Tek kişilik müzikali ‘Müzeyyen’ ile Müzeyyen Senar’ın ruhunu sahneye taşıyor. Onu yakalamışken gündeme de değindik. Diyor ki: İdam yasası Türkiye için son derece tehlikeli olur; sorgusuz sualsiz linç eğilimi gösteren bir toplumuz. Hukuk ve adalet konusunda hâlâ çok yolu olan bir sistemin içindeyiz.

Şevval Sam denince akla gelen ilk kelime açıksözlü oluyor. Pek çok kişinin konuşmaya çekindiği konularda fikrinizi net ifade ediyorsunuz. İnsanlar mı korkak, yoksa sizde ‘deli cesareti’ mi var?

İnsanların kendini inandığı şekilde ifade etmesinin ‘delilik’ olarak algılanması, ifade özgürlüğünün olmamasından... Aslına bakarsan bunu hiç hesap ederek yapmıyorum, bu bir ‘olma’ hali. Benim hayata karşı duruşum hep bu doğrultuda oldu. Hatta olgunlaştıkça, hayat deneyimlerimle birlikte kendimi ifade etme şeklim de biraz yumuşadı.

Şarkılarınızda ve açıklamalarınızda altını çizdiğiniz temel konular var: Barış, doğa, hayvanlar, sevgi...

Hepsi benim için evrensel değerler. Barış, doğa ve yaşam hakkı tüm canlılar için. Birçok konuda hassasiyet sosyal medya sayesinde daha yeni yeni hissediliyor. Kadınlara, çocuklara ve hayvanlara yönelik taciz ve şiddet konusunda gerekli yasalar bir türlü çıkarılamıyor. Sadece yasayla olacak iş de değil tabii... Çünkü sorun hem psikolojik hem kültürel. Bastırılmış toplumlarda acıyı çeken en çok çocuklar ve kadınlar oluyor.

“Nasıl bu hale geldik?” diyor musunuz?

Zaten neredeydik ki nereye geldik! Bu hale gelmedik, biz hep bu haldeydik.

İNSANIN RUHU SAKİN DEĞİLSE CENETTE BİLE CEHENNEMİ YAŞAR

Herkes kendi yaşadığı dönemde olanları daha kötü algılıyor galiba...

Evet, biz sadece bugün olanlara bire bir şahitlik ettiğimiz için dehşete kapılıyoruz. Oysa başını acıdan kaldıramadı ki zavallı memleketim... Çok daha şiddet içerikli yıllardan geçtik. Bu topraklar ne acılar gördü. Kültürel, tarihsel, mezhepsel, etnik sebeplerden çekilmiş acılar, ödenmiş ağır bedeller var.

Ama o bedellere rağmen bazı sanatçılar, “İdam istiyoruz” diyor.

İdam konusunu birçok açıdan tehlikeli buluyorum. Çok araştırma yaptım, mesela Prof. Selçuk Şirin’in araştırma sonuçlarını biliyor musunuz?

Hayır, ne diyor?

Araştırmalar diyor ki: İdam olan yerlerde daha fazla suç işleniyor. İdam edilenlerin çoğu ezilen azınlık ve iyi avukat tutamayan fakir insanlar. İdam sehpasından suçsuz olduğu ispatlanarak kurtarılan kişi sayısı 186. En önemlisi de idamın caydırıcılığını kanıtlayan hiçbir çalışma yok.

Türkiye’ye gelirse...

Son derece tehlikeli olur, sorgusuz sualsiz linç eğilimi gösteren bir toplumuz. İdam, eğitim hakkı bastırılmış, örselenmiş bir toplum için son derece tehlikeli bir yöntem. Hukuk ve adalet konusunda hâlâ çok yolu olan bir sistemin içindeyiz.

Peki, kendinizi gündemden nasıl koruyorsunuz?

Koruyamıyorum ki (gülüyor). Bugün artık küçük şeylerle mutlu olma zamanı. Büyük beklentiler büyük hayalkırıklıkları getiriyor. İnsanın ruhu sakin değilse, cennette bile cehennemi yaşar. Ama dingin ve alçakgönüllü bir ruh çölde bile vaha bulur kendine. İyimser bir yapım var. En büyük önceliğim de sağlık. Evet, derdimiz çok ama insan gördüğüne kayıtsız kalmamakla ve uzanabildiğine elini uzatmakla yükümlü bir varlık. Bu bir karınca, bir ağaç da olabilir; bir insan, bir toplum da olabilir. Yaşamdan bireysel olarak sorumluyuz. En azından ben böyle hissediyorum.

Yarın Müzeyyen Senar'ın 100. yaş günü ve siz onun şarkılarıyla Harbiye Açıkhava’da olacaksınız...

Mutlu ve heyecanlıyım. Müzeyyen Senar, 16 Temmuz 1918 doğumlu. Müzikali sahneye koyduğumuz 8 Şubat da ölüm yıldönümüydü. O gün, “Müzeyyen bizim için ölmeyecek” demiştik. Bu kez, “İyi ki doğdun Müzeyyen” diyeceğiz. Kostümler, dekor ve şarkılar derken hayalimizin ötesinde bir müzikal çıktı ortaya. Bu kadarını ben de hayal edemiyordum.

Onun şarkılarıyla ne zaman tanışmıştınız?

Onunla ruhsal, organik bağım çok küçük yaşlarda kuruldu. Genç kızlık dönemimde yaşıtlarım zamanın popüler şarkılarını dinlerlerken, kapı kapı Müzeyyen Senar’ın eski kayıtlarını bulmak için dolaşırdım. Yıllar önce biri bana Müzeyyen Hanım’ın 1954 kayıtlarını verdi. O kaseti dinlemedim, içtim resmen.

Müzikal fikri nasıl çıktı?

Hep hayalimdi. Birkaç senedir üzerinde düşünüyordum ama nasıl olacağını bilmiyordum. Müzeyyen ile ilgili birçok belgesel yapıldı zaten. Ben onun duygu dünyasıyla ilgileniyordum. O hikayeler yaşanırken o şarkılar nasıl söyleniyordu? O hikayelerin şarkılara yansımasının duygu takibini yapmak istedim.

HOVARDA VE CESUR KADINLARIZ

İlk albümünüz çıktığında Müzeyyen Senar hayattaydı. Ve sizin için, “Yerimi ancak Şevval doldurabilir” demişti...

İlk albümüm çıktığı dönemde bir gün annem aradı. Ortak dostumuz Feraye Abla annemi aramış. Müzeyyen Hanım’ın beni dinlemekten keyif aldığını, sadece beni dinlediğini ve herkese de albümü hediye ettiğini söylemiş.

Ne hissettiniz duyunca?

Başım döndü. Hemen Bodrum’a ziyaretine gittim. Bana bir hikaye anlattı. Dedi ki: “Senden de ufaktım. Sadi Işılay beni Deniz Kızı Eftalya’ya götürdü ve ‘Bak kızım, bu kadın Türk müziğinde çok önemli bir sanatçıdır. Elini öp, el al’ dedi. Eftalya Hanım hasta yatağında yatıyordu. Hayata bak ki, aradan 70 yıl geçmiş. Bugün ben hasta yatağımda yatıyorum ve sen benim elimi öpmeye geldin. Yolundan ayrılma çok güzel söylüyorsun. Benim gibisin” dedi.

Müzeyyen Senar’ı tek kelimeyle tarif etseniz...

Çok yüksek bir ruh! Annemin deyimiyle onun iltifatına mazhar olmak benim için büyük onur. Ona en benzeyen tarafınız ne?

Kalbinin sesini dinlemesi, hovardalığı, cesareti, duygusu... Bir röportajında diyor ki, “Bazen şarkı söylerken kendi sesime içlenip ağlarım.” Ben de öyleyim. Öyle bir içlenip yutkunurum ki sonunu getiremem bazı şarkıların. Ama hovardalık ve cesarette, onunla yarışamasam da, benzerliğimiz çok. O bir dönem teknede yaşamış, ben de dönem dönem karavanda yaşıyorum. Tabii onun döneminde şarkıcı bir kadın olmanın bedeli çok daha ağır. Olumsuzluklara rağmen, özgür bir kadın olması onun güçlü ve bağımsız bir ruh olduğunu gösteriyor. Öte yandan bir kuş kadar da kırılgan. O şarkılar başka türlü nasıl öyle söylenirdi ki zaten!

SONUNDA AİT OLDUĞUM DİŞİ ENERJİYE YAKLAŞTIM

Yasak Elma’ sezon finaline girdi. Bu kez sizi alışık olmadığımız bir rolde izledik. Ender, hırslı bir kadın. Nasıl bir deneyim oldu?

Oyunculuk bir laboratuvar çalışması gibi. Bir karaktere odaklanmaya başladığın andan itibaren insana dair bir keşif süreci başlıyor. Ben de kabuğumu kırmak, içimde yeni bir yer keşfetmek istedim. Kimse mutlak iyi ya da kötü değil. İyilik ve kötülük potansiyeli herkeste var. Karmaşık varlıklarız. İçimdeki Ender’i keşfetmek istedim. Ama Ender benimle taban tabana zıt biri.

Sizi ilk tanıdığımızda yine çok güzeldiniz ama daha maskülendiniz. Şimdi daha seksi bir Şevval Sam var karşımızda.

Evet, eskiden giyim tarzımdan kendimi ifade etme biçimime kadar her şeyim daha maskülendi. Ama onun bir savunma mekanizması olduğunu, hayat içerisinde güçlenmeye başladıkça, böyle mekanizmalara ihtiyaç duymadığımı gördüm. Maskülen tavrımdan uzaklaşıp ait olduğum dişi enerjiye yaklaştım.