Onikişubat İlçe Müftüsü Abdullah Demir, " İnsanlığı kurtaracak bir el lazımdı. Işığa hâmile kapkaranlık bir dünya. Bütün bir beşeriyet canı dudağında onu bekliyor" dedi.

 

Müftü Demir, yayımladığı kandil mesajında şunları söyledi:

 

"Tüm Müslümanların sevgisini kalplerinde hissedeceği iki cihan serveri, âlemlere rahmet Hz. Muhammed SAV’in dünyayı teşriflerinin yıl dönümü olan mevlid kandilini 02 Ocak 2015 Cuma gününü Cumartesiye bağlayan gece, idrak edeceğiz İnşallah. 

 

Ayrıca O'nun veladet gecesiyle kalpleri fethettiği Mekke fethi yıldönümünün bu yıl peşi peşine rastlaması ayrı bir güzellik, ayrı bir fırsat olsa gerekir.

 

İnsanlık âlemi Haktan gelen ilahi sese kulak verdiği zaman, ancak mutlu olabilmiş, kulak vermediği zamanlarda ise karanlığa gömülmüş zulmet ve vahşilikten kurtulamamış, zaman gelmiş ki birbirini yer duruma gelmiştir.

 

Onun gelişinden önceki dünyaya bir göz atacak olursak, Hz. İsa AS. dan sonra insanlık cahiliye devri dediğimiz bir çağda, ilahi davetten uzaklaşmış, gayesinden habersiz, insanlık vasfını kaybetmiş, zulüm ve  vahşet son noktasına ulaşmıştı. İnanç yönünden bir çöküntü.

 

Şöyle ki, Elleriyle yaptıkları putlara veya aleladi şeylere tapıyorlardı. İçlerindeki inanç boşluğunu doldurabilecek bir şeyler arıyorlardı... Sosyal yönden bir zulüm hâkim olmuştu. Adalet mefhumu sadece dillerde kalmış, siyasi ve ekonomik gücü olan, zayıfı eziyor, merhamet duyguları pörsümüş, saygı sevgi bağları kopmuş, işkence ve zulmün önü alınamıyor, zayıflar yaşamak için zalimlere boyun eğmek zorunda kalıyordu. İstiklal şairimiz

 

M.Akif'in tabiriyle; "Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta / Dişsiz miydi bir insan, onu kardeşleri yerdi."

  

Ahlaki yönden insanlık tükenme noktasına gelmişti. İçki küplerle içiliyor, zina fuhuş normal hale gelmiş, Toplumun kutsal varlığı olan kadının durumu da içler acısıydı. Kadın sadece erkek çocuğu için alınır, istendiğinde satılabilir, bir kadın aynı anda birkaç koca ile evlenebilir, iki erkek karılarını karşılıklı değiştirebilir duruma gelmişti.

 

Doğan çocuk kız ise, şu üç işlemden brine tabi tutulurdu. Ya hemen diri diri toprağa gömülür veya 7,8 yaşında kuyuya atılarak öldürülür, ya da eski elbiseler giydirilerek çölde deve çobanlığı yaptırılırdı. Bu ahlaki ve sosyal çöküntü dünyanın her tarafında aynı idi.

 

İnsanlığı kurtaracak bir el lazımdı. Işığa hâmile kapkaranlık bir dünya. Bütün bir beşeriyet canı dudağında onu bekliyor.

 

Herkesin umudu O gelecek sevgilide idi. Yetim onu bekliyor, hakları çiğnenen kadın onu bekliyor, Zalimin çizmesi altında ezilen zavallı savunmasız insanlar onu bekliyordu.

 

Karanlık ruhları aydınlatacak ve zulmet bulutlarını dağıtacak, kanayan yaralara melhem olacak, insanlığı bunalımdan kurtaracak bir nur lazımdı.

 

İşte bu nur; 14 asır evvel 571 yılının 20 Nisan Pazartesi sabahı tan yeri ağarırken doğan Hz. Muhammed s.a.v. idi.

 

Böyle bir gecenin sabahında güneş ufuktan doğmadan insanlığın hayat ufkunda ilâhi bir güneş doğuyordu. Öyle bir güneş ki sadece dışarıyı değil O karamış kalpleri, paslanmış vicdanları aydınlatan bir güneş.

 

Ama Onu hissetmeyecek kör gözler bedbaht gönüller, münkir ruhlar, Uhutta ona saldırıp dişini şehid edecek zalimler vardı. Taif seferinde ayaklarını kan revan içerisinde bırakacak haydutlar vardı. Bunun yanında bastığı toprakları gözüne sürme diye çekecek, onu kendi canından fazla sevecek, canını onun yolunda seve seve feda edebilecekler fedailer de vardı.

 

Sancağına sadakat göstererek iki kolu kesildiğinde Rasulullah'ın sancağına bedeniyle sarılacak olan Cafer-i Tayyar lar, Nesibeler, Sümeyralar da vardı. Uhutta önüne kalkan olacak cengâverler de vardı. İşte Bu Kâinatın bir daha emsalini gösteremeyeceği, Dünya ve Âhiret’in şeref misafiri Muhammed Mustafa idi.

 

İşte bu karanlık ve zulmet içerisindeki insanlığın kurtuluşu için bir ışık, bir nur lazımdı. İşte bu nur; 571 yılının 20 Nisan Pazartesi sabahı tan yeri ağarırken doğuyordu.  14 asır evvel böyle bir gecenin sabahında güneş ufuktan doğmadan insanlığın hayat ufkunda ilâhi bir nur doğmuş oluyordu.  Süleymen Çelebinin ifadesiyle "Yaratılmış cümle oldu şâdumân, Gam gidüp âlem yeniden buldu can.

 

Cümle zerrât-ı cihan îdüp sadâ, Ya Muhammed dediler ki merhaba."

 

İnsanlık kurtuluşa, özgürlüğe, mutluluğa merhaba diyordu.

 

Rabbisinden aldığı "OKU" emriyle cehaletin belini kıran, tapınılması gerekenin, sadece Allah olduğunu ilan ediyor ve: 

 

-"Birbirinizi sevmedikçe tam bir iman sahibi olamazsınız" emriyle sevgiyi, barışı, kardeşliği,

 

-"Komşusu açken kendisi tok yatan bizden değildir"

 

-"Kişi kendisi için istediğini din kardeşi içinde istedikçe gerçek mü'min olamaz"

 

-"Bir kimse de dokuz tane kötülük, bir tanede iyilik olsa, onu iyi tarafıyla seviniz" gibi emirleriyle gerçek medeniyeti sosyal adaleti getiriyordu.

 

-"Cennet anaların ayağı altındadır"

 

-" Kadın erkeğin elbisesi ve tamamlayıcısıdır"

 

-"En hayırlınız, hanımlarına karşı hayırlı olandır" prensipleriyle kadına gerçek değerini veriyordu.

Onun teşriflerinin yıldönümünü idrak etmek suretiyle ona olan bağlılığımızı göstermek, onu seven biri olmak, Ona ümmet olabilmek bir mü’minin ideali olmalıdır.  

 

Ne mutlu onu seven gönüllere, ne mutlu ona hayran olan ruhlara.

 

Merhum Ali Ulvi Kurucunun ifadesiyle "Rûhum sana âşık, sana hayrandır Efendim, /Bir ben değil, âlem sana kurbandır Efendim." diyebilmek ve onun sevgisini iliklerimizde hissetmek büyük en büyük bahtiyarlık olsa gerek. Onun bağında yetişen, bir gül asla solmaz, onun saadet çeşmesinden sulanan ebedi susamayacaktır. Onu anmak, onu anlamak, onu yaşamak her iki dünya için saadetlerin en büyüğü, Ona ümmet olmak şereflerin en yücesidir.

 

Bu doğum yıldönümünün tüm İslam Âlemine hayır ve saadet getirmesi temennisiyle, ayrıca ömürden geçen bir yılın da muhasebesini yapacağımız, nasip ise şayet geçireceğimiz bir yılında palanlarını yapacağımız yeni yılda Hakkın rızansa uygun yaşama, insanlığa faydalı olma temennisiyle Büyük fetih (Mekke) gününüzü ve kandilinizi tebrik ederim."