İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener partisinin grup toplantısında flaş açıklamalarda bulundu.

İKİZDERE ZİYARETİ SIRASINDAKİ GERGİNLİK
Akşener konuşmasının başında İkizdere'ye ziyareti hakkında bilgi verirken, "Biliyorsunuz, geçtiğimiz hafta, Rize’nin İkizdere ve Çayeli ilçelerini ziyaret ettik. Önce, İkizdereli vatandaşlarımızın, doymak bilmez müteahhitlerin yağmasına karşı gösterdikleri, şerefli duruşa destek olduk, bizim için kutsal olan cennet doğamıza sahip çıktık. Sonrasında ise, İkizdere ve Çayeli esnafının dertlerini dinledik. Bize büyük misafirperverlik gösteren İkizdereli, Çayelili kardeşlerime, bir kez de bu kürsüden teşekkür ediyorum. Milletimizin en önemli hasletlerinden olan ev sahipliğini, Karadeniz’in mertliğine yakışır şekilde yaptılar. Allah onlardan razı olsun. Biz ziyaretlerimizi yaparken, İkizdere ve Çayeli’nde, AK Parti teşkilatlarının, sağdan soldan topladıkları, küçük gruplar üzerinden bazı provokasyon girişimleri oldu. Ama ne Rizeli kardeşlerim, ne de Rizeli dava arkadaşlarım, bu girişime prim vermediler. Onlara da, bir kez daha teşekkür ediyorum" dedi.

"BEN RİZE'NİN GELİNİYİM"
İYİ Parti lideri, "Yanlış anlaşılmasın, ben Sayın Erdoğan ve arkadaşlarını anlayabiliyorum. Bu arkadaşlar, son dönemde zor günler geçiriyorlar. Kaçmak zorunda oldukları birçok soru, sektirmek zorunda oldukları bir dolu iddia, sulandırmak zorunda oldukları, koskoca bir millet gündemi var. Bunun için de, benim sözlerimi çarpıtıp, 'acaba buradan bir yol olur mu?' diyorlar. Varsın desinler, ben bunu anlarım. Ama bunu yaparken, Rizeli kardeşlerimi zan altında bırakmaya cüret etmelerini, asla kabul etmem. Kimse heveslenmesin, bana Türkiye’nin hiçbir yerinde zarar gelmez, ben Rize’nin geliniyim, hele Rizeli’den bana hiç zarar gelmez" ifadelerini kullandı.

BAHÇELİ'YE: BEN GEZMEZSEM KİM GEZECEK?
MHP lideri Devlet Bahçeli'nin kendisi hakkındaki sözlerine yanıt veren İYİ Parti lideri, "Dün de, küçük ortak çıkıp, acınası çabalarını, bana cirolamaya kalkmış. Neymiş efendim? Benim Rize’ye gitmem provokasyonmuş. Neymiş efendim? Esnaf gezmeyecekmişim. Bak sen hele… Sayın Bahçeli; ben gezmezsem, kim gezecek? Büyük ortağın ortada yok. Sen zaten ortada yoksun. Ben de gezmezsem, bu esnafı kim gezecek, milletimizin derdini kim dinleyecek? Buradan sormak istiyorum? En son ne zaman esnaf ziyareti yaptın? En son ne zaman çiftçinin elini sıktın? En son ne zaman işsize iş buldun? En son ne zaman milletin derdini merak ettin. Sen iktidarın küçük ortağısın. Madem bizim esnafa gitmemizden rahatsızsın, o zaman bir zahmet, o çok değerli koltuğundan kalkacaksın, milletinin ayağına gideceksin. Aynı benim yaptığım gibi, gideceksin Rizeli esnafın, Ispartalı çiftçinin halini hatırını soracaksın. Yani kürsüden öfke tiratları atmayı bırakıp, işini yapacaksın. Nefret siyasetiyle değil, millete hizmet siyasetiyle rekabet edeceksin. Eğer bunları yapamıyorsan da, bize gölge etmeyeceksin. Bu kadar basit" diye konuştu.

"DÖNÜLMEZ AKŞAMIN UFKUNA GELİNMİŞTİR DEMEKTİR"
Akşener sözlerini şöyle sürdürdü:

"İktidarlar, millet iradesiyle göreve gelir.Çünkü iktidar olmak demek, sizi o makama getiren millete, hizmet etmek demektir. Milletin, huzur ve refah içinde yaşamasını sağlamak, zengin ve mutlu bir ülke inşa etme sorumluluğunu, üstlenmek demektir. Nitekim, iktidar işini iyi yapar, milleti mutlu ederse, görevine devam eder.Aksi olursa da, millet sandıkta iradesini koyar, iktidar gider. Mesela, yolsuzluk her yanı sarıyor ve yapanın da yanına kar kalıyorsa,iktidar gidiyor demektir. Mesela, yoksulluk çığ gibi büyüyor,işsizlik zirve yapıyor,ülkenin parası pul oluyorsa,iktidar yolcudur demektir. Mesela, enflasyon canavarı sahneye çıkıyor,vatandaş, sürekli artan fiyatlara ezdiriliyorsa, iktidar için yolun sonu görünüyor demektir. Mesela, ülkeyi yönetenler, iktidara gelirken verdiği sözleri unutuyor,hatırlatanları da terörist ilan ediyorsa,dönülmez akşamın ufkuna gelinmiş demektir. Mesela, vatandaş hayatta kalma mücadelesi verirken iktidar, ülkenin bütün kaynaklarını eşe dosta yandaşa aktarmaya devam ediyorsa o ülkede, o iktidar ömrünü tamamlamış demektir. İktidardakiler, ömür boyu iktidar hayalleri kursalar da bu durum hep böyledir. İktidardakiler, yetkinin ve kararın millete ait olduğu gerçeğini hesaba katmayıp o sandık bir gün gelmeyecekmiş gibi, günlerini gün etseler de bu gerçek hep böyle olmuştur, hep de böyle olacaktır."

ESNAFA DESTEK PAKETİ ELEŞTİRİSİ
Koronavirüs tedbirleri kapsamında esnafa verilen destek paketini eleştiren Akşener, "Geçen hafta tane tane anlatmıştım. Sayın Erdoğan iktidara gelirken, vaatlerde bulundu, milletimiz de ona güvendi ve yetkiyi verdi. Ancak 19 yılın sonunda, bırakın vaatleri gerçekleştirmeyi, Sayın Erdoğan ve bol maaşlı danışmanları, saraya kapanarak koptukları milletimizi, fakirlik, işsizlik ve yolsuzlukla baş başa bıraktı. Bakın, size en yakın ve güncel örneği hatırlatayım" dedi.

Akşener, "Biliyorsunuz Sayın Erdoğan, bozulan ekonomi ve pandemi karşısında, bunalan milletimize, el uzatmadı. Ara ara, lütuf gibi sunduğu, küçük pansuman tedbirler dışında, pandemi boyunca milletimiz, devletini yanında göremedi. Buna rağmen geçen hafta kendisi çıktı, zor durumdaki esnafımıza sözüm ona müjdeler açıkladı. Yine kredi verdi, yine borç verdi. Paket kapsamında, 1.4 milyon esnafımıza da 4 milyar 622 milyon lira hibe verileceğini açıkladı. Olmadığı zaman, bir lira bile kıymetlidir, amenna. Ama o dört milyarı öyle bir anlattı ki şaşarsınız. Mesela, 4 milyar demedi, “4 milyaar” dedi. Ciddiyetsizliğe bakar mısınız? Aylardır kepengi kapalı esnafımız, tedarikçileri ve aileleriyle birlikte, 20 milyona yakın insanımız demek. 1 yıldan fazla zamandır, borçla harçla idare ediyorlar, eşlerinin ziynetiyle kira ödüyorlar. Arkadaş çıkmış, destek paketinin büyüklüğüyle değil, 'a'nın uzunluğuyla esnafı kafalamaya çalışıyor. İkna siyasetinde gelinen son nokta. Gerçekten ibretlik. Allah akıl fikir versin" ifadelerini kullandı.

Akşener sözlerini şöyle sürdürdü:

"Sayın Erdoğan; sen 'a'yı uzattıkça, sıfırlar da o kadar uzamıyor. Sen 'a'yı uzattıkça, vatandaşın derdine derman olunmuyor. Sen 'a'yı uzattıkça, pandemi sürecinde esnaflarımızı yalnız bıraktığın gerçeği değişmiyor. Dünyada devletten en çok iş alanlar listesinin zirvesinde olan, o beş müteahhitten birinin, pandemi döneminde, tek kalemde 9.4 milyar liralık vergi borcunu sildin. Dile kolay, 9.4 milyar lira… Ekonominin bel kemiği olan esnafa, 4 milyar 622 milyon lira, tek bir müteahhide 9.4 milyar lira… Böyle vicdansızlık olur mu? Tek bir kişiye, 20 milyon vatandaşımıza verdiğinin iki katını veriyorsun üstüne bir de böbürleniyorsun. Böyle utanmazlık olur mu? Yazıktır, günahtır!

Bitti mi? Hiç biter mi?… Bu açıklamanın ertesi günü milletin cebinden, bir yılda, 26 milyar lira daha almanın tezgahını kurdular. Ne yaptılar? Akaryakıttaki ÖTV oranını, görülmemiş şekilde artırdılar. 3994 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile benzine 55 kuruş, motorine 67 kuruş, LPG’ye 35 kuruş zam geldi. Vicdansızlığa bakar mısınız? Esnafımıza verilecek 4 buçuk milyar liralık destek, bu akaryakıt zammı ile sadece 2 ayda, vatandaştan geri alınacak. İBAN yollamayı bıraktılar, artık direkt olarak vergi kesiyorlar. İşin en acı tarafı da ne biliyor musunuz? Bu akaryakıt zamları ile önce lojistik maliyetleri artacak, sonra üretici maliyetleri artacak, en son da tüketici enflasyonu artacak. Yani hem vatandaşımızın cebinden daha fazla vergi çıkacak hem de hayat daha da pahalı olacak. İşte size AK Parti iktidarının, pandemiyle mücadele stratejisi. İşte size AK Parti iktidarının, zor gününde milletinin yanında olma anlayışı. İşte size AK Parti zihniyeti. Yazıklar olsun!"

SEDAT PEKER'İN VİDEOLARI
Akşener, organize suç örgütü soruşturması kapsamında aranan Sedat Peker'in bir süredir yaptığı Youtube yayınlarıyla birtakım iddialarını gündeme getirdi. Akşener, "Öyle zamanlardayız ki, devleti idare edenlerin hangi icraatına, hangi işine baksak, elimizde kalıyor. Biliyorsunuz, sosyal medyada bir video fırtınası, aldı başını gidiyor. İktidar mensuplarının isimleri, çirkin işlerin, garip ilişkilerin aktörleri olarak geçiyor. Normalde, bizim siyaset anlayışımıza göre, parti içi meselelere karışmak olmaz. AK Parti ve ortaklarının içindeki skandallarla milletin gerçek gündeminin gölgelenmesini kabul edemeyiz. Ama bu kepazeliği, artık sadece Türkiye değil, dünya takip ediyor. Buradan konunun tüm paydaşlarına seslenmek istiyorum; Beyler; Türkiye Cumhuriyeti’nin itibarı söz konusu. Koskoca Türk Devleti’ni, cümle aleme rezil ettiniz. Bu işler, karşı videolar yayınlamakla, gizemli hikayeler anlatıp, gerçekleri bulandırmakla olmaz. Ekranlara çıkıp saçmalamakla, hamasetle hiç olmaz. Böyle devlet yönetilmez. Bu işler, bütün iddiaları araştıracak ve gerçeği milletimizin önüne koyacak, şeffaf bir yargı süreciyle olur. Devlet itibarının, kişiler üzerinden, daha fazla ayaklar altına alınmasına izin verilemez. Yapılacak olan basit. İçişleri Bakanı ve suçlamalara maruz kalanlar kenara çekilir, Cumhuriyetin savcıları ve hakimleri devreye girer, gereken yapılır. Olması gereken budur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne yakışan budur. Devlet ciddiyeti bunu gerektirir. Adalet bunu gerektirir. Yargı işini yapar, hakikat neyse ortaya çıkar. Suçu olan cezasını çeker. Suçu olmayan aklanır, işinin başına döner. Bu kadar basit" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a seslenen Akşener, “Sayın Erdoğan; bu kepazeliğe daha ne kadar sessiz kalacaksın? Çalışma arkadaşlarına ne zaman çekidüzen vereceksin? Alengirli abuk sabuk işlerinizle, aziz milletimizin en büyük kıymeti olan devletimizi, daha fazla yaralamayın. Çıkın, makamlarınızın sorumluluğuyla, temsil ettiğiniz devletin ciddiyetiyle, gerekeni yapın. Memleketi de, daha fazla küçük düşürmeyin. Ayıptır, günahtır" ifadelerini kullandı.

"BU İKTİDARIN GÖREVİ DEVRETME ZAMANI GELDİ"
İYİ Parti lideri Akşener, partili cumhurbaşkanlığı ile Türkiye'nin yönetilemediğini savunarak, "Yaşanan her yeni skandalda, her yeni yolsuzlukta, her yeni beceriksizlikte, bir kez daha anlıyoruz ki; bu zihniyetin artık milletimize verecek hiçbir şeyi kalmamıştır. Partili Cumhurbaşkanlığı dedikleri bu ucube sistemde, milletimizin çilesi dağ olmuş ama iktidar ve şürekası için her şey yolunda. Ekonomi yoğun bakımda, adalet ağır yaralı, demokrasi sizlere ömür ama ağalara göre işler tıkırında. Türkiye bu zihniyeti daha fazla taşıyamaz. Milletimiz bu zor zamanlarda ne yiyor, ne içiyor, ne yapıyor, umurlarında bile değil. Dört ayda 434 vatandaşımız intihar etmiş. Umurlarında bile değil. Her gün memleketin bir yerinden, bir cinnet çığlığı yükseliyor. Umurlarında bile değil. Önümüzdeki dönemde özellikle hizmet sektöründe işten çıkarmalar artabilir. Yılın ilk 5 ayında, 2 Milyon 750 bin yeni icra dosyası açılmış. Çekilen krediler ödenemiyor, borçlar artık ötelenemiyor. Ama Sayın Erdoğan gerçeklerle yüzleşeceğine, bize hala 2053 masalları anlatıyor. Bu düzen böyle gitmez. Türkiye böyle yönetilemez. Ömrünü tamamlamış, milletine sırtını dönmüş bu iktidarın artık görevi devretme zamanı geldi. Bunu sadece biz söylemiyoruz. Bunu, karış karış gezdiğimiz Türkiye’de milletimiz söylüyor. Ezilen, yok sayılan, sokakta yürüyemeyen kadınlar bizi çağırıyor. İşsiz gençlerimiz, umutsuz milyonlar bizi çağırıyor. Ay sonunu getiremeyen emekliler, emekçiler bizi çağırıyor. Memleketin yağmalanan doğası, cennet köşeleri, ırmağı, ağacı, suyu bizi çağırıyor. İkizdere, Kaz Dağları, Salda Gölü bizi çağırıyor. EYT’li kardeşlerim bizi çağırıyor. 3600 ek gösterge hakları verilmeyenler bizi çağırıyor. Ez cümle; memleket bizi, millet bizi çağırıyor" diye konuştu.

YENİ SİSTEM ÖNERİSİ
Akşener partisinin hazırladığı İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi açıklarken, “Büyük Türk Milleti; iyi ve cesur evlatlarının, bugün, burada. Yolsuzluğun, yoksulluğun ve yasakların sebebi olan, bu ucube sisteme son vereceğiz. Hukuksuzluğa, keyfiliğe, liyakatsizliğe, adaletsizliğe dur deyip, Milletimizin huzur ve refahı, gençlerimizin geleceği için, İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’i milletimizle birlikte inşa edeceğiz” dedi.

“Peki İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem nedir?” diye sözlerini sürdüren Akşener, “Öncelikle belirtmek isterim ki; İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem; sosyal hayattan ekonomiye, adaletten diplomasiye, doğadan demokrasiye, hemen her alanda ülkemizin karşılaştığı sorunların anahtarıdır. Türkiye’nin, Partili Cumhurbaşkanlığı sistemiyle, içine düşürüldüğü sıkıntılardan çıkış yoludur. Adaleti, vicdanı, liyakati, ortak aklı, Türk Devlet geleneğine yakışanı gösteren, Milletten yana olanı tarif eden, devletle milleti yeniden buluşturan, bir sistem tasarımı, bir ilkesel çerçevedir” diye açıkladı.

Akşener sözlerini şöyle sürdürdü:

"12 Eylül Darbesi ve devamındaki süreç, yüksek seçim barajı ve seçim kanunlarındaki çarpıklıklar dolayısıyla, iktidar partilerine, aldıkları oy oranından daha büyük bir güçle, ülke yönetme imkanı verdi. Ülke yönetimini ortak akıldan uzaklaştırdı. Yıllar boyu yaşadığımız bu siyasi felaketin ardından, FETÖ terör örgütünün, 15 Temmuz 2016’daki hain darbe girişimi ve devamındaki OHAL döneminde, darbe girişimiyle mücadele sloganları eşliğinde, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçildi. Yüzde 50+1’i sağlamak için, her şeyin mübah görüldüğü bu sistem, siyaseti, seçmeni ve dolayısıyla milletimizi kutuplaştırdı. Milletimizin, gelenek ve görenekleriyle harmanlanmış, birlik ve dayanışma kültürü, yerini kutuplaşmaya, birbirinden uzaklaşmaya, gündelik diyaloglarda bile, hakaret dilinin kullanıldığı bir siyasi iklime bıraktı. Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi nedeniyle, devletimizin köklü kurumları zayıflatıldı, kurumsal hafızasına zarar verildi ve binlerce yıllık devlet geleneğimizin yarattığı birikim, açıkça tasfiye edilmeye çalışıldı. Bunların neticesinde ise, bugün tüm gerçekliğiyle yaşadığımız yönetim krizi, ekonomik sorunlar ve toplumsal deformasyon ortaya çıktı.

Türkiye, bugün, otoriterleşmiş bir rejimle baş başa kalmış durumda. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin yerini vesayetin aldığı, denge ve denetleme mekanizmalarının gidip, yerine 'şahsım devleti' zihniyetinin geldiği, çoğulculuk ve saygının değil, nefretin yüceltildiği, bir ucube sistemle baş başayız. Bu sistemle, yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar arasına mahkum edilmiş durumdayız.

Bu düzen böyle gitmez. İçinde bulunduğumuz durum, anayasal demokrasi yoksunluğu olarak tanımlanıyor. Fransız politik düşünürü Monteskiyö, 1748 tarihli “Kanunların Ruhu” isimli eserinde, aynen şöyle diyor: ‘Eğer, bir idarenin yapısında, yasama erki yürütmenin emrindeyse, hiçbir şekilde hürriyet yoktur. Çünkü aynı hükümdarın, veya aynı senatonun, işleri zalimce yürütmek için zalimce kanunlar yapmasından korkulur. Yargı erki de, yasama ve yürütme erklerinden ayrılmış değilse, yine hürriyet yoktur. Eğer yargı, yasamayla birleşirse, vatandaşların hayat ve hürriyetleri açısından, o idare, keyfe kalmış bir idare olur. Çünkü yargıç, kanun koyucunun durumuna düşer. Şayet yargı erki, yürütme erkiyle birleşirse, yargıç korkunç bir zalim kesilir. Bu üç erki de, aynı kişi veya kurullar kullanırsa, işte o zaman her şey mahvolur.’

Maalesef, Monteskiyö’nün 273 yıl önce yaptığı bu uyarıdaki hataları, demokrasi tarihimizde zaman zaman yaşadık. Demokrasi yolculuğumuz, birçok defa kesintiye uğradı. Vesayetler gördük, muhtıralar aldık, darbeler yaşadık. Sondan bir önceki, 2016 yılında yaşadığımız, FETÖ'cü teröristlerin hain darbe girişimiydi. Sonuncusu ise, 2017 yılındaki referandumla geçilen, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi oldu.

Ama şartlar ne kadar zor olursa olsun, Türk demokrasisi, kesintiye uğradığı dönemlerde bile, yaşadığı her zorluktan, milletin iradesi ve gücüyle, daha da güçlenerek çıkmayı bilmiştir. O nedenle tüm kalbimle inanıyorum ki; dün olduğu gibi bugün de Türkiye, içinde bulunduğumuz bu zorlu dönemi, milletimizin ferasetiyle, kısa sürede ardında bırakacak açılan yaraları, çok kısa sürede, el ele verip, birlik içinde onaracağız.

‘İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem İlkeleri’ olarak belirlediğimiz ilkeler, Demokratik Hukuk Devleti idealimizin özünü oluşturan, Özgür Birey, Güçlü Sivil Toplum Kuruluşları, Güçlü Devlet ve bunlarla birlikte Güçlü Milli Ekonomi hedeflerimizin inşasını sağlayacak, temel yapıtaşlarıdır.

TARAFSIZ VE PARTİSİZ CUMHURBAŞKANI
Peki o ilkeler neler? Şimdi dikkatle dinlemenizi rica ediyorum. Birinci ilkemiz; Tarafsız Cumhurbaşkanı. İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de, Türkiye Cumhuriyeti, Başbakan ve Bakanlar Kurulu tarafından yönetilecek. Cumhurbaşkanı’nın, hiçbir partiyle bağlantısı olmayacak. Cumhurbaşkanlığı makamı, tarafsız ve partiler üstü bir şekilde devleti ve milletin birliğini temsil edecek. Çünkü, partili bir Cumhurbaşkanı’nın siyaseten taraf olacağı için, milletin birliğini temsil etmesi mümkün olamaz. Nitekim olamıyor da…

YASAMA TBMM’YE DEVREDİLECEK
İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de Cumhurbaşkanı’nın görev ve yetki alanı, demokrasinin tıkandığı alanlarda, kurumlar arasından hakemlik vazifesini ifa eden, devletin en üst organı şeklinde düzenlenecek. Böylece, partili Cumhurbaşkanı’nın, meclisimizi etkisiz hale getiren karar ve uygulamalarının önüne geçilecek. Keyfi uygulamalarla elinden alınan yasama gücü, yeniden Milletin Evi’ne, yani Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne devredilecek.

Ancak tarafsız Cumhurbaşkanı sadece temsili görevler üstlenmeyecek. Türk siyaset pratiği gösteriyor ki, bazı görev alanlarının, siyasi tartışmaların dışında tutulması şart. Bu bakımdan, siyasi aidiyet dışında, sadece liyakatin gözetilmesi gereken, örneğin, Genelkurmay Başkanı, MİT Başkanı, Diyanet İşleri Başkanı, büyükelçiler ve valilerin atanmasında, üçlü kararnameyle, Cumhurbaşkanı söz sahibi olacak.

TEK DÖNEM 6 YIL GÖREV SÜRESİ
Cumhurbaşkanı’nın birden fazla defa seçilmesi durumunda, ikinci dönem yeniden seçilmek amacıyla, gündelik siyasete dahil olması kaçınılmazdır. O nedenle, İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de Cumhurbaşkanı, yalnızca bir dönem görev yapabilecek ve görev süresi 6 yıl olacak. Görevi sona eren Cumhurbaşkanı, aktif siyasete dönemeyecek.

GÜÇLÜ MECLİS
İkinci ilkemiz: Çoğulcu Demokrasi, Katılımcı Yönetim, Güçlü Meclis. Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçildikten sonra,Türkiye’de, Anayasa ve anayasal kurumlar etkisiz hale geldi, Millet Meclisi’nin etkinliği azaldı, ve demokratik yönetimin gereği olan, katılım süreçleri ortadan kalktı. Karar mekanizmaları tasfiye edilerek, bir kişinin iki dudağı arasına teslim edildi. Bu nedenle de ortaya sorunlu bir demokrasi çıktı. Dünyanın bugünkü şartlarında, sorunlu demokrasi, sorunlu bir yargı, ve sorunlu bir ekonomi demektir.

İşte o nedenle İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem çoğulculuğa dayanacak. Çatışmacı, dışlayıcı siyasetin aksine, uzlaşmacı ve kapsayıcı siyasetin yapılmasını sağlayarak, öncelikle demokrasimizi güçlendirecek. Burada bir noktanın altını çizmek istiyorum; koalisyon hükûmetleri, bugüne kadar, Sayın Erdoğan tarafından ülkenin kalkınmasının, ekonomik refahın, siyasi iradenin hızlı hareket etmesinin önünde bir büyük engelmiş gibi gösterildi. Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin de, bu koalisyon dönemlerini bitireceği iddia edildi. Ama maalesef, işin pratiğinde bu iddialı söylemin aksine, Türkiye bir ittifaklar rejimine muhtaç hale geldi. Nitekim, bugünkü iktidar yapısına baktığımızda devletin ve milletin iyiliği için ortak paydada buluşma hedefinin yerini, siyasi ikbal kaygısıyla kurulan, bir koltuk ittifakı anlayışına bıraktığını görüyoruz.

HÜKÜMETİN KURULMASI
Böyle bir anlayış Türkiye’yi geleceğe taşıyamaz. Nitekim taşıyamıyor. Bu durumu milletçe, geçtiğimiz 3 yılda, en acı şekilde yaşadık. İşte o nedenle, biz diyoruz ki; İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de ülke yönetimi, tek bir kişinin değil, Başbakanlık ve Bakanlar Kurulu’nun yetkisinde olacak. Hükûmeti kurma ve hükûmet etme süresi, adil ve serbest seçimlerle oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından belirlenecek. Tek bir partinin milletvekili sayısının, hükûmet kurma yeterliliğine sahip olmaması hâlinde, elbette koalisyon hükûmetleri kurulacak. Ama koalisyon hükûmeti kurulmadan önce, şeffaf yönetim anlayışıyla, partiler arasında yapılacak koalisyon protokolü, milletimizle açık bir biçimde paylaşılacak.

BAKANLAR BAŞBAKAN TARAFINDA MİLLETVEKİLLERİ ARASINDAN SEÇİLECEK
Bugünkü sistemde, Cumhurbaşkanı, bakanların atanmasında ve görevden alınmasında tek yetkili. Meclis onayı aranmıyor. Dolayısıyla bakanların Meclise karşı sorumluluğu yok. Bu sorumsuzluk, demokrasi, hukuk ve ekonomide yaşadığımız yıkımın en önemli nedenlerinden biri. İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de ise, Meclis dışından Bakan atanamayacak. Bakanlar, Başbakan tarafından milletvekilleri arasından seçilecek ve tek kişiye karşı değil, hem kurul olarak birlikte, hem de her bir bakan ayrı ayrı olmak üzere, milletin seçtiği meclise karşı sorumlu olacak.

AYM, HSK, YSK, YÖK, RTÜK…
Güçsüz meclis, eksik demokrasi demektir. Ancak bu ucube sistem, Gazi Meclisimizi devre dışı bıraktı. Milletin Evi, tarihinin en büyük yetki kaybını yaşadı. Bir dönem düşünün ki, 68 Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle, devlet teşkilatına ilişkin çok önemli düzenlemeler yapılırken aynı dönemde, milletin meclisi, ancak 54 yasa çıkarabilsin. Bu, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin,yasamayı yürütme karşısında güçsüzleştirdiğinin, apaçık bir ispatıdır. İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de, yasama yetkisi ve gücü, sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde olacak. Bizim için dünyadaki hiçbir parlamento, yetkileri itibariyle kuvvetlendirilmeyi, Gazi Meclis’imiz kadar hak edemez. Çünkü yüce Meclisimiz, sadece hukuksal manada bir meclis değildir. Millî Kurtuluş Savaşımızı örgütleyen, ve yeni bir milli devlet inşa eden, kurucu gücün ve ruhun adıdır. Bu güç ve ruh, tarihin kırılma anlarında kendini yeniden gösterir. Nitekim, bunun en yakın örneğini, 15 Temmuz hain darbe girişiminde yaşadık. İşte bu nedenle, İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de, Kuvvetler ayrılığı ilkesinin, güçlü bir şekilde sağlanması için çok büyük öneme sahip olan, Anayasa Mahkemesi’nin üyeleri, Hâkimler Savcılar Kurulu, Sayıştay, Yüksek Seçim Kurulu, YÖK’ün yerine kurulacak olan Türkiye Yükseköğretim Kurumu ve RTÜK üyelerinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, nitelikli çoğunluk ile seçilmeleri sağlanacak. Böylece bu kurumların, demokratik meşruiyeti sağlamlaştırılacak ve tarafsızlıkları şüpheden arındırılacak.

YEREL YÖNETİMLER
Demokrasimizin en önemli ayaklarından biri de yerel yönetimlerdir. Mevcut sistemde, belediyelerimiz üzerinde, ağır bir vesayet oluşturulmuş durumda. Kent sakinlerimizin seçtiği yöneticilerin de ‘Seçilmiş’ olduğu gerçeği yok sayıldı, belediyelerin, alt yapı yatırımları için borçlanmalarındaki onay yetkisi, Cumhurbaşkanı’na verildi. Kentsel dönüşüm ve gelişim alanıyla ilgili düzenlemelerde, Cumhurbaşkanı kararı aranır oldu. Hatta belediyelerin, Cumhurbaşkanı’nın uygun gördüğü STK’lar ve vakıflar dışında kalan kurumlarla, ortak proje ve çalışma yapması bile engelleniyor. Garabete bakar mısınız?

Bizim için, Belediye Başkanları da, ilgili kentlerin seçilmiş yöneticileridir. Belediyelerin hayati kararlarının, Cumhurbaşkanı tarafından alınması, 84 milyon vatandaşımızın, yerel seçimlerde ortaya koyduğu iradeyi hiçe saymaktır. İşte o nedenle, İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de, Merkezi yönetimle, yerel yönetimler arasındaki yetki dağılımı, iktidar ve muhalefet belediyesi ayrımı olmadan, milli iradeye saygı duyulacak şekilde düzenlenecek.

GÜÇLER AYRILIĞI VE DENETİMİ
3’üncü ilkemiz: Kuvvetler Ayrılığı ve Güçlü Denetim. Bizim için hiçbir gücün vesayeti kabul edilemez. Çünkü askerî ya da sivil, vesayetin olduğu yerde,milletin iradesine saygı olmaz, demokrasi olmaz, Anayasal denetim olmaz. Nitekim, Kuvvetler Ayrılığı, her türlü vesayetin önüne geçebilecek en büyük bariyerdir. O nedenle, İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de devletin veya siyasetin hiçbir kurumu, Anayasa ve yasalardan aldığı yetkiyi aşarak, başka bir kurum üzerinde vesayet kuramayacak.Ülke üzerinde vesayet kurma heveslisi olan bütün kişi ya da kurumların, hevesleri kursaklarında kalacak ve Türkiye’de vesayet dönemleri artık son bulacak.

MERKEZ BANKASI BAŞKANI BAKANLAR KURULUNCA 5 YILLIĞINA ATANACAK
Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin ülkemizde yol açtığı ekonomik sorunların kaynağında, Cumhurbaşkanlığı vesayeti kaynaklı keyfiyet ve denetimsizlik yatıyor. Ekonomi yönetimindeki kritik kurumlar, bu anlayışla işlevsiz hale getirildi. Bu durum, uluslararası finans ve yatırım çevrelerinde, güvensizliğe ve ekonomik kırılganlığa neden oldu. Bize göre, bağımsızlığı tartışılan bir Merkez Bankası, ekonomimiz için büyük bir risktir. Bu nedenle, İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ile Merkez Bankası’nı müdahalelere kapatacağız. Merkez Bankası’nın bağımsızlığını zedeleyecek hiçbir uygulama ve düzenlemeye, müsaade edilmeyecek. Politika araçlarını ve tüm enstrümanlarını bağımsız olarak kullanabilecek. Merkez Bankası Başkanı, Bakanlar Kurulu tarafından 5 yıllığına atanacak. Ayrıca; Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurumu, Rekabet Kurumu, Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu, Enerji Piyasası Kurumu, Kamu İhale Kurumu, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu gibi devlet işleyişinde kritik öneme sahip olan kurumlarımız, idari ve mali özerkliğe sahip kurumlar olacak. En az, yüzde 25 oranında kadın üyelerden oluşacak bu kurulların, başkan ve üyeleri, en fazla iki defa olmak üzere, dört yıllığına Bakanlar Kurulu tarafından atanacak.

BÜTÇENİN YAPILMASI
Bir ülkenin hazinesinin asıl ve tek sahibi millettir. Bu gerçek ışığında, milletin hazinesinin nasıl kullanılacağına karar verecek tek merci de doğal olarak Milletin Meclisi’dir. Bu nedenle, bütçenin yapımı ve denetlenmesi, demokratik rejimlerde parlamentoların en önemli yetkilerindendir. Ne var ki, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nde, Meclisimizin bütçe konusunda sahip olduğu yetkiler, büyük oranda budandı. Cumhurbaşkanı’nın seçilmiş olduğu sıkça işlenirken, Meclis’in de seçilmiş olduğu gerçeği göz ardı edildi. Gelinen noktada ise Meclisimizin, Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanan bütçeyi reddetme yetkisi, fiilen kalmadı. Çünkü, meclisin bütçeyi reddetmesi durumunda, Cumhurbaşkanlığı, geçici bütçeyle, bir önceki yılın bütçesinde yeniden değerleme oranında artışla yoluna devam edebiliyor.

Demokratik hukuk devletinin önemli göstergelerinden biri, vatandaşların, seçtikleri vekiller aracılığıyla, devlete verdikleri vergilerin, ne şekilde harcanacağını denetleme hakkıdır. İşte o nedenle, İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk Milleti adına, bütçenin kabulü ve denetiminde etkin hale gelecek. Keyfiyetle yapılan ödenek üstü harcama uygulamasına son verilecek. Ödenek üstü harcama ihtiyacının ortaya çıkması halinde, Bakanlar Kurulu, Meclis’e ek bütçe kanun tasarısı sunacak.

SAYIŞTAY’IN YETKİLERİ ARTIRILACAK
İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ile kamu yönetiminde güçlü denetimi hedefliyoruz. Bu çerçevede, yolsuzlukla mücadelede başarı için; Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nde yoğunlukla görülen kamuda denetimsiz alanlar oluşturma uygulamalarına, derhal son verilecek. Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi, birçok kurum ve harcama, Sayıştay denetiminden çıkarıldı. Sayıştay artık kamu kurumlarında hakkıyla denetim yapamıyor. Türkiye Varlık Fonu’nun göstermelik denetimi buna ilginç bir örnektir. Oysa, demokratik bir hukuk devletinde, hükûmetin bütün harcamaları, şeffaf ve denetlenebilir olmak zorundadır. İşte bu nedenle; İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de, Sayıştay’ın denetim yetkileri artırılacak. Hükûmetin bütün harcamaları, istisnasız olarak, Sayıştay denetimine açık olacak. Harcamaların nerelere ve ne miktarda yapıldığı, şeffaf bir şekilde, Sayıştay tarafından incelenecek. Milletin parasını harcarken sığınılan, “Ticari Sır” saçmalığına son verilecek.

Bunların haricinde; Türk Denetim Yasası acilen hayata geçirilecek. Böylece, Bakanlıkların ve Genel Müdürlük denetim elemanlarının, Anayasal ve yasal güvence altında, görevlerini tarafsız, bağımsız ve sağlıklı bir biçimde, yerine getirebilmeleri sağlanacak. Aynı zamanda, denetim birimlerinin, ortak etik ilkelerinin, raporlama standartlarının, olaylara yaklaşımlarının, doğru ve yanlış algılamalarının, aynı düzleme oturtulacağı bir hukuki zemin oluşturulacak.

HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ BAĞIMSIZ YARGI
İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’in 4’üncü ilkesi: Hukukun Üstünlüğü ve Tam Bağımsız, Tarafsız Yargı’dır. Çünkü bize göre, Bağımsız ve Tarafsız Yargı, Türkiye Cumhuriyeti’nin her vatandaşının sahip olduğu en büyük teminattır. O nedenle, İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de, Milletimizin her bir ferdi, şerhsiz şartsız, kanun önünde eşit olacak. Suç işlediği takdirde, bağımsız ve tarafsız yargı önünde, hukukun üstünlüğü prensibi uyarınca, adilce yargılanacak. Hiçbir suç cezasız kalmayacak, ama bu ülkenin hiçbir vatandaşı da sahte delillerle, kişiye özel suç icat edilip, cezalandırılamayacak. “Geç gelen adalet, adalet değildir” prensibi ışığında, ceza yargılamasında, soruşturma evresinin daha etkin, güvenilir ve hızlı olmasını sağlamak adına, yalnızca soruşturma evresinde görevli olmak üzere, Adli Kolluk Sistemi kurulacak.

HSK ÜYELERİNİN SEÇİMİ
Adil yargılama için hâkim teminatı bir mecburiyettir. Çünkü adil yargılama, ancak bağımsız ve tarafsız mahkemeler eliyle yapılabilir. Bağımsız ve tarafsız mahkeme de, ancak hâkiminin bağımsız ve tarafsız olmasıyla mümkündür. O nedenle, Yargı Bağımsızlığının ilk şartı da, hâkim teminatının sağlanmasıdır. Mevcut sistemde, Cumhurbaşkanı ve bakanlar, birçok hukuksuzluğa seyirci kalıyor. Yürütme organı, siyasi demeçleriyle, tutuklama ya da serbest bırakma kararları üzerinde, açıkça etkili oluyor. Böyle hukuk olmaz. Adalet böyle sağlanamaz. Türkiye bu adaletsizliği daha fazla taşıyamaz. İşte o nedenle, İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de, Türkiye, bu utançtan kurtulacak. Anayasaya, hâkim ve savcıların coğrafi teminatını sağlayan hüküm konulacak. Aynı zamanda, Hâkim ve Savcılar Kurulunun yapısı ve üye atama sistemi de değiştirilecek. Mevcutta, Hakim ve Savcılar Kurulu açıkça yürütmenin etkisi altına giriyor. Çünkü üye seçimlerinde inisiyatif, partili Cumhurbaşkanı ve partisinin elinde. İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de, Hâkim ve Savcılar Kurulu, en az 5’i kadın olmak üzere, 15 üyeden oluşacak. Adaylar, yargı kurumlarımız, barolar, üniversiteler tarafından önerilecek ve Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, üye tam sayısının en az 3’te ikisinin oyuyla seçilecek. HSK üyeleri, bir kez seçilecek ve görev süreleri 5 yıl olacak. Adalet Bakanı ya da onun adına Adalet Bakanı Müsteşarı, kurulun gözlemci üyesi olarak toplantılara katılabilecek. HSK Başkanı, kurul tarafından gizli oyla ve üye tam sayısının salt çoğunluğunun oyuyla seçilecek.

ANAYASA MAHKEMESİ’NİN TANIMI
Bir ülkenin yönetimindeki en önemli unsurlardan biri de anayasayı ve yasaları muhafaza etmek, uyulmasını ve uygulanmasını sağlamaktır. Bu çerçevede, Anayasa Mahkemesi, bir ülke için hayati öneme sahiptir. Yerel mahkemelerin, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını yok saydığı, bir yönetim sistemi, sürdürülebilir olamaz. İşte bu nedenle; İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de, Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçimi de, yeniden düzenlenerek, siyasetin vesayetinden kurtarılacak, bağımsızlığı sağlanacak. Çünkü, bu hayati fonksiyonun, sağlıklı ve adil bir şekilde yürütülebilmesi, Anayasa Mahkemesi’nin yapısı ve üye seçimleriyle doğrudan ilişkilidir.

DEVLETTE LİYAKAT: MÜLAKAT KALDIRILACAK
İYİ Parti olarak, kurulduğumuz günden bu yana, ısrarla bir uyarıda bulunuyoruz. Diyoruz ki; Devletin idaresinde liyakat vazgeçilmezdir. Bir ülkeyi, huzur ve refaha erdirecek olan, liyakatli kadroların yönetimidir. Ancak maalesef, bir kişinin tercihlerine hapsedilen mevcut sistemle, gelinen noktada bir makama ulaşabilme kriteri, iktidardakilerin eşi-dostu-akrabası olmak haline gelmiş durumda. Türkiye, bu anlayışla kalkınamaz. Çünkü devlet yönetmek, ciddiyet ister, beceri ister. Yönetimde ciddiyet ve beceri de liyakatli yöneticilerle olur. O nedenle, 5’inci ilkemiz, Devlette Liyakat. İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de; KPSS’den yüksek not aldığı halde, mülakatta elenen gençlerimizin hakkı teslim edilecek. Devletin her kademesinde, liyakat esas alınacak, torpilin yeni adı haline gelen mülakat kaldırılacak. Devlette göreve, siyasi otoriteye sadıklar arasından layıklar değil, layıklar arasından, devlete ve millete sadık olanlar alınacak. Çünkü her hükûmet gelip geçicidir. Ancak kalıcı olan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir. Bizim için devlet, ebet müddettir.

ÜNİVERSİTELERE ÖZERKLİK: REKTÖR SEÇİMİ
Liyakatli kadroların kaynağı elbette akademidir. Sağlam bir insan kaynağı yaratmanın yolu, sağlam bir akademik düzen kurmaktan geçer. Apartmanlara sıkışmış üniversite hayatına çeki düzen vermek zorundayız. Üniversiteler, gerçeği araştıran kurumlar olarak, en başta özgür bir ruha sahip olmalıdır. Bunu sağlamanın ilk koşulu da, akademik ve bilimsel özerkliktir. O nedenle, İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de; üniversiteler hem idari, hem de akademik olarak özerk hale getirilecek.

Üniversitelerimize, kurucu rektör atamalarının haricinde, o üniversitenin akademik terbiyesi ve liyakatiyle yetişmeyen, kurum dışından rektör atanmasına son verilecek. Öğretim üyeleri, kendi üniversitelerinin rektörünü, aday olan öğretim üyeleri arasından, kendileri seçecek. En fazla oyu alan rektör adayı, Türkiye Yükseköğretim Kurulu’na bildirilecek. Nihai atama, Türkiye Yüksek Öğretim Kurulu tarafından yapılacak. Fakültelereyse o fakültenin uzmanlığı dışından dekanlar atanmayacak. Dekan, fakültenin öğretim üyelerinin oylarıyla belirlenecek ve rektör tarafından atanacak.

ASKERİ LİSELER VE HARP AKADEMİLERİ YENİDEN AÇILACAK, GATA DÜZENLENECEK
Değişen dünya düzeni ve coğrafyamızın şartları gereği, bizim için “Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye” demektir. Dünyanın birçok ülkesinin ordusu var.Ancak Türk Ordusu’nu onlardan ayıran en önemli özellik, “Milli bir ordu” olmasıdır. Türk Silahlı Kuvvetleri bu vasfını, bugüne kadar sahip olduğu eğitim sistemine ve sarsılmaz hiyerarşik yapısına borçludur. Ancak, 15 Temmuz hain kalkışmasının ardından yaşadıklarımız, birçok kurumda olduğu gibi, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde de büyük hasara yol açtı. Mesela, Askerî Liseler ve Harp Akademileri kapatıldı, yerine yeni bir müfredatla Milli Savunma Üniversitesi kuruldu. Yeni sistem, askerî eğitimde liyakat açısından, sorunlar oluşturuyor.

GATA’nın sivilleştirilmesi de, özel ihtisas gerektiren askerî hekimlik mesleğinin kan kaybetmesine neden oluyor. Eğitimdeki liyakat sorununun, zaman içinde ordumuz içinde bir liyakat sorununa dönüşmesi de, maalesef kaçınılmaz. Bu nedenle; İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de; kadim tarihsel köklere ve geleneğe sahip olan, Askerî Liseler ve Harp Akademileri yeniden açılacak. GATA’nın yapısı yeniden düzenlenerek, askerî hekimlik alanında eğitim vermesi ve ordumuzun ihtiyaçları doğrultusunda, sağlık çalışanları yetiştirmesi sağlanacak.

Bunların yanında; Her kurumda ihtiyaç duyduğumuz liyakati güvence altına almak için ‘Kamu Denetçiliği Kurumu’ çatısı altında, ‘Devlet Liyakat Kurulu’ oluşturulacak. Liyakat Kurulu’nun üye sayısı, üye seçimi, çalışma usul ve işleyişiyle, görevleri, kanunla belirlenecek.

SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI
6’ıncı ilkemiz; İnsan Hakları ve Bireysel Özgürlükler, Güçlü Sosyal Devlet, Güçlü Sivil Toplum, Güçlü Gençler. İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de; demokratik sosyal hukuk devletinin en temel kuralı olan devletin, vatandaşın hizmetkârı olduğu prensibi çerçevesinde, milletimizin bireysel özgürlükleri, kişilik hakları, vatandaşlık hakları ve insan haklarının, hukuk tarafından en üst seviyede korunması sağlanacak. Çoğulcu demokrasideki en temel haklardan birisi, benzer düşüncelere sahip bireylerin, bir araya gelerek sivil toplum örgütleri kurabilmeleridir. Örgütlenme özgürlüğü, siyasi ve sivil çoğulculuğun teminatıdır. O nedenle, İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de bu yönüyle demokrasinin olmazsa olmazı, sivil toplum güçlendirilecek. Hak savunuculuğunu özgürce yapmaları için, önlerindeki engeller kaldırılarak, demokrasiye olan katkıları arttırılacak. Sadece iktidara yakın olan sivil toplum kuruluşları, vakıflar ve derneklerin hakları değil, muhalif düşünceleri savunan sivil toplum kuruluşlarının hakları ve hukuku da, eşit şekilde korunacak. Devlet Kuruluşları, iktidara muhalif görüşleri savunsa da, alanında uzman olan bütün sivil toplum örgütleriyle birlikte, toplum yararına çalışacak.

Bu çerçevede; her vatandaşımız, düşünce ve ifade özgürlüğünü, barışçıl protesto hakkını kullanabilecek. Yasal sınırlarda bu hakkı kullananlar, şucu-bucu gibi sıfatlarla düşman ilan edilmeyecek. İşçilerimize, üniversite öğrencilerimize, baro başkanlarımıza, yaylalarının toprağını korumak için uğraşan köylülerimize, cennet vatanımızın ekolojik dengesi için mücadele veren, doğa savunucularına, dünyanın bütün ülkelerinde, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü coşkuyla kutlanırken, meydanlarda itilip kakılan kadınlara, emeklilik haklarını kazandıkları halde, maaşlarını alamayan EYT’li vatandaşlarımıza, hukuka aykırı bir şekilde müdahale edilmeyecek.