BUGÜN yazımda ülkücü hareket ve MHP ideolojisini değerlendirmeye çalışacağız.

Her şeyden önce şunu ifade edelim ki, meramımız bir Türklük veya kavmiyetçilik eksenine oturan bir MHP analizi yapmak değil.

Yazımızda varmak istediğimiz hedef, artık dünyanın küçük bir köye dönüştüğü ve zamanımızda her şeyin ışık hızıyla değişip dönüşürken MHP’nin hala geçmişte kaldığı.

Maalesef değişim ve dönüşüme uğramayan, modern çağa ayak uyduramayan ideolojiler bir bir çöküyor.

Çünkü karşımızda, ne soğuk savaş yıllarının Türkiye'si var, ne de bu insanlar 80'li yıllara ait.

Tarihin derinliklerine gömülen, esamesi bile okunmayan ideolojiler, yerlerini özgürlükçü, yenilikçi ve kucaklayıcı sistemlere terk ediyorlar.

İste MHP ve ülkücülüğün de bir değişim ve dönüşüme kendisini tabi tutarak, çağın dinamiklerine ayak uydurması gerekiyor.

Öyle klavye kabadayılığı, bize kimsenin gücü yetmez tavırları, kendi toplantılarında bile slogan atmaları, alçak gönüllü olmamaları, gönüllere hitap etmemeleri, insanları MHP den uzaklaştıran etkenler. Kahramanmaraş’ta yıllardır seçimlerde hep başarısız olmalarının yegâne nedenleri maalesef hiçbir zaman masaya yatırılmamakta seçim sonrası koltuklarda kaykılarak oturulmaktadır…

Buraya bir virgül koyup sonra yeniden dönmek üzere, MHP'nin tarihi seyrine bir göz atalım.

Tabi bundan önce de kısaca Türklük ve Türkçülük ideolojisini ele alalım isterseniz.

“Türklerin partisi” olarak çıkan İttihat Terakki’ye kadar dayandırılabilecek olan Türk Milliyetçiliği Hareketinin devlete bakış açısı ve bu süreçteki tavrını şöyle değerlendirmek mümkün:

Milliyetçi-Türkçü hareket tarihi seyri içerisinde salt siyasal bir hareket olmaktan öte, devleti destekleyen, kültürel bir mücadele biçimi olarak örgütlenmiştir. Evet evet, bugün de dâhil milliyetçi hareket devlet olmaktan ziyade devlete, milletin bekasına destek veren bir hareket olarak sahnede yer almıştır.

1960 İhtilali’yle başlayan ve 12 Eylül 1980’e dek varan dönemdeyse Türk milliyetçiliği, siyasal partileşme ve ülkenin sorunlarını çözmeye muktedir bulduğu “9 Işık” başlıklı programla çıktı halkın karşısına.

Bu doktrin pek iş görmedi. Her ideoloji gibi ülkücü hareket de 12 Eylül cuntasından darbe yedi.

Rahmetli Türkeş, her ne kadar perde gerisinden milliyetçi kadroları yönlendirmeye çalışsa da, bir grup eski MHP’linin Turgut Özal’ın ANAP’ına meylettikleri de gözden kaçmadı.

Bu kadrolar yeniden katı- fikir partisine yöneleceği endişesi duyduklarından, Özal’ın, “kitle partisi”, “dört eğilim” açılımlarına bel bağladılar.

Uzun süre Özal'a destek veren ülkücüleri, siyasi yasaklarından kurtularak MÇP'yi kuran Türkeş bile safına katamadı.

Aynı dönemde ülkücüleri bekleyen bir diğer sorun da “ülkücü mafya” olgusuydu. Mafyalaşma, milliyetçi hareketi arpa boyu ilerletmedi. Aslında Türkeş, partisi mafyalaşma iddialarıyla suçlanmasaydı, MÇP hareketini daha kısa zamanda ve çabuk toparlayabilirdi.

Ne var ki, genelde seçimlerin hemen öncesinde patlak veren mafya iddiaları, seçim mağlubiyetinden sonra dozajı artarak sürmekteydi. Sarkık çengel bıyık, ökçeli ayakkabı, küfürbaz söylem ve kabadayı tavırlar bu dönemde tavan yaptı.

Ben ülkücü-milliyetçiyim diyen fakat İslamcılıkla, dindarlıkla uzaktan yakından alakası olmayan binlerce insan türedi. Bunlar oruç tutmazdı ama Ramazanda açıktan oruç yiyenlere saldırırlardı.

Klasik ülkücü tabana en ters gelen özellik, “Kanımız aksa da zafer İslam’ın” sloganının kesinlikle yasaklanmış olmasıydı. Ülkücüler bu sloganı unutacak ve bir daha da hatırlamayacaklardı.

Türkiye’de “Yeşil Kuşak- ılımlı İslam’a” uzayan süreç 1995 seçimlerinde açılmış, 1999’da ulusal sağ-sol güçlerin göz kamaştırıcı seçim zaferi, küresel gücün uygulayıcıları açısından “yol kazası” olmuştu.

1997'de vefat eden Türkeş, ne yazık ki partisini şekillendiremeden (siyasi yasaklar, sağ-sol kutuplaşmaları) hayata veda etti. Sonrasında milliyetçi akımda Devlet'li dönem başladı.

"MHP Türk milletinin öz ve kök değerlerini, düşüncesinin altyapısı olarak oluşturmuş, kabul etmiş olan bir siyasi partidir. Türk-İslam ülküsünde kaynağını bulan Türk milliyetçiliği fikrini esas alır. Bunun anlamı, bütün moral ve kültür değerleri savunan, koruyan bir siyasi harekettir. O sebeple, merkezin ta kendisidir" diyerek yola çıkan Bahçeli'nin siyasi yolculuğu da, eğer koalisyon dönemini saymaz isek, hep devlete destek verme ve akil adam olarak yorumlanabilir. 2000'den önce taşradan modern kentlere yönelen MHP, burjuva sınıfına yönelik siyaset yaptı. Bu yeni jargon partiyi aritmetik olarak biraz büyüttü. Başörtüsü ve dindarlara özgürlük konuları rahmetli Türkeş döneminde pek önemsenmedi. Bu yüzden Muhsin Yazıcıoğlu ve ekibi partiyi terk ederek kendi kaderlerini çizdiler. Sonraki dönemde de zaten MHP "BİR LOKMA, BİR HIRKA" anlayışından hızla uzaklaştı.

Artık MHP kent milliyetçisi oldu ama cengel bıyık, mafyavari kabadayı tabandan hiçbir zaman kurtulamadı. Bugün gelinen noktada milliyetçi-ülkücü hareket bir nebze belki muhafazakâr kimliğe büründü lakin yeterli değil.

Tayyip Erdogan'ın ve Ak Parti'nin yeterince doldurduğu bu alanda MHP'nin çok daha fazla atağa ihtiyacı var.

Hızla küreselleşen, bilişim ve dönüşüm çağında bundan sonra kasaba politikası ve “ülkücü hareket engellenemez”, gibi ayağı yere basmayan, milletin tamamına yaslanmayan söylem ve eylemlerle bir yerlere varılmaz, varılamaz.

İster kabul edelim, ister etmeyelim. Türkiye Erdoğan’la çağ kapatıp yeni bir çağ kurdu.

Yeni Türkiye, Başkanlık sistemiyle yoluna devam edecektir. Elbette MHP, özellikle 24 Haziran seçimlerinde bağnaz klasik partilerden ayrılarak Erdoğan’ın Başkanlık sistemine omuz vererek tarihi bir misyon üstlenmiştir.

*

Yazımın baş tarafına dönecek olursam:

Burası çok önemli…

MHP bundan sonra yoluna devam etmek istiyorsa, tabandaki eski söylem, eylem ve toplumda karşılığı olmayan fosil değerlerden arınması gerekiyor. Dünya artık bambaşka yerlere doğru hızla ilerliyor.

Ve MHP Kahramanmaraş’ta niçin başarılı olamadığını masaya yatırmalı, yeni yeni halkla bütünleşen yeni yüzler ve siyaset yöneticileri olacak kişilerin partiye gelmeleri sağlanmalı, kendi toplantılarında bile bağırarak halka itici gelen “ülkücü hareket engellenemez” sloganından vazgeçmeli, Ki o toplantılara seyirci olarak gelen insanların kazanılması yoluna gidilmeli, teşkilat yeniden şekillenmeli, üye sayıları artırılmalı, birleştirici söylemler konuşulmalı, küskünlükler bitirilmeli ve önümüzdeki yerel seçime hazırlanmalıdır.

AK Parti ile yeni Türkiye yolunda ilerleyen MHP’nin yerel seçim öncesi bu fırsatı kendi lehine çevirmesi gerekmektedir.

Aksi takdirde Kahramanmaraş’ta hiçbir seçimden başarılı olarak çıkamayan MHP’nin, yine yerel seçimden başarılı olarak çıkması mümkün değildir.