Dün bir hamamdaydım…

Yıkanıp çıktıktan ve havluya sarılıp terimin kuruması için uzandığım esnada…

Yan tarafta iki kişinin konuşmasına dikkat kesildim.

Konuşma sonunda, Abdulhamidhan Camiisinde görevli olduğunu söyleyen şahıs:

-Ne kuran kursu kardeşim, çocukları aç bırakma yeri orası…

-Çeyrek ekmek arasına az bir parça döner koyup çocuklara verilirken, hocalara tabaklar içinde döner yemeği servis etme yeri orası…

-Bırakın hocaları, eş, dost, başka yerlerden gelen hocalara döner ikram etme yeri orası…

-Artan dönerleri ‘Hayır’ için gelen etleri, araba bagajlarına koyup bir garibana vereceğim diyerek götürme yeri orası…

-Sabahları var ya sabahları! Hocaların sucuklu yumurta yeme yeri orası…

Kulaklarıma inanamıyordum…

Bu arada diğer kişi başından geçeni anlatmaya başlamasın mı?

-Vallahi gardaş, Çocuğum trafik kazası yapmıştı. Nazar duası okutmak için Abdulhamidhan Camii İmamı Ö.F.Ş yi önerdiler. Gittim yanına, bir nazar duası okutmak istiyorum hocam dedim. Nazar duasını okuttuktan sonra, borcum olup olmadığını sordum; “ben bir şey istemiyorum, şu kuran kursu çocukların çorbasında bir tuzun olsun, gönlünden ne koparsa ver sözü üzerine 20 TL çıkarıp verdim” deyince;

Dayanamadım yan taraftan sesimi yükselterek sordum:

“Makbuz aldın mı makbuz…”

Başını çevirip cevapladı:

-“Ne makbuzu, makbuz, mukbuz almadım…”

Anladım ki, Abdulhamidhan Camii ve Kuran kurslarında bir dolaplar dönüyor…

Anladım ki, o küçücük çocuklar üzerinden karınlar doyuruluyor…

Peki, neden kimse bunun üzerinde durmaz?

Peki, neden Diyanete bağlı İl, İlçe Müftülüklerinden birileri bu kuran kurslarında okuyan çocuklara gidip;

Bir derdiniz var mı?

Karnınız doyuyor mu, diye sormaz?

Ohhh tak şişe döner etlerini…

Ver çocuklara çeyrek ekmek arası…

Doyarsa doysun, doymazsa kime ne...

Hocalar mı?

Onlara dört başı mamur et dönerler tabaklarda gitmeli…

Öğlen saatlerini dört gözle bekleyen eş dostlarına ikramlar…

Gel keyfim gel…

Yağma yok kardeşim…

Bu kuran kurslarına hayır adına et, ekmek, para gönderen hayır sahipleri.

Sizlere sesleniyorum:

Gönderdiğiniz etlerin, ekmeklerin, paraların bizzat başında durun ve gözlerinizle görün…

Nereye gidiyor?

Kimler götürüyor?

Kimler yiyor?

Kimlere yediriliyor?

Adı Kuran Kursu denilip, bu kurslarda kutsal kitabın okutulması, o kursu ‘kutsal’ kılmaz.

Kutsal kitabın okutulduğu yerlerde yaşanan zulümlerle, anlayışsızlıklarla, cehaletle, sefaletle açık yürekli bir şekilde hesaplaşmak gerekir.

Ve bunu öncelikle hayatının bir dönemini o kurslarda geçirip de ‘acı hatıralar’ biriktirenler yapmalıdır.

Belki bizi, ‘Kutsal kitabın öğretildiği mekânlara dil mi uzatıyorsun? Hocalara kara mı çalıyorsun? Çarpılırsın’ diye tehdit edeceklerdir.

Unutmayalım ki asıl kutsal kitabın öğretildiği mekânlarda işlenen zulümlere duyarsız kalmak çarpılma gerekçesidir.

Çünkü bize ‘Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır’ diye bildirilmiştir.

O halde bu kuran kurslarında kendini hoca olarak gösteren ve çocuklarımızın karnını doyurmak değil, kendi boğazını düşünen hırt hocalara dur demeliyiz…

Bu kuran kurslarını İl ve İlçe Müftülükleri adam gibi denetlemelidir.

Çocuklarla gizlice konuşup denetlemelidir…

Hocaların bilmediği insanlarla denetlemelidir.

Biz bugün Müftülük olarak orayı denetlemeye geleceğiz hazır olun diye değil…

Tebdil-i kıyafet giyip denetlemelidir… 

Bunu kapatılan ve başka yere taşınan Abdulhamidhan Camii altındaki Kuran Kursu çocukları ile başlatılmalıdır…

Devamında Şehrimizdeki tüm Kuran kursları gözlem altına alınmalıdır.

Bunlar hem din, hem vicdan, hem şehrimiz çocukları için yapılmalıdır…

Kim mi yapacak?

Bu şehre yeni atanan, hiçbir vakıf ve cemaat ile bağlantısı olmayan güler yüzlü, sıcakkanlı, İl Müftümüz Sayın Celal Sürgeç hocam yapacak…

Göreyim seni Sayın İl Müftüm…

Göreyim seni Elazığ Harputlu Celal Sürgeç hocam…