Bugün gündem anlı şanlı NATO yani Kuzey Atlantik Paktı. Dünyadaki en büyük ve en güçlü askeri örgüt. Bu örgüt ‘Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için’ parolası ile üyelerinin çok değerli olduğu izlenimini vermektedir. Biz de bu parolaya güvenerek sıkıntıya her düştüğümüzde NATO’dan yardım istiyoruz. Peki, gerçek te böyle mi? NATO niçin kuruldu ve üyelerinin güvenliğini sağlamak birinci amaç mı? Yoksa Batının kendi huzurunu sağlamak ve komünizmin yayılmasını engellemek için mi kuruldu? Biz neden ve ne zaman üye olduk?

Biz NATO ya çok ağır bedel ödedikten sonra üye olduk ya da bizi öyle aldılar. İki güç arasında sıkışan bir ülke olarak durumumuz hiç de iyi değildi ama bir tarafı seçmek zorundaydık. Rusya’nın izlediği politikalara baktığımızda Rusya’nın ideal bir örnek olmadığı ortadaydı. Halkı kötü durumda ve devlet demokrasiden bihaber, Osmanlıdan günümüze biz de hep Avrupa’yı örnek aldık. Batı da pek güvenilecek değil ama birini seçmek durumunda kaldığımızdan kötünün iyisini seçmek durumunda kaldık ve eski dost Batı’yı seçtik. Seçmesek de seçmek zorunda kalacaktık ya da ülke karışacak iç çatışma çıkacak ve dış güçler müdahale edecek belki de ülke ikiye bölünecekti(Kore gibi). Ama biz Rusya’ya (fikren ve siyaseten) uzak olduğumuz için Batıyı seçtik ve Batının müdahalesinden kurtulduk. Ayrıca NATO bizi Rusya gibi bir güce ve tehlikeye karşı koruyacaktı. Böylece biz de kendimizi güvence altına almış olduk.

Peki, gerçekte durum ne? Biz NATO’ya, bizi korusun diye mi, yoksa başka bir şey için mi üye olduk? Maalesef NATO, Batı ve ABD çıkarlarını Rusya’ya karşı korumak için kurulmuş bir askeri örgüttür. Doğu ya da Komünist bloka karşı kurulmuş bir batı cephesidir. O halde bizi neden aldılar? Batılı desek batılı değiliz, doğulu desek doğulu değiliz. Bayram değil seyran değil eniştemiz bizi neden öptü? Tabi ki de karakaşımız ve kara gözümüz için değil, bize muhtaç oldukları için, hemen sevinmeyin bizim gücümüze değil, konumumuza muhtaçlar. Çünkü biz en büyük düşman Rusya’nın hemen güneyinde yer alıyoruz. Rusya’yı sarmala almak ve güneye inmesini engellemek için en ideal yol Türkiye’yi gruba dâhil etmek yani Türkiye’yi NATO toprağı yapmaktı.

1940’lı yıllarda içimize yerleşmeye başlayan ABD, NATO ya üyelikle içimize iyice yerleşmiş ve ülkemizi yönlendirmeye başlamıştır. Tabi en büyük yardımcıları çıkarcı siyasiler ve özellikle de Askeriye içine yerleştirdikleri iş birlikçileri ile kendilerinin kurduğu gladyo idi. Ülkede işlerin sıkıntıda olduğu dönemlerde veya Türkiye’nin farklı bir çizgiye kaydığına kani geldiklerinde işbirlikçi askerleri ve sivil uzantıları devreye giriyor ve gerekirse darbe yapıyordu. Yani demokrasimize ayar veriyorlardı.

Onların darbe ve müdahalelerine hep beraber karşı çıkmak yerine, birileri mutlaka alkış tutuyordu. 1960 darbesi ve 71 muhtırasına solcular, 1980 darbesinde ise sağcılar sevinmiş ve darbecileri alkışlamışlardı. Halkın birbirini tehdit görmesi ve birbirine olan kin ve nefreti darbecilere alkış tutmalarına ve ölümlere sevinmelerine neden oluyordu. Her darbe başka bir grubu gerçekte ise ABD’yi mutlu ediyordu. İnsanlar birbirlerine ‘Allah’ım benim bir gözümü komşumun iki gözünü kör et’ dercesine davranıyordu.

Rusya en büyük tehdit olunca onun empoze etmeye çalıştığı Komünizm de en büyük tehdit olmuştu. Bu nedenle komünizm ve komünistler ülke için en büyük tehlike idi. Bunu da çok iyi kullandılar. Komünizme karşı laik, dindar ve milliyetçi kesimi birleştirdiler ve halk topyekûn komünizme karşı çıkmaya başladı. Her yerde en büyük tehlike Komünizm olarak gösteriliyordu. Kimse en büyük tehlikenin halk arasındaki kin, nefret ve düşmanlık olduğunu fark etmiyordu. Çoğunluk komünizme ve komünistlere karşı olunca onları yok etmek ve öldürmek de zor olmamıştı. Komünist gençler ise halkın çıkarlarını savunduklarına halkı ikna etmeye çalışıyordu ve bunda da başarılı olamıyordu.

Batı bizi iyi tanıdığı için 80’lerden sonra din ve milliyetçilik doktrinini kullandı hatta derin devlete yardımcı olması için milliyetçi gençlikten kontrgerilla grupları oluşturuldu, din dersi zorunlu yapıldı. Artık sol ve komünist örgütlere karşı devletin açıktan savaşmasına gerek yoktu çünkü derin devlet ve bu gençler onlara karşı gönüllü savaşacaktı. Böylece komünizme karşı halktan seçilen gençler kullanılıyor ve iş zıvanadan çıkıncaya dek ses çıkartılmıyordu. İş şirazeden çıkınca da asker devreye sokuluyordu. Daha doğrusu bu iç çatışmalar ve karışıklıklar arttırılarak askerin müdahalesine ortam hazırlanıyordu. Halk bu zokayı çabuk yutuyor ve ertesi gün darbecilere destek veriyordu.

Şimdi bizi değil de ABD ve Batı’nın çıkarlarını koruduğunun delillerini görelim:

Örneğin Mavi Marmara olayında bizi İsrail’e karşı savunmadılar aksine İsrail tarafında yer aldılar. Gerçi hükümet de sonradan çark etti ya neyse.

Kıbrıs çıkarmasında ABD, verdiği silahları kullanmamamız konusunda bizi uyardı. NATO üyesini NATO üyesi olmayana karşı tehdit ediyordu. Başka olaylarda da bizi korumadılar hatta şu ana kadar bizi desteklediklerini de görmedik. Ama hakkını yemeyelim, bizi Rusya’ya pardon Suriye’ye karşı korudular. Bize Patriot füzeleri getirdiler birini de şehrimize kurdular. Neden çünkü rakip Rusya ve Rusya yandaşı Esad idi.

Ayrıca bize karşı savaşan bütün silahlı terör örgütlerine silah ve mühimmat yardımı yapıyorlar. Hatta ve hatta onlara karşı mücadele ettiğimiz için NATO üyeleri bizi tehdit ediyor ama terör örgütlerine açıktan silah veriyor. Durum bu ve hala; biz NATO ülkesiyiz bize saldıran NATO’ya saldırmış sayılır diyebiliyor muyuz? Sağlıcakla kalın…