ŞİMDİ ben desem ki…

Kahramanmaraş’ta yeni bir parti kuruldu…

Daha neler diyeceksiniz…

Durup dururken torbadan tavşan mı çıkarıyorsun?

Deyip söyleneceksiniz…

O zaman şöyle anlatayım:

Yıl 2019…

Aylardan Mart…

Yani tam tamına bir sene önce…

Büyük umutlarla getirilen ve Fatih Mehmet Erkoç’u alaşağı etmek adına aday yapılan Hayrettin başkan, sanki kendi partisini kuruyor…

Gelen gideni aratır derler ya…

Şehir kimsenin umurunda değil…

Varsa yoksa kişilerin parti içindeki güç savaşında kendi hâkimiyetini kurmak…

Her neyse…

Biz konumuza dönelim…

Hayrettin Başkan geldi gelmesine de, bir nevi koltuğa oturunca sayesinde başkan olduğu partisini ve liderini unuttu.

Çünkü mensubu olduğu parti bir dava partisidir.

Fakat geldiği günden beri kendisinde dava falan göremedik, görebildiğimiz kadarıyla belediyede kendi arkadaş örgütlenmesi davasını gördük.

Derdi hizmet olmadığını bir yıl içinde anladık…

Zira hizmet olsa görünen köy de bir şeyler görürdük sanırım.

Ha hakkını yemeyelim…

Billboardlarda bol bol ''YOR'' lu kelimeleri görüyoruz…

Mesela…

Tekke de kentsel dönüşüm başlı YOR…

Önsen köprüsü yapılı YOR…

Kalemiz açılı YOR…

Tarihi doku ortaya çıkarılı YOR…

Gibi…

Ankara’dan, Sakarya’dan, Kayseri’den, Konya’dan, Malatya’dan Antep’ten vs her ilden adam koymadı topladı.

Topladı da ne yaptı bir işe mi yaradı?

Biz görmedik.

Kendi dostluk meclisini kurmaktan başka bir şey de işitmedik.

Türkiye’nin her yerinden ışık hızıyla adamları topladı ve memleket çocuklarının hiç birinin gözünün yaşına bakmadan istifa dilekçelerini aldı.

Bizim saf temiz çocuklar da iktidara sadakat anlayışı ile istifa dilekçelerini verdiler.

Ve birden tamamı işleme konuldu.

Maraş’ı bilmez, tanımaz adamların insafına kalakaldık.

Bir kaç Ankara’dan gelen Maraş’lı olsa da kadroda, onlar da kendi zihniyetinden insanlar.

Koltuğa oturanlar, kalkıp şu ahalinin bir derdi var mı? Neler eksik? Ne yapılması gerekiyor? İlçeler de durum nasıl? Gidip görme zahmetinden çok, kervan hanlar da misafir ağırlamaktan başka bir yerde göremiyoruz…

*

Bu Maraş ve Maraşlı sevgisinden nasibini alamamış ekibin durumunu görünce aklıma şu yaşanmış hikâye geldi.

Aydın’ın Menderes Havzası’ndaki köylerde yaşayan eskiler, leyleklerle kartalların savaşına dair hikâyeler anlatır. Dinleyende ''Hadi canım sen de'' mukabilinde tepkilere yol açsa da hiç de yabana atılır rivayetler değildir bunlar. Hatta zamanın gerek mahallî, gerek ulusal gazetelerinin manşetlerinde yer almıştır.

Yıl 1934 Haziran ayı...

Leylek yavruları yumurtadan çıkalı henüz bir ay olmuştu.

İrileşmişlerdi ama hala uçamıyorlardı. Yuvada anne ve babanın getirdiği yiyeceklerle beslenmek zorundaydılar.

Marmara’da sıcak bir ikindi vaktiydi...

Uludağ zirvelerinden inen 6 kartal, Bursa Orhangazi'de bir leylek yuvasına saldırdı. Anne ve baba leylekleri öldürüp, 4 yavruyu kaçırdılar.

Aradan bir kaç gün geçti...

Yine bir grup kartal, yine Orhangazi'de başka bir leylek yuvasına saldırdı.

Ancak bu kez yuva boştu.

Nasıl haberleştiler ise, leylekler yavrularını güvenli bir yere gizlemişti.

Sonra her yerden haberler gelmeye başladı.

Kartallar gruplar halinde leylek yuvalarına saldırıyordu.

Bir kaç gün sonra ülkenin dört bir yanından Bursa, Aydın ve Trakya'ya yüzlerce leylek akın etti.

Aynı şekilde kartallar da toplanıyordu. İnsanlar çevrelerinde leylek ve kartal sayısının olağanüstü arttığının farkındaydı.

Gökyüzünde bir hareketlenme vardı.

Bir şeyler oluyordu.

Bu kuşlar neden toplanıyordu?

Bu neyin habercisiydi?

Leyleklerin ve kartalların toplanması iki ay sürdü.

Aylardan Ağustos...

Ve Aydın'da Menderes deltasında inanılmaz bir savaş başladı.

Havada amansız bir mücadele vardı.

Bir tarafta leylekler, diğer tarafta kartallar.

Halk, başı yukarıda bu savaşı izliyordu.

Kartallar güçlü pençeleriyle, leylekler de uzun gagalarıyla savaşıyordu. İnsanların gönlü leyleklerden yanaydı.

Köylüler yaralanıp yere inen leylekleri tedavi etmeye çalışıyorlardı.

Nineler yaralı leyleklerin başında dua ediyordu.

Hatta Kızılay'ı göreve çağıranlar bile oluyordu.

Kimileri ağaçlara tırmanıyor, yuvalardaki yavru leyleklere yiyecek ulaştırıyordu.

Ülkenin genelkurmay başkanı Mareşal Fevzi Çakmak'ın bu savaşa müdahale etmesini isteyenler bile vardı.

Günler geçiyor, savaş sürüyordu.

İki taraf da kayıplar veriyordu.

Daha da ilginci hem leyleklere, hem de kartallara ülkenin değişik yerlerinden sürüler halinde takviye geliyordu.

Herkes birbirine soruyordu; bu savaşı kim kazanacak?

Kartallar güçlüydü ama leylekler sayıca üstündü.

Üstelik daha organize idiler. Genç leylekler kartalları yoruyor, tecrübeli yaşlılar ise yorulan kartala öldürücü gagayı vuruyordu.

Ayrıca insanların yardımı nedeniyle leylekler yerleşim birimlerine yakın bölgelerde savaşıyordu.

Kartalların savaşı ormanlık, dağlık alanlara çekmesine izin vermiyorlardı.

Her yerden ölü ve yaralı haberleri geliyordu.

Sayıları yüzlerle ifade ediliyordu.

Neyse ki günler sonra savaş bitti.

Kazanan sayıca üstün olan leyleklerdi.

Kartallar bölgeyi terk etmek zorunda kalmıştı…

Bu bir kurgu değil.

Bir öykü de değil.

Zaytung haberi hiç değil.

Gerçek ve yaşanmış bir olay...

1934 yılında yüzlerce insanın izlediği ve Cumhuriyet dâhil pek çok gazeteye konu olmuş bir savaş bu.

Hatta o günlerde Türkiye'de bulunan New York Times gazetesinin muhabirinin Amerika'ya bu haberi geçtiği söylenir.

Derler ki; leyleklerin ve kartalların savaşı bir kaç yıl sonra Kara Harp Okulu'nda havacılık dersinde işlendi. İki tarafın savaş taktikleri öğrencilere anlatıldı...

*

İşte böyle efendim.

Hikâyenin içeriğine gelirsek;

Yıllar önce yaşanan bu leylek ve kartal savaşı tarihi bir gerçeği hatırlatıyor bize...

Bugün şehrimiz, benzer şekilde Leylekler ve Kartallar gibi ayrışmış, öldürmese bile, bölünmüş durumda düşmanlaştırılmış, insanlarımız fırsat buldukça birbirlerinin kuyusunu kazar durumdadır.

Peki, leylekler ve kartalların arasındaki savaşın bizlere verdiği ders neydi?

''Birleşenler kazanır.''

Hadi o zaman; Bazı gazeteci arkadaşlarımızın söylediği gibi siyasi görüş gözetmeden top yekûn birleşelim.

Ne için mi?

Şehrimiz, çocuklarımız ve geleceğimiz için!..

Biz KAHRAMANMARAŞLILAR olarak, sivil toplum kuruluşları, gazeteciler ve toplumun her kesimi ile bu işe dur demeliyiz.

Ve diyorum ki:

Leylekleri kartallara karşı koruyalım.

Ve Memleketimize sahip çıkalım.
 

***
 

DİPNOT: Teras lokantasında yaşanan acı tabloyu yarın canlı yayında açık masa programında konuşacağız… Sakın kaçırmayın.