Daha önceki yazımızda şehir ve medeniyet arasındaki ilişkiden bahsetmiştik.

Bugün de: Günümüzdeki şehirlerin durumu ve şehirlere bakış açımız, şehirli olmak ile şehirleşme arsındaki fark ve kalabalık yığınlar ile şehir olmak arasındaki farkları, ayrıca şehirleşme oranımızın yüksek olması ile medeniyet arasındaki ilişkiden bahsetmek istiyorum.

Ayrıca 81 ilimizin oluşu, büyükşehir sayısının 30’a yükselmesi ve köylerin mahalle yapılması bizi şehirli daha doğrusu medeni kılıyor mu? Gibi soruların da cevabını arayacağız.

Evet, maalesef Cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze kadar şehirlerimiz içler acısı bir durumda olmuştur. Cumhuriyeti kuranlar devleti kurmak ve devrimlerle işin bittiğini ve medeniyetin geleceğini zannetmiş olacak ki şehirlere el atmamış.

Bu büyük yanılgının da farkına varamamışlar.

Bu nedenle Cumhuriyet kendine ait bir şehir kültürü ve medeniyet oluşturamamıştır. Devrimlerle, insanların dış görünüşünde değişimler yapılmaya çalışılmış ama şehirleşme adına büyük planlar yapılmamıştır. O dönem Medeniyeti ya da modern şehri; ‘Camisiz şehir’ algılayan Kemalistler bile çıkmıştır. Bu dönemde bir taraf medeniyeti dinden uzaklaşmaya odaklarken, diğer taraf dine ve tarikatlara yakınlaşmaya bağlamış.

Ama sonuç ortada…

Şehirleşme adına gereken adımlar atılmadığı ve yeni modern şehir planları çizilmediği için şehirlerimiz büyümüş apartmanlar artmış ama bu büyüme ev sayısının artmasından öteye gidememiştir. Şehirleşme, herkesi şehre yığma veya apartmanlaşma olarak anlaşılmış. Hatta kentleşmeyi arttırmak için köyler mahalleye dönüştürülmüş, il sayısı arttırılarak 81’e, büyükşehir sayısı da 30 çıkartılmıştır. Her ne kadar insanları şehirlere yığsak ve şehir sayısını arttırsak da şehir kültürü edinilemediği için kentleşme ve şehir kültürü geliştirilememiştir. Büyükşehirler büyük köyler olarak gelişmiş ve büyümüş. Şehirleşme ve gelişme 1990’ların sonuna doğru artmaya başlamış ancak bu sefer de Apartmanlaşma ve yüksek bina dikme şehirleşme ve medeniyet olarak algılanmıştır. Apartman yapmak ile apartmanda yaşamak şehirleşme olarak görülmüş ve hızla apartmanlaşma yarışı başlamıştır.

Oysa medeniyetin gelişmesi ve toplumun menfi yönde değişmesi için şehirlerin büyümesi değil şehir kültürünün gelişmesi ve özümsenmesi gerekiyordu. Bu kültürün edinilmesi için ise uzun zamanlara ihtiyaç vardır. Şehir hayatının yerleşmesi ve şehirli olma bir kültür işidir. Bu nedenle yüzlerce yıllık bir bilgi ve yaşam birikimi ister. Bu süre insanları yetiştirecek ve şehir kültürü edinilmesi sağlanacaktır.

Günümüzde şehir kültürü olmadığı için;

Şehirleri güzelleştirme adına atılan adımlar sırf yapıldı olsun diye yapılmakta, iyi düşünülmediği için belli bir zaman sonra yıkıma veya değişime uğramaktadır. Şehir kültürü yoksunluğuna hızlı nüfus artışını da eklediğimizde şehirlerimiz çilehaneye dönmektedir. Hala gelişi güzel ve rast gele yapılar yapılmakta şehirlerin hafızası ve kimliği olan tarihi yapılar eski harabeler olarak görülmekte, onlar yıkılıp yerine yenileri dikilmektedir. İşte medeniyetsizliğin en büyük göstergelerinden biri olan eski tarihi yapıları yıkıp yok etme dürtüsü bizlerde hala yaşamakta ve bu dürtü şehirlerimizdeki eserlerin bir bir yok olmasına neden olmaktadır. Sanata ve tarihe önem vermek yerine dış görünüşe önem verildiği için bu binaların tarihteki misyonu, antika veya tarihi değeri yerine onun rantına bakılmaktadır. Böylece bu nadide eserler çok kolay yıkılıp yerine yenileri dikilmektedir. Kültürsüz insanların özelliği olan çok para elde etme ve kazanma hırsı; kültürü, tarihi ve medeniyeti yok etmekte, çarpık kentleşmeyi hızlandırmaktadır.

Şehirlerimiz gelecek ve geçmiş dikkate alınarak planlanmadığı için düzen ve intizam olmamakta yeni yerler bile plansız kentleşmeye daha doğrusu yapılaşmaya kurban gitmektedir. Müteahhitler ve siyasetçiler el birliği ile şehirleri katletmekte ve şehirlerin (az da olsa var olan) dokuları tamamen yok edilmektedir. Özellikle (rant için) yüksek bina dikme modası ile her yer çok katlı ve plansız büyümekte çok katlılık gelişme ve ilerleme kriteri olarak görülmektedir. Bu çok katlılıkta bile bir düzen kurulamamış, kimi üç -beş, kimi on -on beş katlı yapılarak burada da çirkinliğin alası sergilenmiştir. Alt yapısı yapılmayan ve yeterli olmayan şehirlerde normal doğal olaylar bile doğal felakete dönüşebilmektedir.

Maalesef bir devlet kurumu olan TOKİ bu çarpık yapılaşmada başı çekmekte yapıları çok katlı ve şehrin mimarisine uygun olmayan şekilde yaparak şehir katliamına en büyük katkıyı yapmaktadır. Her şehre aynı mimari uygulanarak şehir kültüründen ve ruhundan anlamamanın resmi sergilenmektedir. Zira şehir kültürü olan memleketler binalar şehrin dokusuna, tarihine ve ruhuna uygun yapılmakta, yüksek binalar belli noktalara yığılmaktadır. Bu binalara belli bir düzene ve yere göre müsaade edilmektedir. Bu işten anlamayanlarda ise tek katlılar ile çok katlılar bir arada tutularak kent kültürü, kentin dokusu ve ruhu yok edilmektedir.

Şehirleşme kültürünü yakalayamadığımız için medeniyeti de yakalayamıyoruz. Bu nedenle şehirlerimizin her birinden bin şikâyet geliyor. Yollar yapıldıktan birkaç gün sonra kazılıyor, parkeler yerleştirildikten birkaç sene sonra yenilenme adına sökülüyor, yeni düzenlenen yollar şehrin ruhuna ve kültürüne uygun olmadığı için yeniden yapılıyor. Daha sayamayacağım onlarca binlerce basit ve bariz hatalar şehirleri mahvediyor ve mahvetmekle kalmayarak milli servetimizin heba olmasına neden oluyor.

Bu kısır döngüler kimseye fayda sağlamadığı gibi (çıkarcılar hariç) milli servete de zarar vermektedir. Bu kötü durum hem halkın rahatsız edilmesine hem şehirlerin yap- boz tahtasına dönmesine hem de israfa neden olmaktadır. Bu gidişata dur demediğimiz müddetçe de böyle gidecektir. Halk olarak ilk işimiz; şehrin dokusundan ve mimarisinden anlamayanları yönetimden uzaklaştırmak ve yerlerine anlayanları getirmek olmalıdır.

Hataları düzeltmek adına, ucube yapıların yıkılmasına sevinelim mi yoksa boşa giden paralara üzülelim mi? Bunu bile bilmiyoruz. Peki, fuzuli harcamayı yapanlara soruşturma açılmamasına ne diyelim?

Eskiyi yık yeniyi dik anlayışındakiler,

Çok katlı apartmanı medeniyet zannedenler,

Tarihi mekânlara yeni binalar dikip çevreyi kirletenler,

Yaptık olmadı yenisini yapalım diyenler,

Olduğu sürece ve bu kafa değişmedikten sonra biz medeniyet trenini daha çok seyrederiz.

Taaa Kars’taki heykeli görüp ucube diye onu yıktıran siyasiler, şehirleri katleden sayısız ucube apartmanları ve yapıları ne zaman görecek?