Konu ben değilim, konu Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi.

 

Vatandaşlarımızdan gelen ihbar-şikayet telefonları karşısında, gidip gözlerimle gözlemlemek ve görmek istedim.

 

Bir hastam varmış gibi, sabah saat 6,30 da hastaneye gittim.

 

Bank’a oturdum.

 

Etrafı seyretmeye başladım.

 

 

Muayene fiş kuyruğu o saatte dış kapıya kadar ana baba günü…

 

Sabahın o ilk saatleri, hasta çocuğunu kucağına alıp, muayene fiş kuyruğuna giren, anne, baba, dede, nineler…

 

Kadın Doğum Servisi için gelen hamile kadınlar…

 

Suriyeli mülteciler çoğunlukta.

 

Sanırsınız Suriye hastanesi.

 

Türk’ler azınlık gibi.

 

Mesela bir ‘Türk vatandaşı’ yanlışlıkla, Suriyeli mültecilerin fiş kuyruk sırasına girmişse ve sıra kendisine geldiğinde memurun;  “yanlış girmişin bu kuyruğa, diğer kuyruğa geç demeler”.

 

Sinirlenmeler.

 

İtiş kakışlar.

 

Tartışmalar.

 

İnsanların yanlış sıraya girmemesi adına, Suriyeli veya Türk sırası olduğuna dair bir levha asmak çok mu zor?

 

Memurdan fişi alanların yüzündeki tebessüm geçmeden, doğru doktor muayene kapısı önüne gitmeler. Sanki hemen çağıracaklarmış gibi.

 

Orası da ayrı bir muamma.

 

Saat 9.00, 9.30 da Doktorlar muayeneye başlıyor.

 

Saat 10.30 da mola veriyor.

 

Sanırsınız çok yoruldular…

 

Anne babalar biryandan çocuklarının ağıdını susturmaya çalışırken, gözleri ekranda muayene için hasta çocukların adının yazılmasını, bazı kadınlarımız ise çocukların hastalık hikâyelerini, birbirleri ile değiş tokuş ederek, vakit öldürüp, sıranın kendilerine gelmelerini bekliyorlar.

 

Telefon ile randevu alanlar, ekranda ismi yazıldığında hala fiş sırasındaysa, gitti muayene sırası.

 

Yani bir nevi telefon ile randevu alanlar da, ilk müracaat fiş sırasına girmek ve erkenden gelmek zorunda.

 

Muayene için doktor odasına giren hastalar ve yakınları, kapıdan çıkar çıkmaz ellerinde tahlil kâğıdı varsa işte bir koşturma daha başlıyor.

 

Önce idrar tahlili için yüzlerce hastaya 2 tuvalet 4 odası olan, hastanede bir kuyruk çilesi daha…

 

Çocuk bu!

 

İdrarı gelmez…

 

Korkudan idrar yapamaz…

 

Sırada bekleyenlerden bazıları: “kardeşim çocuğunuz idrar yapamıyorsa çıkın, bizim çocuk yapacak” demeler.

 

Bardağı dolu çıkanların ise yüzünde mutluluk tebessümü.

 

Laboratuara doğru yine koşturmaca.

 

Durun daha bitmedi.

 

Film için tahlil verilmişse, birde o sıraya gir.

 

Anlayacağınız hastanemizde, hastalarımızı iyi etmekten çok kuyruk mücadelesi var...

 

Bir 'Fiş' sırasına, bir 'VC' sırasına, bir de 'Film' sırasına.

 

Hastane mi yetersiz?

 

Yoksa Personel mi?

 

Doktor sayısı neden az?

 

Döner sermayeyi bölüşmemek için mi?

 

Hastanede koşturan insanları gördükçe kendimi: "Her gün bu hastane, böyle kalabalık oluyor mu?” diye sorar halde yakalıyorum.


Hastanenin bank’ında otururken, hasta yakınlarının yüzlerine bakıyorum.


Tedirginlik ve teslimiyet ifadeleri, sürekli yer değiştiriyor.

 

Sanki bir fısıltı yayılıyor gibi etrafa: "Hastasınız, hepiniz hastasınız, şimdi değilse, az sonra..."

 

Muayeneydi, tahlildi, filmdi, sonuçtu derken, ellerinde ilaç reçetesiyle hastanenin kapısından çıkmak, insanlarda mutluluklarının son fırtınası gözlerinden okunuyor.

 

Araçta duran ekip arkadaşları çağırıyorum. Kamera ve mikrofonu elimize alarak Hastane Başhekimi Mehmet Ceren’in 1.kattaki odasına çıkıyorum.

 

Özel Kalemde Mehmet Çimen Bey’e kendimizi tanıtıp, hoş geldin muhabbetinden sonra, hastanedeki bu düzensizlik ve insanlarımızın şikâyetlerinin çoğalması hakkında Başhekim ve hastaneye gelen insanlarla röportaj yapmak istediğimizi söylüyorum.

 

Başhekim odasına giren Mehmet Çimen Bey 10 dakika sonra çıkıyor.

 

“Kusura bakmayın başhekim röportaj yapmak istemiyor ve aşağıda çekim yapmanıza izin vermiyor?

 

Çok enteresan değil mi?

 

Soracağımız sorulardan çekinen bir başhekim.

 

Olmadı Mehmet Bey diyorum. Başhekiminizin adı da Mehmet ona da söyleyin:

 

Çekinmesine hiç gerek yoktu.

 

Ancak ‘Güçlünün değil haklının sesi’ Kanal Maraş’ın, bir köşe yazarı olarak, vatandaşlarımızın sesi olmak adına, köşemizden başhekime soracaklarımızı yazılarımızla sorarız diyorum.

 

Ve işte kamuoyu adına Başhekime soruyorum:

 

İnsanların sabahın kuşluk vakti, hasta çocuklarını alıp, müracaat fiş kuyruğu için hastaneye koşmalarına niye çare bulmuyorsun?

 

İnsanlar medenice sabah 6.30 yerine, mesai başlama saatinde gelseler, daha iyi olmaz mı?

 

Fiş kesen 3 görevlinin yan tarafı boş alan, o boş alana 3 masa, 3 bilgisayar ve 3 görevli koymak çok mu zor?

 

Bu konuda amirin Necip fazıl Hastanesi Başhekimliğinden hiç talepte bulundun mu?

 

Hastane de acil servisin bulunduğu yerde 2 tane VC var. İnsanlar çocuklarına idrar tahlili için oraya yığılma yapıyor. Ek VC yaptırmak hastanede imkânsız mı?

 

Eski tıp fakültesi hastanesi boşaltıldı, kamu hastaneleri genel sekreterliği oldu.

 

Halk sağlığı müdürlüğü makam odalarına döndü.

 

Sağlık müdürlüğü üzerinde bulunan lojmanlar yıkıldı, idari bina yapılacak.

 

Ne çok idari binaya ihtiyacımız varmış.

 

3 İdari Bina…

 

Ve biz Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesinde insanlarımızı üst üste eziyete mahkûm ediyoruz.

 

Eski tıp fakültesi binasını, Kadın Doğum hastanesi yapamaz mıydık?

 

Kahramanmaraş’ın doktorları dururken, Necip Fazıl şehir hastanesinin Başhekimi olan Malatyalı Dr. Şemin Atilla ile bu konuları konuşuyor musunuz?

 

Yoksa Esas Başhekim Şemin Atilla, Kadın Doğum ve çocuk hastanesinden bihaber mi? 

 

Biz öcü değiliz Sayın Başhekim.

 

Kamuoyunun sesiyiz…

 

Medenice geldik, medenice içeriye davet edilmeyi bekledik. Ama sizde o misafirperverlik bile yokmuş.

 

Oturun oturduğunuz koltukta, kalkmayınız. İnsanlar aşağıda ne çile çekiyor, hiç umurunuzda olmasın.

 

Birde kahve söyleyin isterseniz kendinize, Keyifle İçiniz…

 

Çok merak ediyorum, hastaneye hiç, 6.30 da geldiniz mi?

 

İktidar ve Muhalefetin milletvekilleri, Sağlık Müdürü ve yardımcıları, sizler de o sıcak yatağınızdan kalkıp 6,30 da bir gelseniz, burada derman arayan insanlarımızın yaşadıklarını bir görseniz…

 

Sıcak yatağınızdan kalkamazsınız değil mi?

 

Özel kalem Mehmet Çimen’in yanından vedalaşıp, elimde Kanal Maraş Mikrofonu aşağıya iniyorum.

 

Hasta insanlar ve yakınları; “çek abim düzensizliği çek, sabah 6 da geliyoruz, sıraya giriyoruz. Mecburuz gelmeye, aksi takdirde ne muayene olabiliriz, nede tahlile yetişebiliriz. Fiş veren memurun işi varmış masadan kalkıp gidene mi bakarsın? Sigara molası diyerek dışarı çıkana mı? Bir bardak çay damı içemeyeceğiz diyerek, sitemde bulunana mı? Anlayacağınız hasta hastalığına mı yansın, memurların keyfi uygulamasına mı? Muayene fişi almak için erkenden gelip ayakta sıra beklemesine mi?”

 

Bu serzenişler karşısında haklısınız ve söylediklerinizi köşe yazımda yetkililere duyurmak adına yazacağım. Hasta yakınlarının birkaçına kartvizitimi vererek, acil şifalar diliyor ve hastaneden ayrılıyorum.

 

5 dakika sonra telefonum çalıyor.

 

Arayan kartviziti verdiğim bir hasta yakını.

 

Abi sen gelip gittin ya!

 

Görevlilerde bir telaş, bir koşturma, “gizli denetim yapılıyor, çekim yapıyorlarmış, aman dikkat edin” diyerek birbirlerine söylüyorlar, fiş veren memurlar işi biraz daha hızlandırdılar. İnsanların hepsi, Allah razı olsun o televizyoncudan diyorlar...  

 

Bende cevaben; Kanal Maraş sizler için var, sizlerden Allah razı olsun, görüşmek üzere diyerek telefonu kapatıyorum.

 

Ve buradan Sayın Vali’me sesleniyorum.

 

Bir gün sabah erken saatte, Kadın Doğum ve Çocuk hastanesine isterseniz beraber, isterseniz Allah göstermesin bir hastası olan sade vatandaş gibi gözlerinizle o çekilen çileyi görmek adına gitmeye ne dersiniz?

 

Sevecen ve Baba şefkati ile Maraş halkına kendini sevdiren, Sayın Vali’min bu teklifime kesinlikle olumlu cevap vereceğini düşünüyorum.

 

Çünkü Maraş onu, O Maraş'ı çok sevdi…

 

Seven insan, ne yapmaz ki…