İYİ Parti lideri Meral Akşener, grup toplantısında yaptığı konuşmada Lütfü Türkkan’ın şehit yakına küfür etmesi sonucu yaşananları değerlendirdi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çok sert sözlerle tepki gösterdi.

Akşener, "Lütfü Bey bir hata yaptı. Karşısındaki Genel Başkanına küfretmiş ahlaksız bir adam da olsa yaptığı yanlış" dedi.

Akşener, terör örgütü PKK’nın elebaşı Abdullah Öcalan'ın kırmızı bültenle aranan kardeşi Osman Öcalan'ın, seçim döneminde TRT ekranlarına çıkartılmasını hatırlattı. Akşener, "Ellerinde şehitlerimizin kanı olan teröristleri devletin televizyonuna çıkarıp konuşturanlar bize şehitlerimiz üzerinden ahkam kesemez." ifadelerini kullandı.

Akşener sözlerinin devamında ise, "Şehit ailelerine TOKİ’den ev verilsin teklifimizi elinin tersiyle itenler, bize ahkam kesemez. Tam da bu kürsüden, şehitlerimizin yakınları konuşurken, yayını kestirenler, bize ahkam kesemez.

Şehide, “kelle” diyen şuursuzlar, bize ahkam kesemez. Gazi Serdar Öztürk’e, Ergenekon davasında hapis yatıranlar, Şehidimizin annesi, Pakize Ana’yı yargılayanlar, bize hiç ahkam kesemez!

Çadır mahkemelerindeki utanmazlığa, sessiz kalanların, Teröristler rahatsız olmasın diye, bayrak indirenlerin, bize edecek tek kelime sözleri, bize verecek tek satır dersleri olamaz.” ifadelerini kullandı.

Akşener Erdoğan’a seslenerek, ”Lütfü Bey’in hatasından, siyasi rant kovalayacağına; milletin gözünde kaybettiğin itibarı, sahte kabadayılık şovlarıyla kazanmaya çalışacağına; hazır, şehitlerimiz, şehit ailelerimiz ve milletimiz için, yepyeni bir hassasiyet geliştirmişken; Fırsat bu fırsat, gel, atılması gereken bazı adımları, hemen at.

Mesela; Milletimize küfreden Mehmet Cengiz’in aldığı ihaleleri iptal edip, küfürden sonra sildiğin vergi borçlarını hemen tahsil et.

Mesela; Dini değerlerimizle dalga geçen Egemen Bağış’ı, atadığın Büyükelçi görevinden hemen al.

Mesela;

Senin zihniyetindeki birinden, istifa etmesini elbette beklemiyorum, ama en azından, daha önce “kelle” olarak andığın şehitlerimizin ailelerinden, en azından özür dile.” dedi.

Akşener'in açıklamaları şu şekilde;

Aziz milletim, değerli milletvekilleri, kıymetli basın mensupları;

Sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Grup toplantımıza hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.

Yarın 10 Kasım.

Ortak bir hüznümüzün,

Mavi gözlü Bozkurt’umuzu, ebediyete uğurlayışımızın,

83’üncü yıldönümü.

Dünyanın, “hasta adam” dediği bir imparatorluktan,

her köşesi, işgal edilmiş bir memleketten,

fakr-u zaruret içindeki bir milletten,

yepyeni bir Türk devleti, genç bir Cumhuriyet çıkaran, o büyük iradenin lideri,

bundan 83 yıl önce, aramızdan ayrıldı.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk,

aramızdaki ayrık otlarını saymazsak,

Türk Milleti’nin her görüşten, her kimlikten, her renkten vatandaşının,

minnetle, saygıyla, şükranla andığı bir liderdir.

Siyasi hayatı, onunla ve değerleriyle mücadele etmekle geçenlerin kafası, pek almasa da,

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türk Milleti’nin buluşma noktasıdır.

Yapılan her tür hakarete,

İzlerini silmek için gösterilen, ahlaksız gayretlere rağmen,

O büyük insanı, hayatını vakfettiği bu aziz milletin kalbinden, silmeyi başaramadılar.

Başaramadıkları gibi,

yapılan tüm kötülükler, ülkemize ve milletimize yaşatılan, tüm zorluklar,

Atatürk’ü daha iyi anlamamıza, ve o sevginin katlanarak büyümesine sebep oldu.

Görüyorum ki;

Vefatından 83 yıl sonra bile,

neden hala bu kadar sevildiğini ve sahip çıkıldığını anlamakta zorlanıyorlar.

Elbette şaşırmıyoruz.

Çünkü;

Önce millet, önce memleket diyemeyenlerin,

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü anlaması da mümkün olamaz.

Ne mutlu bize ki;

Aziz milletimizin, istiklal ve istikbal mücadelesinin büyük önderini anlıyor,

vizyonunu kavrıyor, attığı adımları örnek alıyoruz.

Ve Allah’ın huzurunda, ondan razı olduğumuzu ilan ediyoruz.

Evet.

Biz, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten razıyız.

Allah da, hem mavi gözlü Bozkurt’umuzdan, hem de tüm istiklal kahramanlarımızdan razı olsun.

Ruhları şad, mekanları Cennet olsun.

Aziz milletim;

İstiklal ve istikbal mücadelesinin önderini, anlamaktan söz etmişken,

son zamanlardaki bir sorunumuza değinmek istiyorum.

O büyük mücadelenin, en önemli özelliği neydi biliyor musunuz?

Aynı amaç uğruna, birlikte çarpan yüreklerdi.

Nitekim Akif, bu gerçeği öyle güzel izah etti, ve dedi ki;

“Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez.

Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez!”

İşte, aynı dün olduğu gibi, bugün de, Türkiye’nin en önemli ihtiyacı budur.

O nedenle bizim görevimiz;

Ak Parti iktidarının, aksi yöndeki tüm gayretlerine,

ve milletimizi birbiriyle kavga ettirmeye, adeta azmetmiş zihniyetine karşı;

milletimizin her bir ferdinin yüreğinin, birlikte atmasını sağlamaktır.

Onlar kavga çıkarmaya çalıştıkça,

trolleriyle hakaretler yağdırıp, bizi de kendi seviyelerine çekmeye çalıştıkça,

havuz medyasının tuzaklarıyla, sinir uçlarımızla oynadıkça,

biz istediklerinin tam tersini yapıp, sakin olmaya, akıllı davranmaya mecburuz.

Çünkü;

bizim siyasetimizin merkezinde,

onlarınki gibi kavga, ayrıştırma ve düşmanlık değil,

birlik, beraberlik ve kardeşlik vardır.

Unutmayalım ki karşımızda;

Bütün değerlerimizi, ayaklar altına almış, kirli bir zihniyet var.

Yüce Allah’ın emirlerinden, Peygamber efendimizin sünnetinden,

Ali’nin cesaretinden, Ömer’in adaletinden kopmuş bir anlayış var.

Ve her kim ki, bu değerlerden koparsa, yapamayacağı çirkinlik yoktur.

Çünkü artık, ne Allah’tan korkar, ne de kuldan utanır.

İşte tam da bu nedenle, geçen hafta, bu durumu hatırlatmış ve uyarmıştım.

Demiştim ki;

“Milletimizin ayağına gitmemizden,

Memleketi karış karış dolaşmamızdan,

Vatandaşımıza kulak vermemizden,

Onların derdini, bu kürsü de dahil olmak üzere, her platformda dile getirmemizden rahatsızlar.

Bunu, iktidarları için en büyük tehlike olarak görüyorlar.

Bu yüzden, her tür çirkinliği, her türlü kötülüğü yapacaklar,

ama biz yolumuza devam edeceğiz.”

Nitekim biliyorsunuz, geçtiğimiz Cuma,

Ak Parti’nin, planlı bir provokasyonu sonucunda, talihsiz bir olay yaşadık.

Malı bulan mağribiler, Cuma akşamından beri, bu olay üzerinde tepindikçe tepiniyor.

Normaldir, elbette yadırgamıyoruz.

Rakibinizin milletvekili bir hata yapmışsa, siz de elbette bunun üzerine yürüyeceksiniz.

Evet, Lütfü Bey, bir hata yaptı.

Karşısındaki, Genel Başkanına, hem de kadın olan Genel Başkanı’na,

ağza alınmayacak küfürleri, hakaretleri etmiş, ahlaksız bir adam da olsa;

koruma iç güdülerine, sinirlerine hakim olması gerekirdi.

Siyasi deneyimi ve konumu bunu gerektirirdi.

Ama maalesef olamadı, ve hislerine yenik düştü.

Elbette bu hatayı, mazur görecek değiliz.

Yalnız, benim asıl dikkatimi çeken,

bu olay vesilesiyle, başta Sayın Erdoğan olmak üzere, Ak Parti mensuplarının,

gönüllerindeki şehit, şehit yakını ve hatta kadın hassasiyetini keşfetmeleri oldu.

Hatta, bu yeni keşfedilmiş hassasiyete, kendilerini öyle bir kaptırdılar ki;

bu mağribilerin başı olan Beyefendi,

kısa ve orta dönemli bir hafıza kaybı yaşıyor olsa gerek;

dün akşam, kabine toplantısı sonrasında yaptığı açıklamalarda,

muhalefetten, STK’lara, kim varsa, demediğini bırakmadı.

Utanmadan işi, kendi eliyle rafa kaldırdığı, İstanbul Sözleşmesi’ne kadar getirdi.

Hatta kantarın topuzunu kaçırıp, Lütfü Bey’in kredi borcunu açıklayarak, kanunları bile çiğnedi.

Sözüm ona, ahlak timsali bu Bey,

son dönemde alışkanlık haline getirdiği üzere,

bir de kolaj video hazırlatmış, onu izletti.

Hal böyle olunca,

bugün biz de, kendisinin hafızasını tazelemek üzere, bir video hazırladık.

Gelin şimdi hep beraber onu izleyelim.

İşte size, ahlak şövalyesi Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının;

şehitlerimize olan saygısı, milletimize olan muhabbeti, kadınlara olan hassasiyeti.

Gördüğünüz gibi;

Neresinden tutsanız, rezillik,

Neresinden tutsanız, terbiyesizlik,

Neresinden tutsanız, saygısızlık,

Neresinden tutsanız, derin bir kirlilikle karşı karşıyayız.

Aziz milletim;

Bir hususun altını, kalın bir şekilde çizmek istiyorum.

Ellerinde şehitlerimizin kanı olan teröristleri, devletin televizyonuna çıkarıp konuşturanlar,

bize, şehitlerimiz üzerinden ahkam kesemez.

“Şehit ailelerine TOKİ’den ev verilsin.” teklifimizi elinin tersiyle itenler,

bize ahkam kesemez.

Tam da bu kürsüden, şehitlerimizin yakınları konuşurken, yayını kestirenler,

bize ahkam kesemez.

Şehide, “kelle” diyen şuursuzlar, bize ahkam kesemez.

Gazi Serdar Öztürk’e, Ergenekon davasında hapis yatıranlar,

Şehidimizin annesi, Pakize Ana’yı yargılayanlar,

bize hiç ahkam kesemez!

Çadır mahkemelerindeki utanmazlığa, sessiz kalanların,

Teröristler rahatsız olmasın diye, bayrak indirenlerin,

bize edecek tek kelime sözleri, bize verecek tek satır dersleri olamaz.

Kadınlara etmediğini bırakmayanların,

Bu ülkede sürekli kadınlar öldürülürken, kılını kıpırdatmayanların,

Hele ki, “Bir kereden bir şey olmaz”cılarla, “O saatte dışarıda ne işi varmış”çıların,

bizim karşımızda, kadınlardan dem vurmaya hakkı olamaz.

Evet, Lütfü Bey bir hata yaptı.

Ancak kendisi, yaptığı hata karşısında olgunluk gösterdi.

Önce çıktı, açık yüreklilikle özür diledi.

Sonrasında da gereğini yapıp, grup başkanvekilliği görevinden ayrıldı.

İYİ Parti’yi İYİ Parti yapan, yapılan hata değil, hata karşısında gösterilen, işte bu olgunluktur.

Yüzsüzlüğün ve iki yüzlülüğün hüküm sürdüğü, Ak Parti siyasetiyle,

bizim siyasetimizi ayıran da, işte tam olarak budur.

Onlar, hatalarında üste çıkmaya çalışır, başkalarını suçlarlar,

biz, hatamız olduğunda, sorumluluğunu alırız.

Onlar, hatalarının üzerine, türlü yalanlarla tüy dikerler,

biz, hatalarımızı telafi ederiz.

İşte tam da o nedenle, onlar hatalarında boğulup, tıpış tıpış giderken,

biz, hatalarımızdan aldığımız derslerle, her geçen gün büyüyoruz.

Bu vesileyle, buradan, iktidarın başındaki, bu pek bir duyarlı beyefendiye,

bir çağrıda bulunmak istiyorum:

Lütfü Bey’in hatasından, siyasi rant kovalayacağına;

milletin gözünde kaybettiğin itibarı, sahte kabadayılık şovlarıyla kazanmaya çalışacağına;

hazır, şehitlerimiz, şehit ailelerimiz ve milletimiz için, yepyeni bir hassasiyet geliştirmişken;

Fırsat bu fırsat, gel, atılması gereken bazı adımları, hemen at.

Mesela;

Milletimize küfreden Mehmet Cengiz’in aldığı ihaleleri iptal edip,

küfürden sonra sildiğin vergi borçlarını hemen tahsil et.

Mesela;

Dini değerlerimizle dalga geçen Egemen Bağış’ı, atadığın Büyükelçi görevinden hemen al.

Mesela;

Senin zihniyetindeki birinden, istifa etmesini elbette beklemiyorum,

ama en azından, daha önce “kelle” olarak andığın şehitlerimizin ailelerinden,

en azından özür dile.

Lütfü Bey, bir hata yaptı, sorumluluğunu aldı.

Madem o kadar hassassın;

O zaman, şimdi sen ve arkadaşların için de, aynı sorumluluğu alma vakti.

Hesap soran, önce kendi hesabını görmeyi bilecek.

Ahlaklı olmak bunu gerektirir.

Haydi bakalım, madem öyle,

Vakit, muhasebe vakti, Sayın Erdoğan!

Aziz milletim, değerli milletvekilleri;

Çok güzel bir atasözümüz var.

Diyor ki;

“Kula bela gelmez Hak yazmadıkça,

Hak bela yazmaz, kul azmadıkça.”

Bunların durumu aynen bu.

Nitekim, bu siyasi fırsatçılığı, Allah da şaşırtıyor.

Bunlar artık, bir siyasi partiye hizmet etmenin,

haşa, sevap hanesine yazıldığını söyleyecek kadar, zıvanadan çıktılar.

İstanbul seçimlerinin meşhuru, Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı diyor ki;

“20 yıl Recep Tayyip Erdoğan’ı iktidarda tutmak ve onun yaptıkları sebebiyle,

sevap hanemize, bir şeylerin yazılıyor olması, çok büyük bir şey.”

Rezalete bakar mısınız?

Neyin günah, neyin sevap olduğuna da, artık siz mi karar vereceksiniz?

Meraklıysanız, Kur’an-ı Kerim’de,

neyin sevap, neyin günah, neyin haram, neyin de helal olduğu yazıyor.

Mesela, hırsızlık haram.

Mesela, beytülmale göz dikmek haram.

Mesela, israf haram.

Mesela, yalan söylemek haram.

Mesela, iftira atmak haram.

Mesela, kula tuzak kurmak haram.

Haram-helal hesabı yaparken, bunlar hiç akıllarına gelmiyor,

Ama, mesele Sayın Erdoğan’ın iktidarını korumak olunca, maşallah hepsi birden alim kesiliyor.

Ama asıl mesele ne biliyor musunuz?

Siyasette böyle tipler çıkabilir.

Nitekim Ak Parti’de, bunlardan çok çıkıyor.

Ama asıl mesele, en baştakinin sessiz kalması,

çıkıp da, “Siz ne yapıyorsunuz? Bu ne rezilliktir?” dememesidir.

Hatta tam tersine, bu sözlerden, keyif almasıdır.

Nitekim, şirkten bile korkmayan, bu iktidar ve mensupları,

millet iradesinin, ne olduğunu da unutmuş durumdalar.

Millet iradesinin tecelligahı, Büyük Millet Meclisi’mizin başındaki kişinin sözlerini duymuşsunuzdur.

“Bir milletin kaderi, bir kişinin iki dudağı arasına sıkıştırılamaz.” dediğimiz için,

bu zat, çıktı ve dedi ki;

“Tek adam diyenlere soruyorum, mesela size kaç adam lazım?”

Aynen böyle dedi.

Ciddiyetsizliğe bakar mısınız?

Gazi Meclisimizin,

gücünün, her gün tırpanlanmasına, sessiz kalan başkanının takındığı,

şu lakayt tavra, bir bakar mısınız?

Biz diyoruz ki; “Hakimiyet milletindir, tek kişinin keyfine bırakılamaz.”,

o çıkıp, kendince dalga geçiyor.

Biz, başkanı olduğu kurumun, itibarını savunuyoruz,

o çıkıp, aklınca espri yapıyor.

Yazıklar olsun.

Değerli dava arkadaşlarım;

Milletle bağlarını koparmış bu zihniyetin, artık Türkiye’ye vereceği bir şey kalmadı.

Milletimiz de artık bu gerçeği, tüm çıplaklığıyla görüyor.

O nedenle, iktidarın tüm dümenlerine, tüm provokasyonlarına rağmen,

İYİ Parti her geçen gün büyüyor.

Artık, Millet Bizi Çağırıyor!

Biz de bu kutlu çağrıyı duyuyor, il il, ilçe ilçe, memleketi geziyoruz.

Milletimizi dinliyor, dertlerine çözümler üretiyoruz.

Biliyorsunuz, geçen hafta da, Bingöl ve Elazığ’daydık.

“Bunlar iyi günlerin. Dur bak daha neler olacak.” diyerek, kendi kendini ihbar edenlerin,

yolumuza çıkardığı tuzaklara inat, milletimizle buluşmaya devam ediyoruz.

Biz, milletimizin dertlerine, taleplerine tercüman oldukça,

bu sesi kısmak için, türlü çirkinlikleri tezgahlamaya devam ediyorlar.

Varsın etsinler.

Bizim için hava hoş.

Biz, ilçe ilçe gezmeye, ve milletimizin gerçeklerini,

bu kürsüden, tüm Türkiye’ye anlatmaya, inatla devam edeceğiz.

Onlar istedikleri filmi çevirsinler, biz yolumuzdan dönmeyeceğiz!

Sayın Erdoğan;

Kürsülerden tatlı su delikanlılığı yapmak yerine, kulaklarını aç, bu bölümü iyi dinle.

Dinle ki, milletinin dertlerine dair, bir fikir sahibi ol.

Unutma;

O çok korktuğun sandıktan, sağlam çıkmanın yolu,

kamera karşısında takındığın, “sert adam” pozları değil,

milletinin dertlerini çözmek için göstereceğin iradedir.

Mesela;

Bingöllü bir dönerci kardeşimiz diyor ki;

“Kazancımız yarı yarıya indi, eriyor.

Mücadele ediyoruz. Ayakta durmaya çalışıyoruz.”

Mesela;

turizm şirketi sahibi bir kardeşimiz diyor ki;

“İşler sıfır. Kiralarımızı ödeyemiyoruz. Maliyetlerle boğuşuyoruz.

Çocuklarım işsiz. Etraftan destek alıyoruz.”

Mesela;

Bir çiftçi kardeşim diyor ki;

“Tek başına gübre fiyatları bile, belimizi büktü.

Biz tarlaya küstük, hayat da bize küstü.”

Sayın Erdoğan;

Bu serzenişlerin muhatabı sensin.

Dümen siyasetini bırak, milletimiz ne diyor, sen asıl buna bak.

Bak, mesela;

Yine Bingöl’den, gencecik bir evladımız, Murat diyor ki;

“Benim babam asgari ücretle çalışıyor.

Ben babama yardımcı olabilmek için, gidip elma topluyorum, satıyorum.

Gerçekten bir test kitabı bile, alamayacak durumdayım.

80 lira test kitabı olur mu, Meral Hanım?

11’inci Sınıftayım, seneye sınava hazırlanmam lazım.

Vallahi alamıyoruz bir şey.”

Mesela;

Yüncülük yapan Muhittin bey, öyle ağır bir şey söylüyor ki…

Ama anlayana…

“Helal iş yapmaya çalışan bir esnafım.

Buradan 10 aile ekmek yiyor.

Sabredeceğiz, idare edeceğiz inşallah.”

Bu kavramlar tanıdık geliyor mu Sayın Erdoğan?

Muhittin Bey, “helal kazanç” diyor,

bunca zorluğa rağmen yetiniyor, “sabır” diyor.

Bir yanda, etrafını sarmış haramzadelerin, doymayan iştahları,

Diğer yanda, çektiği tüm zorluklara rağmen, milletimizin gösterdiği şu zarafet.

Yazıktır, günahtır.

Mesela;

Sen, nereden kavga çıkarırım, nereden huzursuzluk yaratırım diye uğraşırken,

milletin parasını, o beş müteahhidin kasasına akıtırken,

Bingöllü kardeşlerim, dünyaca meşhur Bingöl balını, satamaz hale gelmiş.

Stopajdan dertli, ödeyemediği primlerden dertli.

Mesela;

“Dünle bugün arasında ne fark var?” diye sorduğumda,

dönerci bir kardeşim diyor ki;

“Dünle bugün tutmuyor, her gün kötüye gidiyor.

Vallahi kişi var, dürüm bile yiyemiyor.

Çoğu müşterimizde nakit yok, kredi kartıyla, yani borçla yiyor.”

Mesela;

Bingöl’ün Genç ilçesindeki bir oğlumuz, durumu şöyle özetliyor:

Diyor ki;

“Üniversiteye hazırlanıyorum.

Gerçi, okuyan da boşta kalıyor ya…

Babamın dükkanında çalışıyorum.

Veresiye defterimiz çok kabardı. Alacağımızı alamıyoruz.

Ama komşudur, ürün vermezsek de ayıp olur.

Ne kadar dayanacağız bilmiyorum.”

Söyle bakalım, Sayın Erdoğan;

Şimdi bu hak mıdır?

Çıkıp, kürsülerden, ahlak diskurları atarken,

milletimize reva gördüğün bu durum, adalet midir?

Yine Genç’te, market sahibi bir başka kardeşimiz diyor ki;

“Ev geçinmiyor.

Evimiz kira. Burası da kira.

170 bin lira borcumuz var.

Ayda 3 bin, ona ödüyoruz.

Elektrik faturası, zaten 1100 lira geliyor.

Gıda hariç, ayda bin lira da giderim var.

Hadi gelsinler, benim yerimde olup da geçinsinler bakayım.

Hepimiz ekonomi profesörü olmuşuz, haberleri yok.”

Bingöl’ün en önemli gelir kapılarından biri besicilik.

Bak bakalım, besici kardeşim ne diyor:

“Arpa buğday kalmadı.

Hayvanlarımız gidiyor, insanlarımız gidiyor.

Beslediğim hayvanın giderini karşılayamıyorum.

Tarım bakanı, çiftçinin ne halde olduğunu gelip bizzat kendisine sorsun.

Bu memlekette, dayın yoksa, sen de yoksun.”

Sadece Bingöl’de değil, Elazığ’da da tablo aynı.

Bak, Elazığlı bir market sahibi ne diyor:

“Alım gücü çok düştü, azaldı.

Şu saate kadar, sadece sigara alan oldu.

Bir yağ aldım 230 liraya. Sattım.

Yerine aldığım yağın fiyatı, 330 lira.

Bu durumu müşteriye nasıl izah edeceğim?”

İşsiz bir mühendis evladımız diyor ki;

“2016 mezunuyum atanamadım.

Şu an, meslek seçmek gibi bir şansımız da yok.

Askeriyeye başvurdum, o da olumsuz.

Ne yapacağımı bilmiyorum.”

Haydi bakalım.

Sarayında beslediğin, 5 maaşlı, 10 maaşlı danışmanlar, sefa sürerken,

Bingöllü bu gencimize söyleyecek sözün,

Uçan Türkiye masalı anlatacak yüzün, var mı Sayın Erdoğan?

Bir annenin feryadı, aslında her şeyi anlatıyor.

Aynen aktarıyorum.

Diyor ki;

“5 çocuğum var. Kocam işsiz.

Akşam ıspanak çorbası yaptım.

Biz, Sayın Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı yaptık.

Ama o da, bakanları da kendine çalışıyor.

Benim çocuğum, ana sınıfında.

Çocuğuma bir kalem alamadım.

Kıyafet istediler, çanta istediler, alamadım.

Kış geldi, odun alamadım.

Bu ne biçim bir adalet.

Ben bir gazi kızıyım.

Benim babam 7 tane kurşun aldı. Böyle bir haksızlık olamaz.

‘’Şehit aileleri önde. Gazi aileleri önde.” diyorlar.

Hani nerede?

Biz hiçbir şey görmüyoruz.

Onlar lüks evlerde oturuyorlar.

Yemekleri önüne geliyor.

Yani hani nerede bizim adaletimiz?”

Hani daha dün, senin için ne kadar kıymetli olduğunu anlattığın gazilerimiz vardı ya…

İşte sana, bir gazimizin kızının sorusu.

Söylesene Sayın Erdoğan;

Hani nerede onların adaleti?

Dahası var.

Lafa gelince mangalda kül bırakmıyorsun,

ama iş korucularımıza gelince, her zamanki gibi yine ortalıkta yoksun.

Bingöl’de, korucularımızın talepleri var.

Bana verdikleri notu, kürsüden okumaya söz verdim.

Sayın Erdoğan;

Kürsülerden vatan demek kolaydır, bayrak demek kolaydır.

Maharet, bu duruşu, ateşin ortasında sergilemektir.

Maharet, ateşin ortasında bu duruşu sergileyenlerin, arkasında durabilmektir.

Maharet, seçimden seçime değil, işine geldiğinde değil,

her zaman onların arkasında durabilmektir.

Bu vesileyle,

Şehit ve gazilerimizi saygı ve şükranla anıyor,

Tüm güvenlik güçlerimize, sağlık-sıhhat, güç-kuvvet niyaz ediyorum.

Değerli dava arkadaşlarım,

Kurulduğumuz günden bu yana, iktidarın yoğun bir ilgisi ile karşı karşıyayız.

İftiranın, çamurun, çirkefin, haddi hesabı yok.

Sebebi belli.

Sayın Erdoğan’a;

“Türkiye’de var olmasını istemediğiniz siyasi parti hangisidir?” diye sorsalar;

hiç şüphesiz cevabı, İYİ Parti olur.

“Türkiye’de var olmasını istemediğiniz lider kim?” diye sorsalar;

yine hiç şüphesiz cevabı, Meral Akşener olur.

İşte bu yüzden, bizimle uğraşıp duruyorlar.

Ama nafile Sayın Erdoğan.

Hiç boşuna uğraşma.

İstesen de, istemesen de biz buradayız.

Tüm engellerinize, tüm tezgahlarınıza rağmen, burada olmaya da devam edeceğiz.

Bu duruma alışsanız, iyi edersiniz.

Çünkü İYİ Parti, milletimizin, yaşanabilir bir Türkiye’ye duyduğu hasretin adıdır.

İYİ Parti, umudun adresi, tünelin sonundaki ışıktır.

İYİ Parti, milletimizin barışma zemini, Türkiye’nin toplanma alanıdır.

İYİ Parti, Türkiye’nin su terazisi, makul siyasetin merkezidir.

Milletimizin beklentisi, Türkiye’nin kalkınmasıdır.

Milletimizin beklentisi, Türkiye’nin özgürleşmesidir.

Milletimizin beklentisi, Türkiye’nin zenginleşmesidir.

İYİ Parti, işte bu haklı beklentileri,

ilk seçimle birlikte, hayata geçirecek iradenin, ta kendisidir.

Koltuk sevdalılarının, yandaş severlerin, rant adamlarının,

Türkiye’ye katacağı hiçbir şey yok.

Artık sıra bizde.

Son 4 yılda yaptıklarımız,

Son 4 yılda verdiğimiz mücadele

Ve son 4 yılda başardıklarımız,

Türkiye için neler başaracağımızın teminatıdır.

Siyasette ahlakı da, erdemi de, bizden öğreneceksiniz.

Millet nedir,

Milliyet nedir,

Millete hizmet nedir, bizden öğreneceksiniz.

Adalet nedir, bereket nedir, huzur nedir, onu da bizden öğreneceksiniz.

Hangi tuzakları kurarsanız kurun,

Milletimizle kucaklaşmamızı engelleyemeyecek,

Milletimizin dertlerine tercüman olmamızın, önüne geçemeyeceksiniz.

Zenginleşenlerin Ak partili, fakirlerin her partili olduğu,

bu eğri düzene son vereceğiz.

İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’le,

Şahsım iradesinden, yeniden millet iradesine geçeceğiz.

Sözü de kararı da, yeniden asıl sahibine, milletimize teslim edeceğiz.

Türkiye’nin İYİ ve cesur evlatları!

Bunu hep birlikte başaracağız.

Vizyonumuzla, projelerimizle, çözümlerimizle,

Yüksek ahlaklı duruşumuz ve liyakatli kadrolarımızla,

Vatan ve millet sevdamızla başaracağız.

Hazır olun.

O kutlu gün yakındır.

Telaşları bu yüzden,

Yalanları bu yüzden,

Çirkinlikleri bu yüzden,

Milletimize saygısızlıkları, işte bu yüzden.

Varsın olsun.

Bizim yolumuz, hak yoludur, hakikat yoludur, millet yoludur.

Bizim yolumuz, Ömer’in yoludur!

Bu kutlu yolda, karşımıza ne çıkarırlarsa çıkarsınlar;

Yılmayacağız!

Yıkılmayacağız!

Yorulmayacağız!

Güçlü, zengin ve mutlu bir Türkiye hedefimizden,

Asla vazgeçmeyeceğiz!

Ve sandık geldiğinde, milletimiz son sözü söylediğinde,

kazanan biz olacağız!

Cenab-ı Hakk, bizi milletimize karşı mahcup etmesin.

Allah yar ve yardımcımız olsun.

Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun.