Geçtiğimiz aylarda kurulan Kahramanmaraş Edebiyat-Sanat Derneği (MES-DER) ilk toplantısını kent merkezinde bulunan Kıraathanede yaptı. Dernek Başkanı Hacı Ali Özturan’ın derneğin misyon ve vizyonlarını anlattığı sunumun arkasından, kısa ve uzun vadede yapılması yapılacak faaliyetler dinleyicilere aktarıldı. Yoğun katılımın sağlandığı toplantıda, herkes görüşlerini aktararak düşüncelerini söyledi. Bu vesileyle hayırlara vesile olsun diyoruz.

Bu arada her ayın ikinci cumartesi günü ‘alan uzmanı’ tarafından kültüre-sanata-edebiyata-eğitime- bakan konuların konuşulacağı toplantıların yapılacağını söyleyen Hacı Ali Özturan, diğer faaliyetlerin paylaşımını da dinleyicilerle paylaştı. Son olarak derneğin manifestosunu okuyan Başkan, toplantının hayırlara vesile olmasını diledi.

Derneğin manifestosu şöyle;

Değerli arkadaşlar;

29 Mayıs 2019 tarihinde kurulan derneğimizin adı, Kahramanmaraş Edebiyat-Sanat Derneği’dir. Kısaltılmışı MESDER’dir. Şu sıralarda, Necip Fazıl Kültür Sitesinin tam batısında, Onikişubat Belediyesi’nin derneğimize tahsis ettiği, kullanılmayan muhtarlık binasında faaliyetlerimizi sürdürmekteyiz.

Derneğimizin amacı konusunda kısaca şunları söyleyebilirim:

Kıvanç duyarak diyebilirim ki Kahramanmaraş şiirin ve edebiyatın başkentidir. Bu konuda Kahramanmaraş iyi bir ivme kazanmış bulunmaktadır. Bunun bilincine olduğumuzu da görüyorum. Yüzyıllar boyunca önemli şairler ve yazarlar çıkaran şehrimiz bugün de bu özelliğini gayretle ve özveriyle taşımaya çalışmaktadır. Şiir, öykü, deneme, roman, tiyatro, araştırma ve inceleme konularında, yerelde ve yurt genelinde seslerini duyuran, eserler veren, dergilerde şiir ve yazılarını izlediğimiz ve de kıvanç duyduğumuz arkadaşlarımız bulunmaktadır. Bu böyle gideceğe benziyor. Dileğimiz de odur.

Tereddüt ve sıkıntı şurada: Acaba Kahramanmaraş’taki yazın insanları kervanına, bizden sonra genç isimler katılacak mı, katılmayacak mı? Katılacaksalar yeterli olacak mı? Yoksa zamanın birinde bir kesinti yaşayacak mıyız? Duymuşsunuzdur, Büyükşehir Belediyemiz, Üniversitemizle birlikte, Kahramanmaraş’ın edebiyat kenti olarak tescil olunması için UNESCO’ya başvuruda bulundu. Bunu çok önemsiyoruz. Kentimiz adına onlara teşekkür borçluyuz. Unesco tarafından dünya genelinde Edebiyat Şehri ilan edilen, aralarında Dublin gibi James Joyce’ların, Virginia Woolf’ların doğup büyüdükleri yer olan 29 kent var. Bunlara Kahramanmaraş’ın da ilave edilmesi elbette çok iyi olacaktır. Kahramanmaraş’ı marka yapacak özelliklerin en önde geleni budur. Ama hem kamunun, hem de bizlerin çok çalışmamız gerektiğini burada ifade etmek istiyorum. Büyükşehir Belediyemize, Üniversitemize ve bizlere çok büyük görevler düşüyor. Unesco nezdinde Kahramanmaraş’ı Edebiyat Şehri ilan ettirmek, aslanın midesinden ekmek almaya benzer. Asla kolay olmayacaktır. Bana göre bu iş olur, ama çok çalışmalıyız. Maraş’ın yazın tarihinde önemli eserlere imza atacak yazarları yetiştirmemiz, yetişmelerine yardımcı olmamız lâzım. Başka bir deyişle: Maraş’ta yazarlığın sürdürülebilir olmasını sağlamaya çalışmalıyız.

Gelmek istediğim nokta tam da budur: Genç kalemlere el uzatmalıyız. Onları elimizden geldiği kadarıyla yönlendirmeliyiz. Onların yazarlık yollarını kısaltmalıyız. Aramızda, elinden tutulan yazar yok gibidir. Geldiğimiz noktaya dişimizle, tırnağımızla geldik. Gençler böyle olmasın, bizim gibi zorlanmasınlar. Onlara yardımı, geleceğimiz için borç bilmeliyiz. Derneğimizin kuruluş amacı da budur.

Biz tek dernek değiliz. Bizim gibi, konu benzerliği olan, neredeyse aynı davaya hizmet eden birkaç dernek daha var. Ve bunlar dişe dokunur iş yapmış, yapmaya da devam eden dernekler. Hepimiz birden omuz verirsek genç kuşaklara şairliği, yazarlığı sevdirebilir, onları yazın insanı olmaya yönlendirebiliriz diye düşünüyorum. Bu dediklerim dilde kolaydır ama eylemde zordur, bunun da bilincindeyiz. Kolayı herkes yapar. Bizler de, diğer arkadaşlarımız gibi zoru başarmaya çalışacağız.

Unesco’nun araştıracağı tahmin olunan konulardan biri de sanırım dergilerdir. Bilindiği gibi, şu anda Kahramanmaraş’ta Alkış, Vesselam, Usare ve Güzlek adında dört tane edebiyat dergisi çıkmaktadır. Bu dergiler 81 ilin neredeyse üçte ikisine ulaşmaktadır. Sanal ortamda Mevsimler dergisi de okuyucusuna ulaşmaktadır. Ve bunların seviyesi ulusal olmayı hak edecek kadar yüksektir. Hem bu dernekler hem de bu dergiler bizim zenginliğimizdir, kıvanç kaynağımızdır. Başvurumuzu değerlendirmek için yarın UNESCO geldiğinde bizlerle görüşecek, dergilerimizi inceleyecek, yazdıklarımızı araştıracak, bizden öncekileri soruşturacaklardır. Ve elbette Kahramanmaraş’taki yazarlığın sürdürülebilir olup olmadığını etüt edeceklerdir. Davamız için, edebiyat şehri Kahramanmaraş için buna da hazırlıklı olmalıyız.

Her ayın ilk Cumartesi saat 14.00’te Kıraathanede Alkış grubunun toplantısı yapılmaktadır. İkinci cumartesiye de biz talip olduk. Dileriz ki üçüncü, dördüncü cumartesiler de dolsun. Bunlar, hem Kahramanmaraş’ın hem de Türkiye’mizin zenginliğidir. Aramızda ayrılık gayrılık değil, tam tersine dayanışma olmalıdır. Birbirimizin dernek anlayışına, edebiyat ve sanat anlayışına, üslubuna, tarzına hazımkâr ve saygılı olmalıyız. Hece de yazsa, serbest de yazsa bizim şairimizdir. Divan edebiyatı tarzı da yazsa, postmodern de yazsa bizim zenginliğimizdir. İnsanları küçültmek bize bir şey kazandırmaz. Bizler yazdıklarımızla şairlik ya da yazarlık yolunda aldığımız mesafeyi gösteririz.

“MESDER Günleri” adını vereceğimiz bu toplantılarda her ay bir arkadaşımız hazırlanacak, bir konuyu bize enine boyuna sunacak, bizleri birer kitap okumuş gibi bilgilendirecektir. Bir saatlik bir sunum, ardından da bir saatlik soru cevap bölümü olacaktır.

Değerli arkadaşlar; teşrifleriniz için şükranlarımı arz etmeden önce Azerbaycan’ın vatan şairlerinden Bahtiyar VAHAPZADE’den kısaca söz etmek istiyorum. Bolşeviklerin Azerbaycan ve Kafkaslarda hâkimiyet kurmaya başladığı 1925 yılında dünyaya gelmiştir. Babasının adı

Mahmut’tur. Babası Mahmut Efendi, Şekili bir molladır. Annesi Gülzar Hanım ise eğitim görmemiş bir ev kadınıdır. Bir hatırasında annesi hakkında şunları söyler: "Gülzar annem benim terbiyeme ve eğitimime çok dikkat etmiş, yüksek eğitim almam ve hayatta başarılı olabilmem için kendini çıra gibi yakmıştır. Çocuğunu sevmeyen, onun yolunda her türlü zorluklara katlanmayan anne bulmak çok zordur.” O büyük insan, o evrensel şair, annesinin şahsında bütün anneleri şöyle anlatıyor:

MENİM ANAM

Savadsızdır

Adını da yaza bilmir

Menim anam...

Ancak mene

Say öğredib

Ay öğredib

İl öğredib

En vacibi dil öğredib

Menim anam.

Bu dil ile tanımışam

Hem sevinci

Hem de gamı

Bu dil ile yaratmışam

Her şiirimi

Her nağmemi,

Yoh men heçem

Men yalanam

Kitap kitap sözlerimin

Müellifi menim anam

Bahtiyar VAHAPZADE

Ali Akbaş da; yaprak gibi solmuş, yanakları kırışmış, buruşmuş, gözünün feri sönmüş; bilirsiniz, yazmasının etrafına sarık gibi bir yazma daha bağlamış, fistanının kuşağına cümle kapısının anahtarını asmış, bağrına bastığı taşlar, acılar ömür boyu yoldaşı olmuş ninelerimizi anlatıyor. Diyor ki:

NİNEME NİNNİ

Dolunayı saran bulut

Başında yaşmak ninemin

Bebelere tek dileğim

Yaşını aşmak ninemin

Ninem güzel, suç aynada

Ninem gibi yok dünyada

Yüzünün rengi ayvada

Kokusu leylak ninemim

Seferberliğin Suna’sı

Solmuş saçının kınası

Ninem üç şehit anası

Gözleri ıslak ninemin

Kim dayanır, o dayanmış

Bağrına taş basıp yanmış

Gene Yemen’i mi anmış

Gözleri ıslak ninemin

Ocakta kaynar ıhlamur

Elleri mayalı hamur

Bir deli poyraz savurur

Dökülen yaprak ninemin

Seccadesi çiçek çiçek

Ninem cici, ninem gökçek

Göçmen kuşlarla göçecek

Mekânı uçmak ninemin

Masal anlat bana, masal

Hey dili şeker, dili bal

Su alıyor artık sandal

Yolu “Emr-i Hak” ninemin

Ali AKBAŞ