Günümüzde marka olmak ve markalaşmak o kadar önem kazandı ki, marka olmadan kazanan sayısı oldukça azaldı. Hatta dünya siyasetine yön verenler ve dünyayı yönetenler devletler değil, devasa büyüklükte olan markalardır. ABD ve Batı devletleri bizim içimize ve evlerimize kadar bu markalarla girdi. Önce ürünlerini almamızı sağladılar sonra bizi kendilerine bağladılar. Bağlandıktan sonra başka bir şey yapmaya zaten gerek yok, artık pahalıda olsa gereksiz de olsa biz o markaları gözü kapalı alır olduk.

İşte bu nedenledir ki, marka olmak önemli ve kazananlar hep markalardır. Ülkeler de tıpkı markalar gibidir. Üreten değil marka olan kazanıyor. Eskiden mal üreten kazanıyordu. Bu nedenle bir kişinin zenginliğini belirtmek için o kişiye fabrikatör denilirdi. Ancak günümüzde mal üreten değil, bilgi ve teknoloji üreten kazanıyor. Yani marka olan, bu nedenle kazanmak için marka olmak gerekiyor. Siz teknoloji ve bilim üreterek marka oluşturun ve gerisine karışmayın. Ürünü başkası üretse hatta satsa bile kazancı sizin olacaktır.

Örneğin günümüzde hemen herkesin cebinde olan ve almak için geceden kuyruğa girdiği cep telefonu markası IPHONE, diğer elektronik aletler, otomobiller, giyim kuşam ve ayakkabılar gibi dünyaca meşhur birçok marka Çin’de üretiliyor. Neden çünkü işçilik ucuz, işçilik ucuz olduğu için de kar payı fazla.

Peki, üretilen bu ürünlerde aslan payını kim alıyor? Üretenler mi, yoksa onu ürettiren marka sahipleri mi? Cevap çok net, ürettiren marka sahipleri kazanıyor. Kaba bir hesapla duruma bakacak olursak;

İşçilere aylık 50 dolar veya biraz fazlası verilerek bu pahalı ürünler üretiliyor. 20-30 dolar da diğer masrafları eklediğimizde ürünün maliyeti 100 doları bulmuyor. 100 dolarda reklam ve diğer giderleri eklediğimizde varsın 200 dolar olsun. Peki, bu telefonlar kaç dolara satılıyor? Genelde 600-700 dolar ya da Euro ya. Bu üretimde ve satışta üreten ülkeye veya fabrikaya ne kadar kalıyor? Sadece 50-60 dolar (hatta 100 dolar olsun) kalıyor. Diğer büyük miktar, yani pastanın büyük payı ise marka sahiplerine kalıyor.

Bunu giysi içinde kullanabiliriz. Büyük marka firmalar giysileri Çin’de veya Avrupa’nın Çini olan Türkiye’deki fabrikalarda ürettiriyor. Bu tedarikçilerden biri de kendi şehrimiz. Şehir olarak ne yapıyoruz? Her türlü kıyafeti sıfırdan üretebiliyoruz. Çok şükür iğneden ipliğe her şeyi üretme kapasitemiz var. Ama gel gör ki dünya çapında bir markamız yok. Bırakın dünyayı, ülke çapında bile bir giyim markamız yok.

Bu büyük markalar Çin ve Türkiye’deki fabrikalara 20 -30 TL ye gömlek veya tişört ürettiriyor. (Bu 50 tl de olabilir ancak üretim maliyeti ne kadar artarsa artsın marka sahibinin karı daima üreticiden fazla olacaktır) 30-40 Tl ye mal edilen ürün Türkiye’de bile en az 150-200 TL ye satılıyor. Şimdi soruyorum size asıl parayı kim kazanıyor. İndirimli fiyatta bile 100 Tl ye satan marka sahibi firma mı, yoksa onu üreten fabrika mı? Hesabı kendiniz yapmak istiyorsanız şehrimizde bulunan ve büyük markalara mal üreten fabrikalar gidin ve yerinde tespit edin. Sizde aradaki farkı yerinde görün.

Bu nedenledir ki ülke ve şirket olarak markalaşmak zorundayız. Globalleşen dünyada artık satış yapmak ve marka olmak daha kolay, bu nedenle tüm şirketlerimizin markalaşması ve dünya çapında söz sahibi olması gerekiyor. Marka olduktan sonra üretim de artacaktır. Üretim artmasa bile satılan üründen elde edilen kar artacaktır.

İkinci olarak ülkeler diğer ülkelere artık ajanlarla değil, ürünlerle giriyor. Ekonomik yönden sizi bağlıyor. Halkınızın tercihi oluyor, siz istemeseniz bile halk onları istiyor. Bunu engellemenin de imkânı yok, bu talebin karşısında da kimse duramıyor.  Sınırları kapatsanız da bu isteği yok edemiyorsunuz.

Dünya ve ülke çapında tanınmış bir marka olursanız iş değişir. İş te o zaman, kazanan da güçlü olan da sınırları aşarak ülkelere giren de siz olursunuz. Çok şükür THY harika, İnsansız hava araçları ve bazı konularda da ilerledik, ama bunlar yetmez dünya devi olmak için daha fazla marka ve büyük şirketlere sahip olmak zorundayız. Bunu başaracak imkanımız var yeter ki isteyelim.

Bugün ülkemizdeki en ücra köylerde bile Pepsi ve Coca Cola satılıyorsa ve en ücrada kalan insanlar bile o kolaları istiyorsa daha ne olsun. Adamlar bu ürünlerle senin yolunu bile bilmediğin hatta hiç gitmediğin köyüne çoktan girmiş.

Biz böyle bir dünyada yaşıyoruz. Dünyanın ve ülkenin gerçeklerini görmek, ona göre plan ve proje yapmak mecburiyetindeyiz. Yoksa amelelik yapmaya ve sırtımızdan para kazandırmaya devam ederiz. Biz artık bu aşamaları geçtik, üçüncü sınıf ülke değiliz. O halde ivedilikle marka olma yolunda adımlar atmalıyız. Bu uğurda çalışanların yolu açık olsun.