GÜNLERDİR 'Militan' sözcüğü tartışması yapılıyor…

CHP Genel Başkanı grup konuşmasında, bürokrat kesime militan dedi…

Yer yerinden oynadı…

Bütün ulusal kanallarda siyasetçisi, gazetecisi, anlı şanlı profesörler birbiri ardına 'Militan' sözünü tartışır hale geldi. Türkiye’nin başka derdi yokmuş gibi…

*

Cumhurbaşkanı Erdoğan da; ''Terör örgütünün şehir eşkıyalarına 'arkadaş' diyenler bugün devletin valisine, kaymakamına, askerine ahlaksızca 'militan' iftirası atıyor. Bunun adı siyaset değil siyasetsizliktir. Bunun adı tam olarak beşinci kol faaliyetidir… Kedilerine militan diyen bu zata bu hakarete maruz kalanların dava açma zamanı bence gelmiştir'' diyerek fitili daha çok ateşledi…

*

Oysa Türk Dil Kurumun da, "militan" sözcüğü, ''bir düşünceye, bir görüşe bağlı olan ve onun başarı kazanması için uğraşan, bu yolda savaşan kimse, bir siyasi örgütün etkin üyesi'' olarak tanımlanıyor.

*

CHP Genel Başkanı bürokratlara yönelik 'Militan' derken, iktidara yakın durup onu destekler pozisyonda durdukları için mi militan dedi?

Yani militan denilirken herhalde PKK'lı denmek istenmemiştir.

Zira PKK militanlarının ayağında geniş pantolon ya da şalvar, üstte cepken, ayakta mekap ayakkabı ve elde mavzer var.

Oysa ki bürokratlar kravatlı, düzgün giyimli ve ellerinde kalem var.

Bunlara terörist denmez. Militandan kasıt, kamuoyunun anladığı kadarıyla bu bürokratların iktidarın icraatlarına destek veriyor olmalarını dillendirmektir.

Ama iktidar illa dava açacak ve kendine gündem oluşturacak bir yol bulmuşsa; Cumhurbaşkanı bir yandan, İçişleri bakanı ve Ömer Çelik bir yandan, 81 ilin valisine, kaymakamına dava açmaları yönünde çağrıda bulunmaları ne kadar doğru?

Fikre kilit vurmak…

Konuşanı eleştireni susturmak.

İstanbul Sözleşmesine bir iki kelam etti diye yıllarca kendilerini destekleyen Dilipak'a bile yine 81 ilin Ak Parti kadın örgütlerince dava açtırılmasını sağlamak…

Şimdi ise Cumhurbaşkanı’nın Saadet Partisi YİK Başkanı Oğuzhan Asiltürk'ü ziyaret etmesinin ardından ''İstanbul sözleşmesini kaldırma sözü vermesi'' neticesinde Abdurrahman Dilipak’a dava açan AK Parti kadın örgütleri ne yapacak?

Davalarını geri mi çekecek?

Oysa İstanbul Sözleşmesi, AK Parti'nin övündüğü eserlerindendi. Erdoğan liderliğinde hazırlanmıştı.

İttifak uğruna dün övündükleri sözleşmeyi bugün kaldırma sözünün verilmesi, AK Parti'nin yenilikçiliğine ne olduğunu, neden yeni bir hikâye anlatamadığını sorgular hale getirmez mi?

*

Mesela Valiler cumhurbaşkanını temsil eder ve makam araçlarında Türk bayrağı taşırlar. İstisnai memurlardır. İçişleri Bakanı'na ve onun da üzerinde Cumhurbaşkanı'na bağlıdır. Bu nedenle İçişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanı'nın talimatı altında çalışırlar.

Şimdi bu vali ve kaymakamlar sıralı amirlerinin yani içişleri bakanı ile Reisi Cumhurun sözlerini emir telakki edip CHP Genel Başkanı ve CHP’nin bir kısım vekil ve bürokratlarına dava açarlarsa ne olur?

Sonra da aynı İstanbul sözleşmesini kaldırma sözü verildiği gibi ''Militan'' sözcüğü, terörist anlam taşımıyormuş, yanlış anlamışız denilir ve söyledikleri sözlerden geri adım atılırsa?

''Dün dündür bugün bugündür'' söylemimi çıkartmamız mı gerekecek?

*

Demem odur ki:

AK Parti düşünce özgürlüğünün teminatı olarak doğmuştu.

Şimdi ise ''nereden nereye'' söylemlerinin konuşulmaya ve gündem oluşturmak adına ya bir sözleşmeye ya da Türk Dil Kurumunda başka anlam taşımasına rağmen kendilerinin başka anlam yüklemelerine yol açtığı bir yolda ilerlendiğini üzülerek belirtmek istiyorum.

Vatandaşın sorunlarından çok, siyasetçiler kendi aralarında ''sen bunu dedin ben bunu dedim'' söyleminde bulunuyorlar...

Ve bizde bu tartışmaları el mahkum kuzu kuzu seyrediyoruz...

*

Warren G. Bennis ne güzel bir söz söylemiş:
 

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ...