Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, bir otelde düzenlenen partisinin Konya İl Kongresinde, geçmişe ağıt yakmak için değil, ortak bir gelecek için çalıştıklarını söyledi.

Zamanı geçmiş eski söylemleri tekrar etmek yerine, yeni şeyler söylemek için sahada olduklarını anlatan Davutoğlu, şikayet yerine çözüm üretmeye geldiklerini dile getirdi.

Davutoğlu, Batman, Ardahan, Kars, Antalya, Diyarbakır, Bartın ve Zonguldak'ta ziyaretlerde bulunduğunu anımsatarak, şunları kaydetti:

"Alanya, Susuz, Çaycuma, Amasra'ya gittik. Akdeniz'den Karadeniz'e, Göksu'dan Dicle'ye, Çıldır'dan Bartın Çayı'na selam getirdik, selam götürdük. Gördüğüm ilgi ve coşku, halkımızın yaşadığı ortamın kasvetinden kurtulma iradesini diğer taraftan Gelecek Partisi'ne duydukları güveni yansıtıyor. Bundan sonra aynı tempoyla yurdumuzun dört bir yanında milletimizle buluşacak, dertlerini dinleyecek, tavsiyelerini ve hayır dualarını alıp daha güçlü bir şekilde yolumuza devam edeceğiz inşallah."  

"OKULLARIN AÇILMASI" KONUSU

Pandemi sürecinde okulların durumuna ilişkin değerlendirmelerde bulunan Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Yeni dönemde okulların açılmasıyla ilgili belirsizlik ortadan kalkmadı. Yapılan açıklamalarla bu belirsizlik sadece ötelenmiş oldu. 21 Eylül'e yaklaştıkça, 'okullar açılacak mı, açılmayacak mı' tartışması yaşanacak. Bunun temel sebebi, okulların açılmasına ilişkin hükümet tarafından hiçbir objektif kriterin ortaya konamamış olmasıdır. Hükümetin, okulların açılmasına ilişkin somut bir stratejisi yoktur. Eleştirmekle birlikte çözüm de üretiriz. Salgının kontrol altında olduğu yerde belirli sınıf ve yaş düzeyinde okullar açılmalıdır. Salgının kontrol altında olduğu yerlerde veya vaka olmayan bölgede eğitim öğretime ara vermenin makul gerekçesi olmaz. Vaka sayısı ve yoğunluğuna göre somut bir kriter ortaya konmalı ve ona göre okulların açılıp açılmayacağına karar verilmelidir."

DAVOS KRİZİ

Davutoğlu açıklamasına şöyle devam etti:

Sayın Erdoğan perşembe günü bir konuşma yaptı. Konuşmasında öncelikle yine her zamanki gibi isim verme nezaketi gösteremiyor. Asgari nezaket, asgari ahlak, kimden bahsediyorsanız öncelikle saygı çerçevesinde bizlerin de kendisine hitaplarımızda yaptığımız gibi isimlerini anmaktır. Anonim bir suçlamada bulunduğu için bu konuşmada kimi kast ettiğini yine mahfuz tutuyor.

Ancak bu konuşmanın şahsen beni hedef aldığı şeklinde yapılan yorumlar bu konuda bir açıklama yapmamı gerekli kılmaktadır. Sayın Erdoğan bu konuşmasında maalesef gerçeği söylemiyor. Yazık, Davos’ta neler yaşadığımızı ikimiz de yakinen biliyoruz. Bizim geçmişimiz, mücadelemiz, fikirlerimiz ayan beyan ortadadır. Sayın Erdoğan bizi hangi konuda eleştirmek istiyorsa eleştirsin.

Bunda hiçbir mesele yok. İşte arşiv orada. Davutoğlu ve İsrail diye arayınca neler çıktığını herkes görebilir. Amerika’nın Irak işgaline ortak olmamız ve askerlerini topraklarımızdan geçirmesi için hazırlanan tezkereye karşı 2003’te verdiğimiz mücadele sonrasında yazılanlar, çizilenler ortada. 2006 Hamas’ın seçimleri kazanması ardından Ankara ziyaretinde şahsımla ilgili yazılanlar ortada.

Mavi Marmara’da şahsımla ilgili yazılanlar ortada. Gazze katliamlarına verdiğimiz tepki ve mücadele sonrası şahsımla ilgili yazılanlar ortada. Yazık ediyor. Ayıp ediyor. O tarihlerde yandık bittik diyenlerle en büyük kavgayı biz verdik biz.

O gece Davos’ta ve Türkiye’de birileri “yandık bittik” diye yakınırken başdanışman olarak Şimon Peres’in özür dilemesi için arka kapı diplomasisini bizzat yürüttüğümü ve bu özrün benim şahsi telefonumdan gerçekleştiğini kendisi de biliyor.

Nitekim o özür beyanından sonra Davos’taki ve ülkemizdeki atmosfer tümüyle değişti.

Davos’tan  istanbul’a dönerken arkadaşlarımızla birlikte Sayın Erdoğanın halka hitab ettiği konuşmayı yazarken mealen şu ifadeleri kaleme alan da bendim: “Bundan sonra biz şu veya bu ülke ne düşünüyor diyerek hareket etmeyeceğiz; diğer taraflar Türkiye ne düşünür diye düşünmek zorunda kalacaklar”

Sayın Cumhurbaşkanı o gecenin şahitlerinden bahsediyor. Allah da millet de bizim hiçbir zorluk karşısında “yandık bittik” demediğimizi bilir.

2010’da Mavi Marmara olayı sonrası BMGK’nde İsraili terör devleti olarak ilan ederken de, 2012’de İsrail Gazze’yi bombalarken İsrail’in bombalamakta olduğu hastaneye eşimle birlikte giderken de, bugün Libya politikamıza zemin teşkil eden 2011 yılındaki Bingazi ziyaretinde çatışmaların yaşandığı meydanda halka hitap ederken de, 2009 yılında Çin’in baskısı altındaki Urumçi ve Kaşgar’a giderken de, bir gün önce silahlı saldırıların ve bombalamaların olduğu Kerkük’e girerken de ve milletimizi onurla temsil ettiğimiz daha nice süreçlerde hiçbir zaman tereddüt ve kaygı duymadığımıza Allah da millet de şahittir.

Eğer Davos’ta yandık bittik demiş olsaydık, herhalde kendisi bizi bu olaydan takriben iki ay sonra Dışişleri Bakanı yapmazdı. Hayat boyu neler söylediğimizin ve neler yaptığımızın hepsi arşivlerde. Madem ki böyle bir ithamla karşı karşıyayız. Bizim de bugünkü dış politika adımları ile ilgili soru sorma hakkımız vardır:

Siz bırakın bunları da; Trump’ın Cumhurbaşkanının şahsında Türkiye’ye hakaret ettiği o mektubu nasıl kabul ettiniz, bu millete bu zilleti nasıl yaşattınız önce onu açıklayın. Etrafınızda kim size “aman yanarız, biteriz, Trump’ın hakaretine cevap vermeyelim, ahmak demesini görmezden gelelim” dedi. Önce bunu bir açıklayın.

Şubat sonunda Suriye’de onlarca askerimiz şehit olduktan sonra kim size “aman yanarız, biteriz Putin’i hemen biz arayalım, sonra da ayağına gidelim, Ankara’da bir haftadır reddettiğimiz ne kadar madde varsa Moskova’da kabul edelim” dedi. Buna bir cevap verin.

Daha üç gün önce Bartın’da görüştüğümüz İdlib şehidinin yakınlarının haklı sorularına hala cevap verilememiştir. Bu yiğit Mehmetçikler hava savunması olmadan oraya niye gönderildi? Bölgedeki hava koridorundan sorumlu olan Rusya’nın bu saldırılardaki tutumu açıkken sizi Moskova’ya götüren hangi kaygıydı?

Doğu Türkistan’da Çin zulmü, toplama kampları, 21. Yüzyıl Nazi işkenceleri altında inim inim inleyen Türk kardeşlerimiz için kim size “aman yanarız, biteriz Çin’e bir tek cümle söylemeyelim, hatta dış işleri bakanınızın ifadesiyle ‘Çin aleyhine yayınlara müsaade etmeyelim’ dedi. Bunu bir açıklayın.

Kıymetli Kardeşlerim, Bizim karnemiz ortadadır, sicilimiz ortadadır. Bize saldıracaksanız bari asgari ahlakı koruyarak  saldırın. Siz bizi bırakın da one minute “şov”, Davos’a “sahte kahramanlık”, “One minute balonu” diyen ortağınız Bahçeli’ye meseleyi anlatın.