Kadın; hayatımızdaki bir kapı gibidir. Kapıların bazısı alelade her an açılan, her anahtarın uyduğu kilide sahip, görüntüsü ve tüm özellikleriyle olağan, basit… Tek cümlenin bile, hatta kelimenin anlatmaya fazla gelip de; tek bir “O” harfine sığan…

Bazı kapılar vardır ki; klasik, görüntüsü ağır, gizemli ve hususi kilitle donanmış, her anahtarın uymadığı, her insanın açıp da giremediği, kendine saygı ve hatta imrenerek bakılan, alimlerin kapısı, edep kapısı, haya kapısı, hidayet kapısı, ilim irfan kapısı…

O kapıdan giren rezil olmaz, vezirliktir makamı… O kapıdan giren ilim irfan sahibi olmalıdır ya da olur…

O kapı merhamet kapısıdır, ağırlık kapısıdır. O kapı; her zaman ederi olan kapıdır, bazen hoş görü sonucu o kapı yanlış insanlara da yol verir; ancak asaletini hep korur ve safra gibi atıverir o kişiyi dışarı…

O kapı her zaman verir almayı düşünmeden… Kadınlığı, anneliği, evlatlığı, kardeşliği ve arkadaşlığı için can verilir…

O kapıyı bin kişi çalsa da bir kişiye açılır ve hep kapalıdır sonrası için… Edepsiz çalmalara cevap gelmez içeriden, o çalınışı tanır ve korkak bir çocuk gibi, susmanın erdem olduğu gibi; “kim o?” bile demez… Duymazdan gelir…

Bazen kavgalıdır ortam, o kapı; sessizdir, fırtınaların kımıldamadan, esnemeden, tıkırdamadan atlatılması gerektiğini bilir…

Kan ağlasa da içi, kızılcık şerbeti içtim der…

O kapıdan yoksul giren zengin olsa da o bunu çevresine merhamet aracı olarak kullanır.

O kapıdan giren yokluğa düşerse; “Allah tan” der ve sabreder…

O kapıdan içeri çalmadan giren tek varlık hamile kaldığı gün; evladıdır.

O kapıdan çıkan o evlat Allah’ın izniyle o toprağın hamuruyla; yoğurulmuş ve aynı özellikleri taşıyan yolcu; misali günü dolana kadar ilim, irfan, merhamet sahibi olarak bu tekkeden mezun olup, kendi ailesine taşır bu özellikleri…

O kapı; hep üzerine çakılmamış bir başarı plaketi taşır.

O kapı; huzur kapısıdır. Hoyratça çarpılsa da; huzur ve mutluluk saçar etrafına; kırılsa da, çatlasa da, yağmurlarla ıslansa da; bedeni…

O kapılar yalnız kalsa da bir gün; daha önce içeri girmiş kişi tarafından da saygıyla anılır… Giderken götürmez, kalırken almaz.

O “veren eldir” daima üstün olmayı sever. Yıllar sonra çalsa da kapıyı; giden, giremese de yol üstü sohbet edebilir, hatta ağırlanır; “Allah misafiri” olarak; o kapıda…

İşte; bu kapılar hep beyinlere kazınan kapılardır… Çıkıp gitsen pişmanlıkla yaşarsın; çıktığın için. Kalsan da, gitse; hep onun yerini dolduramadan yaşarsın; kapısız bir duvarla baş başa…

O kapı diyarlar içinde; Bağdat dır.

O kapı ana olarak en güzel yardır. İşte o kapılar için kitaplar, şiirler, methiyeler yazılır… O kapı; müzedir, o kapı; şelaledir, o kapı; topraktır, o kapı; yeniliktir, o kapı; tarihtir, o kapı; gelecektir. O kapı; türbedir, o kapı; harika bir tabiat parçasıdır, o kapı; su dur, o kapı; tuzdur, o kapı; vahadır, o kapı; berekettir, o kapı; rızıktır, o kapı; nimettir, o kapı; cennet kapısıdır…

O kapı sokak ortasında dövülmez, vurulmaz çünkü o kapı; kendisine saygı duyulan bir kapıdır, eller kalkmaz; vurdurmaz…

O kapı kanunları kullanmaz, Allahtan yardım alır, o kapı haksız tek şey istemez ve beklemez…

O kapı gidenle; evladının bağını kopartmaz. Çünkü; o kapı “O” değildir…

O kapı kabe kapısıdır, cenneti ayakları altına Allah’ın sunduğu kapıdır…

Her “O” O kapı olamaz…

Ben dua ediyorum “Rabbim sen Latifsin bana da “o kapı” yı bulmayı, çalmayı, kim o denilmesini ve ardından edebimle içeri alınıp Vezir olmayı nasip et”…