Kendilerini bu halkın üstünde gören Abdestli Mütevelli Heyet…

 

Ne var korkacak?

 

Yanına bir iki gazeteci alıp, Trabzon bulvarından yürüyüşe geçen Mustafa Karaaslan mı yıkacak sizin kurduğunuz devasa vakıf iktidarınızı?

 

“Kahramanmaraş Camii’ne sahip çık” pankartıyla ve üç beş bin topladığı imza mı egemen olduğunuz bu şehirdeki iktidarınızı sarsacak?

 

Bir şey olmaz size...

 

Korkmayın, rahat oynayın.

 

“Vakıflar, ülkemizde kanun gereği mahkeme kararı ile kurulurlar ve yine ancak mahkeme kararları ile feshedilirler. Hiçbir şahıs ve kurumun arzusuyla mahkeme kararı olmadan malvarlıklarına el konulamaz.” diyorsunuz ya!

 

Vakıflar kurarak meşrulaştırdığınız sisteminizden bakın söylediğinize göre zırnık bile kimse bir şey koparamaz.

 

Niye korkuyorsunuz ki?

 

Duyduğumuza göre… “Bunlar bazı kesime yaranmaya çalışıyor” diye kara çalıyormuşsunuz?

 

Kamuoyunu etkilemeye çalıştığımız için... “Şehrin üst mevkilerinde bulunan kişilerin kapılarını çalarak” şikâyette bulunuyormuşsunuz?

 

Âlim ALLAH azıcık tehlikeli olmaya başladık ya, bazı yalakalarınız sosyal medyada... “Paralelci bunlar” diye yafta yapıştırmaya başlamışlar bile...

 

Rahmetli babam eskiden derdi ki;

 

Adının önünde ya da arkasında...

 

“Muhafazakâr”, “dindar”, “sağcı”, “hacı”, “hoca”, “mukaddesatçı” falan bulunanlar...

 

Dikkat et şu iki şeyi yaparlar:

 

BİR: Ya kendilerinin isminin geçtiği olayı sessizce geçiştirmeye çalışırlar.

 

İKİ: Ya da açıklamalarına bin dereden su getirerek dini duyguları ön plana çıkarıp hayasızlığa kılıf uydururlar.

 

Açıklama deyince:

 

Geçen hafta içinde bir açıklama yapmıştınız ya!

 

Açıklama metninde bir cümleniz çok tuhafıma gitti:

 

"...Yaptığımız işte Allah’tan başka kimseden teşekkür beklentisi içerisinde değiliz..."

 

Vay babam vay dedim...

 

Bu nasıl bir cümle.

 

Allah’tan başka kimseden teşekkür beklentisi içinde olmamak…

 

Sahi sizler kimsiniz?

 

Ulu birer evliya mısınız?

 

Yoksa dışarda kavga eden, iş menfaat çarkı olunca bir araya gelen zümre misiniz?

 

Önceki hafta içinizden biri beni davet etti. Ve o isimle bir araya gelerek vakıf ile ilgili konuları uzun uzadıya konuştum.

 

Bana yanlış gelenleri o ismin yüzüne karşı söyledim.

 

Camii ’de Devlet maaşı ile görev yapan bir imamın (memur) hakkında mal beyanı ile alakalı bir sürü iddialar olmasına rağmen, vakıf başkanlığına nasıl geldiğini (Saçaklı zade vakfında da başkan yetkisinde olduğunu) niçin mütevelli heyetinde bulunan diğer insanlardan birilerinin bu göreve seçilmediğini ve en önemlisi (Poyraz’ın olduğu yerde olmam) diyen birinin Mütevelli heyetinde neden bulunduğunu sordum.

 

Maalesef net ve tatmin edici cevap yerine, kaçamak cevaplar aldım.

 

Ve o isme şunu söyledim.

 

Bu camii kimin?

 

Halkın mı?

 

Yoksa 12 kişiden oluşan mütevelli heyetinizin mi?

 

Camii halkınsa, halkın her şeyi öğrenmesi, bilmesi adına bazı gerçekleri yazacağımı belirttim.

 

Çok enteresan, görüştüğüm mütevelli heyetindeki kişi, üç gün önce günlük bir gazetenin arka sayfasına "kamuoyuna saygıyla duyurulur" başlığı ile "Abdulhamidhan Camii Vakfı Mütevelli Heyeti" imzalı açıklama metnini yayınlatmış.

 

Basın mensubu bir arkadaşımız beni arayarak konudan haberdar olmamı sağladı.

 

İnanın duyduğumda açıklama yapıldığı için mutlu olduğumu belirttim.

 

Hiç olmazsa dedim, halk vakfın gelirini, giderini ve vakfiyesini öğrenir…

 

Ancak açıklamayı okuduğumda şehrim adına üzüldüm. Ben vakfın kira gelirlerini, giderlerini, vakfiyesinin açıklanmasını bekliyorken, alakasız ve beni hiç bir şekilde ilgilendirmeyen birazda eskiden kalmış demagoji konularına değinildiğini gördüm.

 

Bir kez daha anladım ki; korku psikolojisi neticesinde kaleme alınmış bir açıklama.

 

Tam sayfa bir gazetede ve bazı internet sitelerinde yayınlandığı halde bunla yetinmeyip el ilanı bastırılıp dağıttırmanızda KORKU PSİKOLOJİSİNİN bir delili aslında…

 

Bir gün ak dediğine ertesi gün kara diyenlerin, Kur’an da nasıl adlandırıldığını ve nasıl anıldığını biliyorsunuz değil mi?

 

Aklıma gelmişken söyleyivereyim. Ayın 15’inde Vakıf Başkanınız (Camii İmamı) yaş haddinden emekli oluyormuş.

 

Ne diyorlar kamuoyunda ve Diyanet camiası içinde biliyor musunuz?

 

‘’Ohhh’’  kurtuluyoruz artık...

 

Gelin siz iyisi mi şu basit soruma cevap verin:

 

Abdulhamidhan Camii Yaptırma ve Yaşatma Derneği var iken ve daha Vakıf kurulmamışken Sezal’ların oradaki bir restoranda vakıf başkanınız üç kişi ile bir araya gelerek; “Dernek feshi Vali’nin iki dudağının arasından çıkacak kelimeye bakar. Biz acilen vakıf kurmamız gerek Vakıf’a hiç kimse bir şey yapamaz” dedi mi?

 

O üç kişiden biri; Vakıf kurulmasına gerek yok, bu camiinin Diyanet Vakfı'na devredilmesi gerektiğini söyledi mi?

 

İmam efendi; “Olmazzz, Başkan’ın emri bu, vakıf kurulacak” dedi mi?

 

Mutlaka sizlerle bu konuyu paylaşmıştır…

 

Cevap verebilir misiniz?

 

Bir şey daha diyeyim mi size.

 

Dost hatırı için, arkadaş rızası için, Hakk rızasına muhalefetin yarın nice felaketlere sebep olacağını Kerim Kitap’tan okumuşunuzdur.

 

Ne de olsa ulu kişilersiniz ya?

 

Bakın muhterem Mütevelli Heyeti...

 

Yaptığınız açıklamanızda; "...Abdulhamidhan Camii gelirleri inşaatı devam eden camiimize, camiimizin bakım ve onarımına, personel giderlerine, 67 mevcutlu Erkek Yatılı Hafızlık Kur’an Kursunun giderlerine harcanmaktadır. Harcama kalemleri yıllık bilançomuzda Vakıflar Bölge Müdürlüğü’ne arz edilmektedir..."

 

Kısa ve öz…

 

Camii gelirleri, harcama kalemleri…

 

Her şey açık ve net diyorsunuz…

 

Gelin o zaman size bir teklifte bulunayım.

 

Bu teklifime ‘hayır’ demezsiniz sanırım…

 

Bu vakıf 2011 yılının son aylarında kuruldu değil mi?

 

Yani 5 yıllık vakıf.

 

2012-2013-2014 ve 2015 yıllarının dönem sonu hesap bilançolarını kamuoyuna açıklayın…

 

Halkımız da bilsin, öğrensin…

 

Mesela o bilançolarda; camii altında bir markete kiraya verdiğiniz ve 5 yıllığına 600 bin TL aldığınız kira bedelini, diğer işyerlerinin kira bedellerini, bir siyasetçimizin 500+300=800 bin TL gönderdiği nakdi yardımı,  Melek İpek'ten gelen nakdi yardımları, hayır hasenat sahibi işadamlarımızdan gelen nakdi yardımları, Belediyemizden gelen yardımları, halktan toplanan nakdi yardımları, vakfın banka hesaplarına yatırılıp yatırılmadığını öğrenmiş olalım.

 

Herhâlde bankalara giren çıkanı açıklamaktan çekinmezsiniz değil mi?

 

Nede olsa korkacak bir durumunuz yok…

 

İster akıl tutulması deyin, ister basiret bağlanması, ister sahibini kör eyleyen kara sevda deyin, ister körü körüne bağlanma, ne derseniz deyin, meselenin “bam teline” dokunulacağı sırada “orasını karıştırma” diyen birileri var; ise işte bundan korkun ve çekinin...

 

Ve birileriniz yazmamam gerektiğini söylemek için beni bir yerlere davet ediyorsa.

 

Ve birileriniz Youtube’da camii altında bulunan otopark ile ilgili Aksu TV’de yayınlanan haber videosunu siliyor veya sildiriyorsa.

 

Ve birileriniz Kahraman Şehrimin kurtuluş etkinlikleri için düzenlenen fener alayında insanlara üç gün önceden günlük bir gazetenin arka sayfasında yayınlattıkları açıklamayı tatmin edici bulmayıp el ilanı bastırarak halka dağıtma yoluna gidiyorsa…

 

Ve birileriniz eski Belediye Başkanı hakkında (onla bir araya gelmemizin imkânı yok) deyip, ancak bir vakfın mütevelli heyetinde bir araya gelebiliyorsa…

 

İşte ben buna lades derim…

 

Benim şehrim insanları artık bazı gerçeklerin ortaya çıkmasını gerçekten çok istiyorlar.

 

Ve ben sizin gibi insanların bu şehirde kişiler üzerine korku salmanıza karşı diyorum ki;

 

Yirmi birinci yüz yılın ilk çeyreğini yaşadığımız şu zaman diliminde ilimi öteleyip cehaleti önceleyenler, adaleti erteleyip haksızlığı yayanlar, yaygınlaştıranlar var…

 

Kutsalları beş paraya satanlar, satanlara alkış tutanlar var, nice zokaları dolma niyetine yutanlar var.

 

Zamanında; “Mercimektepe’den Fransızlar top atardı” diye eski insanlardan sözler duyardık.

 

Maalesef günümüzde o Mercimektepe’den milletin maneviyatını sömürenler var...

 

Ve son olarak diyorum ki;

 

Aklını kullananların önünde rehber olarak Kur’an ve Allah’ın resulü var...

 

Aklını kullanmayanların önünde saptırıcı ve ateşe sürükleyici olarak şeytan ve avaneleri var.

 

Ve bu hayatın sonunda ölüm var, sonrasında hesap günü var, mizan var, ölçü var, tartı var, terazi var, cennet var, cehennem var…

 

Başka daha ne diyeyim ki;

 

Mütevelli heyetinizde mermerci var, demirci var, inşaatçı var, sanayici var, eski belediye başkanı var, mimar var, imam var…

 

İmam deyince, çok enteresan Diyanet camiasının içinde 2000'e yakın din görevlisi var iken bir tek o imam efendinin olması bana manidar geliyor.

 

Ve bu İmam Efendinin maşallah, her vakıfta her dernekte eli var...

 

Koleji var, dershanesi var, rezidansı var, katları var, Allah yürü ya kulum demiş ya!

 

Ancak duyuyoruz ki; bazı insanların o şahıs hakkında ahı var, ahları var, bedduaları var…

 

Kısaca var oğlu var…

 

En önemlisi nedir biliyor musunuz?

 

O mütevelli heyetinizde tüyü bitmemiş yetimlerin hakkını koruyoruz diye bu halkı yıllardır kandıran bir zat-ı muhterem var…

 

Ben bu yüzden sizin mütevelli heyetinize ve başkanınıza nasıl güveneyim.

 

Bu halk nasıl güvensin…

 

Sizlere güven duymak adına ilk olarak şu geçmiş 5 yıllık hesap bilançolarını açıklamaya başlayın ki bu halkta sizlere güven duysun…

 

İşte bütün mesele bu…

 

Açıklamak, halka hesap vermek, şeffaf olmak…

 

Maalesef bu konu yıllardır sizlerde yok…

 

Aynı camii otoparkını, yok ettiğiniz gibi…

 

 

Not: Geçen cuma günü tüm camilerden Bayırbucak Türkmenlerine yardım toplandı. Onikişubat ilçesindeki Kirişçi Camii 2 bin 395 TL ile en çok yardım toplayan cami oldu.

 

Türkiye'nin 3’üncü büyük camiisi Abdulhamidhan Camii neden Kirişçi Camii'nin arkasında kaldı. 12 kişiden oluşan Abdulhamidhan Camii Vakfı Mütevelli heyetimiz bu tür yardım kampanyasına destek olmuyor mu?