucami İş Bankası arası Atatürk bulvarı ve Butik otel konak vb) tecrübeli bir uzman mimar bayan personeli bile, sırf gazeteci babasından intikam alma duygusuyla gözünü kırpmadan aile birliğini bozma anlamında kuzey ilçelerine sürer…
 

Kibir öyle gözünü kör etmiştir ki…
 

Hiçbir şeyi görmez, görmek istemez…
 

Kamuoyunda kendisine takılan ''kibirli'' yaftasının üzerine yapışmasına olanak sağlar…
 

Kibir…
 

Sinsi bir duygudur; Sessiz sedasız pusuda zamanının gelmesini bekler. İnsanı zorbaya dönüştürür. Bu nedenle yedi günahın en başında yer alır!
 

Ve bu kibir bence onu yok etmeye ve siyasi hayatını bitirmeye yetecektir…
 

*
 

Sözün özü şu:
 

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ...