Günümüz dünyasında insanlar birbirine pek de anlamaya çalışmıyorlar.Ego’lar had safhada teknolojik yaşam insanı da adeta robotlaştırmış ve bencilleştirmiştir.Daha doğrusu teknolojik yaşamın içinden merhameti ve vicdanı silmişiz. Robotlaşan, suni toplumların sıkıntısı meydanda.

Bir zamanlar dertleşme paylaşma diye bir şey vardı. Psikiyatr diye bir doktorda bilinmezdi. Bilinmezdi çünkü herkes birbirinin doktoru idi. Bedeli sunulan bir bardak çay, bir fincan kahve idi. Kahvenin hatırı gerçekten sayılırdı. Kompleks zaaf diye kavramlar yoktu. İnsanlarımız samimi ve içtendi, ruh sağlıkları sağlamdı ve dengeler yerindeydi.

Toplumda zaman zaman çoğumuz anlaşılmadığımızdan dert yanarız veya “bu dünyada dost kalmadı,hayat çok değişti” gibi sözlerle kıvranıp dururuz.Kıvranıp dururuz durmasına da meselenin derinliğine bir türlü inmeyiz.

Aslında dünya yerli yerinde duruyor değişen bizlerin bakış açılarıdır, değişimi yapan da bizleriz. Birbirimize empatiyle yaklaşmıyoruz; empati, bir insanın kendisini başkasının yerine koyarak o insanın duygu ve düşüncelerini doğru olarak anlama sanatıdır. Meselenin özü budur aslında. İşte bu anlama veya anlatma sanatını kaçta kaçımız uygulayabiliyoruz?

Bugünlerde empati den uzak insanların kulandığı yabancı kökenli bir cümle var;”bana ajitasyon yapma” yani duygu sömürüsü, burada aklıma Annie Lennox’un bir cümlesi o zihniyette ki kişilere cevap olarak gönderelim; “İnsanlık, empati eksikliğinden, merhamet eksikliğinden ötürü vahşette ve yabanilikte devasa bir kapasiteye sahip.”

Empatinin;kendini ifade etme,toplumsallaşma,sosyal duyarlılık ve topluma uyum ile pozitif bir ilişkisi vardır.Sosyal duyarlılığı yüksek olan kişiler aynı zamanda,empati kurma becerisine de sahip kişilerdir.

Bir öğretmen empati kurma becerisine sahip olduğu oranda öğrencileri başarılıdır,çünkü bir iletişim var. Bir aile reisi baba evin her türlü ihtiyaçlarını karşıladığı halde, çocuklar isyankar anne mutsuz ise o yuvada bir empati eksikliği var! Yani maddi alış veriş yetmiyor, duygusal iletişimde şart.

Empati kurulamayan toplumlarda suç işleme oranı da yüksektir. İnsan; Sevgiyi de nefreti de

uzlaşmayı veya saldırganlığı ruhunda barındıran bir varlıktır. Toplum olarak bireysel olarak

insanın artı yönlerini anladığımızda veya motive ettiğimizde suç oranı düşmüş huzurlu bir toplumla karşılaşabiliriz.

Empati kurulmayan bir toplumda kişilerin doğa ile de bir uyumundan bahsedemeyiz.Allah’ın bizlere bahşettiği o güzelim yeşilliği ya yakar mahvederiz,ya da gittiğimiz piknik alanlarında kebap kokusunun ardından çöplüğümüzü bile toplamadan, şişmiş midelerle evlerimize döneriz.

Gelelim yine günlük sosyal hayatımıza, sosyal ziyaretler ve yardımlaşmalar; dostlarımızın bir düğünündeki sevincini veya bir cenazedeki acısını paylaşmak,bir empati değil mi dir!

Empati nin günlük yaşantımızda önemi çok büyüktür. Kibirlilik ilişkilerin en büyük düşmanıdır, tevazu ise kibrin ilacıdır. Paylaşmalarda en önemli hasletlerden biri olan merhamet ve şefkâtduygusunu görürüz.

Merhamet evrensel bir duygudur, çünkü bu duygunun içinde kimlik aranmaz. Hatta bütün canlılar da bu yönü görürüz. Civcivlerini kanatlarının altına alan ve koruyan bir tavukta bile şefkat duygusu vardır. Osmanlı camilere ve uygun yerlere kuş evlerini yaparken şefkatiyle canlıların yaşam hakkına saygılıydı.

Merhamet, şefkat duygusundan yoksun zulüm eden insanların, beyinlerindeki biyokimyasal yapıyı laboratuarda bir incelemeye tabii tutmak gerekiyor. Yazımızın içeriği empati olunca Tolstoy’un şu cümlesiyle bitirelim; “Empati, insan acı duyabiliyorsa canlıdır. Başkasının acısını duyabiliyorsa insandır.” hoşça kalın! Mustafa Önyurt-16.05.2019