BİZ ne ara bu kadar bozulduk…

Ne ara bu kadar çıkarcı ve silikleştik…

Bana bir şey olmasın, bana dokunmasın, âlemin doğrusu ben miyim deyip, haksızlık karşısında bile susup, iş işten geçtikten ve çıkarların değiştikten yani güçlü gücünü yitirdikten sonra meydana çıkıp konuşmak, hele hele eline kalemi alıp arkasından yazmak yiğitlik midir?

Kime sorarsanız sorun, değildir diyecektir…

*

Bir şey yazacaksan belgeli, kanıtlı, olması gerekir…

Öyle afradan, tafradan, işkembeden, atıp tutmakla bu iş olmaz…

*

Yiğitlik, güçlünün karşısında dimdik durmakla olur…

Yiğitlik, güçlünün güçlü olduğu zaman onu eleştirmekle olur…

*

Hani biz havası suyu sert Maraş’ın, içinde yaşayan insanı olarak merttik…

Daha dün önünde el pençe divan duranlar nasıl oluyor da bugün arkasından, “Hım hım hım da hım hım yar, Vıy vıy vıy vıy da vıy vıy yar…” türküsünü çalıyor…

Sormazlar mı insana, mertlik bu işin neresinde demezler mi?

*

Sözün özü şu:

İnsanların fikir değiştirmesinde abes bir şey yoktur, aksine sabit fikirli insan en tehlikeli insan tipidir.

Ancak fikirler çıkar rüzgârına göre değişiyorsa ona fikir değişikliği değil başka bir şey denmektedir…

Dün göklere çıkardığın birisini bir gün sonra şartlar değişince yerlere batırıyorsan bu fikir değişikliği değil, çıkar değişikliğidir.

Sanılmasın ki kimseler bunu bilmez, görmez, anlamaz…

Herkes neyin ne olduğunu pekiyi anlıyor…

*

“On gündür bakıyorum yazılanlara, çizilenlere…”

Hayretler içinde okuyor ve izliyorum…

İsim vermeden kendi aklınca, “eski Büyükşehir Belediye Başkanı hakkında” yazdığını sanan bazı fosiller,  “tüm Belediye Başkanlarını töhmet altında bırakacak” yazılar yazdıklarının farkında değiller…

Güya sırnaşıklık yapacaklar…

Güya işte bakın bende yazıyorum bazıları gibi diyerek kubaracaklar…

Ne oluyor beyler?

Cesaret duygularınız mı gelişti?

*

Sorarım sizlere:

Güçlü güçlüyken, o koltukta otururken niye yazamıyordunuz?

Elinizi tutan mı vardı?

O zaman cesaretiniz yok muydu?

Yemiyordu değil mi?

Çünkü çıkarınıza zarar gelir diye korkuyordunuz…

*

Bakın size söylüyorum:

“Kral öldü, yaşasın yeni kral” diye çığırtkanlık yapan şakşakçılar…

Zannetmeyin ki, “yeni kral” bunları görmüyor, duymuyor, bilmiyor…

Herkes kimin, nasıl, ne yaptığını, ne yapmak istediğini, çok iyi biliyor…

*

Yaşım kemale ermesi bakımından sizlere bir abi tavsiyesi:

Siz siz olun kimseye özenmeyin…

Öyle içi boş, bazılarının dolduruşu ile yazılar yazmayın…

Kendiniz olun, yazdıklarınızı on defa okuyun, nereye varacağınızı veya ne ile karşılaşacağınızı iyi hesap edin…

Öyle yayınlayın…

Sonra altında kalır ezilirsiniz…

Benden söylemesi…
 

***
 

KARAMOLLAOĞLU ÖZÜNE DÖN, ÖZÜNE DÖN…
 

31 Mart'ta uğradığı hezimet sonrası seçimleri gündeminden çıkaran Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, geçen hafta yaptığı açıklama ile taraflı tarafsız herkesin eleştiri oklarına hedef oldu…

Hezimetin verdiği şaşkınlık içerisinde ne diyeceğini veya ne açıklayacağını bilemeden Cumhuriyet döneminin en büyük camisi olan Çamlıca Camii'ni hedef alarak şöyle dedi:

"Hangi akıllının başına Çamlıca Tepesi'ne 60 bin kişilik cami yapmak gelir ya? Bir kere doldursunlar ellerini öperim."

Kamuoyu bu açıklamaya sadece gülmekle yetinirken…

Cumhurbaşkanı Erdoğan Karamollaoğlu’nun skandal bu sözlerine anlamlı cevap verdi…

Dedi ki:

“Bu hesabı kalk bir de Kanuni'ye sorsana, bu hesabı kalk bir de Fatih'e sorsana?''

*

Ben onu bunu bilmem…

Benim bildiğim şu:

Sadece Sultan Süleyman’ın 458 sene önce yaptırdığı Süleymaniye Camiinin, iç kısım 8 bin, dış havlu 6 bin kişi alıyor…

Yani o günün İstanbul nüfusu göz önüne alındığında Süleymaniye Camii çok çok büyük ve devasa bir yapı idi…

*

Şimdi diyorum ki:

Temel Karamollaoğlu o dönemde yaşasaydı, Süleymaniye Camisi’ni yaptıran Sultan Süleyman içinde “Hangi akıllının başına Süleymaniye Mahallesinde toplam 14 bin kişinin namaz kılacağı bir cami yaptırmak gelir ya? Bir kere doldursunlar o camiyi, ellerini eteklerini öperim.” Der miydi?

Veya diyebilir miydi?

*

Galiba Saadet partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu CHP ile yapmış olduğu ittifakın tesir alanında fazla kalmış gibi…

Bir an önce o tehlikeli sulardan uzaklaşmasını temenni ederim…

Biz sadece temenni edebiliriz…

*

Acaba diyorum:

Rahmetli Erbakan Hoca yaşasaydı o ne derdi?

*

Bence kesin şu sözü söylerdi:

“Karamollaoğlu özüne dön, özüne dön…”