Sevgili okuyucularım.

 

1970'li yıllardı.

 

Yusuflar Mahallesinde, rahmetli Babamın gençliğinde yaptığı Bağdadiye evimizde yaşarken, sokaklarımız topraktı.

 

Yağmur yağdığında ayakkabılarımız çamurdan gözükmez olur, içine su girer, çoraplarımız ıslanırdı.

 

Okul çağına gelmiştim.

 

MAHALLEMİZDE OKULUMUZ YOKTU

 

En yakın okul Dumlupınar İlkokuluydu.

 

Üzerimizde siyah önlük okula giderdik. Son derste kömbe dağıtılırdı. Mis gibi kokardı. Son ders zili çaldığında okul kapısından kim birinci çıkacak yarışması yapardık.

 

Hiç unutmam:

 

Birgün bir çocuğun zili 10 dakika erken çalmasından dolayı, o zaman aynı sınıfa gittiğimiz Çerkez Ahmet (şu an Düzce'de ikamet ediyor) kardeşimden önce eve varmak için çantayı kaptığım gibi soluğu evde almıştım. Çantayı bir tarafa, siyah önlüğü bir tarafa atmamla birlikte rahmetli Nenem ve Allah uzun ömürler versin Anam "Hani Ahmet, hani Fatma. Yoksa sen okuldan mı kaçtın?" diyerek oklava ile beni bir güzel dövmüşlerdi.

 

Pazar günleri ya çellik değnek ve küsküç ya da misket (gülle) oynar, sık sık da Sağır Mahmut Stadı (biz böyle derdik ama bir büyük sokaktı) maç yapardık.

 

Sokağımızdaki kanalizasyon tıkanır, belediyenin kanalizasyon ekibi yolu kazmayla kazar, etraf kokudan geçilmez olur, oyun oynayamazdık.

 

Bir zaman sonra rahmetli Ejder Nacaroğlu (o zamanki mahalle muhtarımız) belediye ile yakın münasebeti nedeniyle, sokaklarımız topraktan kara taş yola dönmüştü.

 

Çok sevinmiştik.

 

Ne de olsa ayakkabılarımız çamur olmayacaktı.

 

Özal'lı yıllar başlamıştı.

 

Taş yollarımız asfalt olmuş, askerden gelmiş, rahmetli Nenemin "Mürüvvetini görmek istiyorum" baskısıyla evlenmiştim.

 

Dünya güzeli çocuklarım olmuştu.

 

Okul çağına geldiklerinde YİNE MAHALLEMİZDE OKUL YOKTU.

 

Önce oğlum Serkan'ı, arkasından kızlarım Serap ve Sevilay'ı, benim de okuduğum Dumlupınar İlkokuluna yazdırmıştım.

 

İlkokuldan sonra sırayla Gazi Ortaokuluna başladılar.

 

Serkan ile Serap Kara Liseyi (Kahramanmaraş Lisesi), Sevilay ise Tekstil Lisesini bitirmişlerdi.

 

Oğlum üniversiteyi kazanamamış, kızım Serap ise Eskişehir Anadolu Üniversitesi Mimarlık Bölümünü kazanarak eğitimi sonunda üniversiteyi birincilikle bitirmişti.

 

Önce Oğlum Serkan'ın, sonra kızlarım Serap ve Sevilay’ınmürüvvetlerini teker teker görmeye başladım.

 

Her üçünden de dünyalar tatlısı torunlarım oldu.

 

Yıllar su gibi akıyordu.

 

İlk torunum Defne’min okul çağı gelmişti.

 

Okula yazdıracaktım.

 

Ama maalesef YUSUFLAR MAHALLESİNDE YİNE OKUL YOKTU.

 

Dün (23.12.2014) Onikişubat Belediye Başkanı Sayın Hanefi Mahçicek, mahalle muhtarları ile bir araya geldi.

 

kanalmaraş ekibi ile birlikte Sayın Başkan'ın toplantısına katıldım.

 

Başkan konuştukça, yıllar öncesindeki çocukluğuma gittim.

 

Konuşma sonunda muhtarlara söz verildi. Mikrofonu isteyip yukarıda yazdıklarımı konuşacaktım ki, ne konuşacağımı bilmeyen Ede Ajans’tan Lütfi Yıkan kardeşim "Aman Mustafa abim" deyince duraksadım.

 

Gözlerim mahallemin yıllardır muhtarı olan Nazif Abimizi aradım.

 

Benim o an içimden geçen fırtınaları dindirmek adına isterdim ki mikrofonu eline alıp; "Kentsel dönüşüm olacak denilerek yıllardır mahallemize" diyerek başlamasını ve..

 

"Niçin doğalgaz verilmiyor; bu mahalle halkı, kışları odun ve kömür ile ısınmak zorunda bırakılıyor?

 

Ve en önemlisi niçin mahallemize bir okul yaptırılmıyor?

 

Bu mahalle, üvey evlat misali "üvey mahalle" mi?

 

Bu mahalle, yıllardır siyasetçilerin her seçim döneminde kandırdığı bir mahalle mi?

 

Bu mahalle, her seçim de AKP'ye açık destek vermedi mi?

 

Yeter artık gelin, ya bu mahalleyi yıkacaksanız yıkın!

 

Ya da mahallemize doğalgaz çekilmesine izin verin!

 

...Ve en önemlisi basın aracılığıyla milletvekillerine sesleniyorum.

 

Büyükşehir Belediye Başkanı'na sesleniyorum.

 

Hanefi Başkanım! Size sesleniyorum.

 

Çocuklarımız için, torunlarımız için mahallemize İlköğretim okulumuzu yaptırın…"

 

Muhtarım, Nazif abim; senin bunları söylemeni o kadar çok isterdim ki…

 

Çünkü; Bizim Mahallemiz bunları hak eden bir mahalledir.