Sert yazıları ile sık sık gündeme gelen Mehmet Fiskeci, " Temsilen 23 Nisan'da başkan olsam, ne yapardım?" başlıklı yazısında; "Farz edin ki çocuğum, 9-10 yaşlarında. Memleketten bihaberim. Kim kimdir, kim ne yapar, kimin hangi sorumlulukları var, kim sorumlu, kim sorumsuz, bilgim yok. Küçük bir çocuk işte. Hani şu her 23 Nisan bayramında valilerin, belediye başkanların koltuklarına oturttukları, zili çalıp, telefon açıp özel kalem müdürlerine çaycılara talimat veren minik, ama zeki yavrular... Tutun ki onlardan biriyim, beni temsilen belediye başkanı yaptınız!" diyen Fiskeci'nin bu yazısında sertlikten çok hem mizahi hem siyasilere bir nevi yol gösterme anlamındaki yazısındaki ince mesajlar verdiği dikkat çekiyor.

 

İŞTE MEHMET FİSKECİ'NİN BUGÜNKÜ YAZISI:

 

Farz edin ki çocuğum, 9-10 yaşlarında. Memleketten bihaberim. Kim kimdir, kim ne yapar, kimin hangi sorumlulukları var, kim sorumlu, kim sorumsuz, bilgim yok.

 

Küçük bir çocuk işte. Hani şu her 23 nisan bayramında valilerin, belediye başkanların koltuklarına oturttukları, zili çalıp, telefon açıp özel kalem müdürlerine çaycılara talimat veren minik, ama zeki yavrular... Tutun ki onlardan biriyim, beni temsilen belediye başkanı yaptınız. (Sayın Fatih Erkoç Başkan kusura bakma, geçici olarak dedik bilemedin yarım saatliğine yani)

 

Cumhurbaşkanı veya başbakan demiyorum, görüyorsunuz ne kadar da aza kanaat eden biriyim!

 

(Valim demiyorum, adamcağız daha yeni geldi. Üstelik de Muğla'da aynı zamanda birlikte de bulunduk, bir de tuz-ekmeğimiz var ayrıca. Koltuğunda gözüm yok sayın valim, müsterih olunuz!)

 

Neyse, konuyu sulandırmadan esas meseleye gelelim. Yani zurnanın zırt dediği yere...

 

Çağırırım özel kalem müdürünü, belediyede ne kadar üst düzey amir varsa toplarım, alırım karşıma, ne yaptıklarına, sorumluluklarına bakmadan, aldırmadan ilk talimatımı veririm; "Ne yapın, ne  edin, Büyükşehir Belediyesporu gurubunda şampiyon yapın, 2 lige çıksın!"

 

Rıdvan Hoca Yeraltı Çarşısının batısına düşen, köprülü kavşak çalışmalarını bile sıkıntıya sokan ev ve işyerlerinin bulunduğu ada'yı, meclis kararı bile almadan tarumar ederim.

 

Sadece burası olsa yine iyi, Arasa Camii üstünde çirkin bir ada daha var. Milletvekili adaylarının pankartlarını asmaktan ve görüntü kirliliği yaratmaktan başka bir halta yaramayan o iğreti yerleri, o göze hoş gelmeyen adayı dozere çıkar, kendim yıkarım.

 

Hızımı alamadım ya, Şazibey Camiinden aşağı iner, eski Andırın Garajı diye bilinen, fidanlık olarak da tutulan, ancak yolu tıkayan, yola adeta sarkan, tecavüz eden o bölümü istimlâk eder, en az 10 metre içeri çeker, yolu rahatlatırım.

 

Çok sevdiğim başarılı bulduğum belediye başkanı, yarım saatliğine meslektaşım Hanefi Mahçiçek yapamadı ama (hatırlarsa, 1999 mahalli seçimlerinde belediye başkanı olduğunda, kale'den şelale ile su akıtacaktı) şehrin güneyine bakan cepheden şelale yaparım.

 

Ilıca tarihi, sağlık ve turizm merkezi. İlçe olması için acilen meclis kararı çıkartır, gerekli yasal işlemleri başlatırım. Kaymakam olarak da sevgili dostum Cuma Karalar'ı atarım! Böğürtlenlerin hatırına...

 

Vaktim kısıtlı, biliyorum da yapacağım daha çok işim var, imar konusunda uzman olan, neredeyse bu meselede kitap yazabilecek hale gelen, imar sorunlarıyla cebelleşen Mustafa Karaaslan'ı imar müdürü yaparım. (Sayın Melike Özdemir, kusura bakma, mesela dedik)

 

Yerel yöneticiler, basın ile pek diyalog kuramıyorlar. Sevgili kardeşim, can dostum Mehmet Beşen bu meselede mahir. Oysa basın güçlü bir ayak. Yaşanabilir kentler için elzem. Mehmet Beşen'i basından sorumlu daire başkanı, temiz yüzü, gülümseyen siması, dürüstlüğüne kefil olduğum adam gibi adam Cüneyt Doğan'ı da mali İşlerden sorumlu daire başkanlığına getiririm.

 

Eyvah!

 

Daha yapacak çok icraatım, verecek çok talimatım varken, süre doluş olmalı ki, Sayın Fatih Erkoç Başkan dürtüyor, "Vakit geldi, kalk koltuktan, babanın malı gibi çöreklendin kaldın!" diye fısıldıyor!

 

Hevesim kursağımda kaldı, ne güzel idare ediyordum memleketi.

 

Beni çok ararsınız da elinize geçmem! Engin tecrübelerimden ve bilgi-donanımdan yararlanacakken, süre doldu, yapacak birşey yok!

 

Gelecek sene de o koltuğa zor oturtturursunuz beni!