Merhaba sevgili okurlar, sevgili dostlar.

 

Kağıt ortamında Mektup yazanın pek kalmadığı bir dönemdeyiz. Mektuplarda elektronik oldu artık e-posta ile gidiyor.

 

Mektuplar yazılmış, haberler gelmiş. Gelen haberler bir iyi bir kötü, dostlar ne âlemde tek tek anlatılmış. Kim ne yapmış ne eylemiş bildirilmiş. Dostozan yıllarca gurbette hem okuyup, hem çalışıp memleket hasretini şiirsel olarak yazdığı mektuplar ile ifade etmiş, aldığı haberleri kendi şeklince şiire döndürmüş ve Mektup-6 ortaya çıkmış.

 

İnsanlar yanında olan sevdiklerinin kıymetini maalesef bilemiyor. Anamız, babamız, bacılarımız, kardeşlerimiz, dostlarımız, akrabalarımız ve daha çevremizde ne kadar sevdiğimizi bile bilemediğimiz bir sürü insan. Hatta ve hatta hayvanlar ve cansız varlıklar. İnsanlar değer verip sahiplendiği nesneleri yok olduğu zaman daha çok anıyor nedense. Hal bu ki yok olmadan önce sevgimizi göstersek, dile getirsek. Mutluluğu, sevgiyi paylaştıkça güzelleşiyor insan. Yaratılanı sevdik yaratandan ötürü misali, sevgimizi çevremizdekiler yok olmadan önce paylaşalım. Yaşadığımız dünyanın daha güzel ve anlamlı olması için gerekli sevgi. Karşılıksız, gönülden, güler yüzle, güler dille verelim sevgimizi çevremize. 

 

Dostozan da özlemlerini, sevdiklerini yazıya dökmüş, aklına gelenleri bir bir sormuş, aklında kalan özellikleri belirterek şiirlerini oluşturmuş. Maraş’a mektuplarının, Mektup başlığı altında sonuncusu olan Mektup-6 yı yazmış. Siz dostların beğenisine sunuyorum…

 

MEKTUP - 6

 

Aylar, yıllar geçti haber yok neden?

Hasretin bitti mi yoksa Maraş'a?

Bağda asma budar şu anda edem,

Darhanın ucunu vurarak taşa.

 

İki tatlı sözle sarhoş olurdun.

Eş ve akrabanı sever korurdun.

Apış'ın oğlunu sorar dururdun.

Selam sabah yok mu dost, arkadaşa?

 

Gene de ben sana bir bir sayayım,

Irahmetlik oldu geçen gün dayım.

Durmuş emmi der ki "ben de kocayım."

Ecel bakar mı ki halbuki yaşa?

 

Fedai'nin oğlu Libya'ya gitti.

Bir sene içinde tükendi bitti.

"Tekrar gitmem" diye yeminler etti.

Ekmek için neler geliyor başa.

 

Oduncu Yaşar'sa kurumuş göçmüş.

Saçları ağarmış, avurdu çökmüş.

Şapkasını yine bir yana bükmüş.

Durnası değerdi adeta kaşa.

 

Poşoglu'nun bir tarafı tutmuyor.

Belki haftalardır lokma yutmuyor.

Azrail'se baş ucundan kalkmıyor.

Bu hayat değer mi bunca uğraşa.

 

Berber Mevlüt berberliği bıraktı.

Neşter, hacamata elini attı.

Diş doktoru oldu, köklü dağıttı.

Başlamıyor reçetesiz tıraşa.

 

Memidik'le Zeki emekli oldu.

Tin İrbaham kalktı, bir parti kurdu.

Bilirsin azıcık solda dururdu.

Çıkar diye korkar adı yoldaşa.

 

Ördek Durdu sakalını uzattı.

Demirci düvenin çoktan kapattı.

Bir elinde tesbih, yan geldi yattı.

Huu çekermiş derler, gelince cuşa.

 

Helimoğlu Mehmet hep seni sorar.

Bildiğince, hala nazik ve kibar,

Nerde görse durur, önüme çıkar.

Selam yaz der benden, bizim gardaşa.

 

Gardaşın Köroğlu ihtiyar oldu.

Gavgacıydı ama hakkı korurdu.

Cubbal gibi kaldı, bitti yoruldu.

Artık nefsi ile girdi savaşa

 

Yiğenin Çiloğlan, artık içmiyor.

Meyhane önünden bile geçmiyor.

Püsük gibi oldu ağzın açmıyor.

Ne ayığa benzer ne de sarhoşa.

 

Yetmez mi gardaşım daha ne yazam.

Yazgı böyle imiş, ben nasıl bozam.

Gusur eylediyse, affet Dostozan,

Bağışla, çabası gitmesin boşa.

 

DOSTOZAN-M.Hanifi SARIYILDIZ/1967-ANKARA

 

Bir dahaki yazıda buluşmak ümidiyle dostça kalın.