Psikiyatri Uzmanı Doktor Öğretim Üyesi Murat Altın, kısa bir zaman öncesine kadar tüm yaşantının normal olduğunu ancak şu an insanların evlerinin yanındaki parka, deniz kenarındaki bir yürüyüşe bile özlem duyduğunu ifade etti. Dr. Öğr. Üyesi Altın, “Özellikle sosyal medyada dolaşan komplo teorileri ve felaket senaryoları, kişilerin Covid-19’la ilgili kaygılarını daha da artırmanın yanı sıra, her şeyin daha da kötü olacağı ve bir daha hiç düzelmeyeceğine dair bir inancın gelişmesine yol açtı. Bu da kişilerin resmi kurum ve kuruşlara, sağlık çalışanlarının önerilerine olan inançlarında azalmaya yol açarak bir ümitsizlik ortamına zemin hazırladı. Böylece milyonlarca kişide depresif semptomların ortaya çıkmasına neden oldu” diye konuştu.  

İKİ BÜYÜK BELİRSİZLİK KAYGIYI ARTIRDI

İnsanoğlunun en büyük yeteneklerinden birinin uyum olduğunun altını çizen İstinye Üniversite Hastanesi Medical Park Gaziosmanpaşa’dan Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Murat Altın, “Belirsizlik ortamı, son günlerde birçok insanın anksiyete (yoğun kaygı ve endişe hali) ile psikolojik destek aramasına neden oldu” dedi.

Altın, sözlerine şöyle devam etti:

“İnsan yaşadığı çevresel koşullara kendisine bahşedilen zekâsını kullanarak ürettikleri çözümler ile uyum sağlar. Tehlikeleri bertaraf eder. Kutuplarda veya çöl gibi zorlu şartlarda geliştirdiği imkânlar sayesinde yaşayabilir. Beynimiz gördüğümüz bir tehlikeye karşı hızlıca devreye girerek bu duruma karşı çözümler üretmeye göre yaratılmıştır. Ama ya tehdit gözle görünmezse? İşte insanları en çok zorlayan durum bu görünmez tehlike oldu. Kafamızda ‘Önlem alıyorum ama neye karşı? Tehdit bana yakın mı, uzak mı’ gibi sorular oluştu. En başından beri Sağlık Bakanlığımız başta olmak üzere tüm bilim otoriteleri ‘sosyal mesafe’ye dikkat çekti. Çünkü tehdit en yakınımızda da olabilirdi. Gözle görünmüyordu. Ama bu durum insanoğlunun alışıla gelmiş stratejisi olan ‘görülene önlem almaya’ tersti. İnsanlar önlemler alarak kendilerini ellerinden geldiğince izole ettiler. Hijyen kurallarına uydular. Ama bu kez de başka bir soru gündemlerine geldi: Bu iş ne kadar sürecek? Her şey ne zaman normale dönecek? 1 ay mı, yoksa 1 yıl mı sürecek? Gözle görülemeyen bir tehdit var ama bu tehdidin ne kadar süreceği belli değil. İşte bu iki büyük belirsizlik, insanlar için giderek zorlayıcı olmaya başladı. İşte bu belirsizlik ortamı, son günlerde birçok insanın anksiyete (yoğun kaygı ve endişe hali) ile psikolojik destek aramasına neden oldu.”

‘PANİK ATAĞI OLAN KORONA BULAŞTI SANIYOR’

Her an görünmeyen bir tehditle yaşamanın sadece yaşlıları değil, tüm toplumu derinden etkilediğini söyleyen Altın, insanların kaygılarının ‘Ya en yakınım da virüse yakalanırsa’ korkusuyla önemli ölçüde arttığını belirtti.

Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Murat Altın, “Yaşlı insanlarda kendileri ile kaygılar artarken, özellikle 25-45 yaş arası insanlarda ise sevdikleri büyüklere –anneleri, babaları, dedeleri gibi- hastalık taşıma kaygıları başladı. En sık karşılaşılan durum sağlık kaygısıydı. Birçok kişi günlük yaşanan bu streslerin sonucunda karşılaştıkları kısa süreli bir nefes darlığı, hafif bir ateş basması gibi normal durumları hastalığa yormaya başladılar. Kendinde hastalık olduğuna dair oluşan bu kaygı kişide panik atakları tetiklemeye başladığında, panik atağa bağlı bedensel belirtiler ortaya çıkmaya başladı. Panik atak sırasında hastalarda çoğunlukla ateş basması, çarpıntı, nefes darlığı ve panik atak sonrası kaslarda yorgunluk ve ağrılar olması; bu bulguların Covid enfeksiyonu semptomları ile benzerlik göstermesi ise bu sağlık kaygısının daha çok artmasına neden oldu. Yani tam bir kısır döngü ortaya çıktı. Bunun sonucunda kişiler ya hastane acil servislerine gelerek kendileri için enfeksiyon riskini daha çok artırdı ya da kişisel hijyenin ötesine geçerek aşırı temizlik şeklinde kompülsif eylemler ile kendi hayat kalitelerini azalttılar” diye konuştu.

EV İÇİ KAVGALAR ARTIŞA GEÇEBİLİR

Yaşadığımız pandemi döneminde insanların stresle mücadele için kullandıkları en önemli silahlarından biri olan ‘sosyal etkileşimin’ en ihtiyaç duyulan anda birden kesilmesinin de ruh sağlığını olumsuz etkilediğini dile getiren Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Murat Altın, “Sosyal izolasyon, bir yandan insanların zaten yüksek olan anksiyeteleri ile baş etmelerini zorlaştırırken öte yandan daha yalnız ve izole hissetmelerine neden oldu. Bu durum kişilerde mutsuzluk, sinirlilik, aşırı alınganlık, zaman zaman öfke patlamaları, uyuşukluk, dikkat ve konsantrasyonda azalma, uykusuzluk, tükenmişlik hissetme gibi ruhsal yakınmalara neden olabilir. Bu bulgular kişinin işlevselliğini olumsuz etkiler. Yapması gereken rutin işleri yapmakta zorlanabilirler. Uzaktan çalışanlarda ise iş performansında azalma olabilir. Diğer yandan bu ruhsal durum sonucunda evde bulunan diğer insanlarla sık sık kavgalar ortaya çıkar ki, bu da kişinin evdeki insanlarla sosyal işlevselliğini de olumsuz etkilenir. Zaten kısıtlı olan sosyal çevre, böylece daha da kısıtlı bir hale gelir” açıklamasında bulundu. 

FELAKET SENARYOLARI DEPRESYONU ARTIRDI

Özellikle sosyal medya üzerinden dolaşan komplo teorileri, felaket senaryoları ile kişilerin bu durum ile ilgili kaygılarının daha artması bir yana, her şeyin daha da kötü olacağı ve bir daha hiç düzelmeyeceğine dair bir inanışın geliştiğinin de altını çizen Uzm. Dr. Murat Altın, “Sosyal medyadaki felaket senaryoları ve komplo teorileri nedeniyle insanların resmi kurum ve kuruşlara, sağlık çalışanlarının önerilerine olan inançları azalmaya başlıyor. İşte bu ümitsizlik de birçok kişide depresif semptomların ortaya çıkmasına neden oluyor. Zaten sosyal izolasyon nedeniyle sosyal çevresinden uzaklaşan insanlarda bu yalnızlık duygusu depresif bir duygudurum için zemin hazırlarken, bir de geleceğe dair aşırı karamsar bir tablonun buna eklenmesi, bu dönemde daha fazla depresyon vakası görmemizin psikolojik anlamda en önemli nedenlerinden biridir” diye konuştu.

PSİKOLOJİMİZİ KORUMANIN SIRLARI

Uzm. Dr. Murat Altın, psikolojik olarak evde ruh sağlığını korumamız için önerilerini şöyle sıraladı:

“Öncellikle bu süreç boyunca alınan önlemelerin hem kendimiz hem de sevdiklerimizi korumak için olduğunu kabullenmemiz gerekir. Değişik komplo teorileri yerine Sağlık Bakanlığı gibi resmi ve bilimsel kurumların açıklamaları dışındaki söylem ve açıklamalardan uzak durmak gerekir. Evde bulunan diğer insanlarla birlikte daha çok vakit geçirmeye çalışmak önemlidir. Bunu bir fırsata çevirerek daha önce zaman bulamadığımız aktiviteleri yapmalıyız. Mesela evdeki diğer insanlar ile birlikte belki unuttuğumuz tombala, kızma birader gibi oyunları oynamak, çocuklar ve eşlerin beraber yemek yapması gibi ortak eğlenceli aktiviteler yapmak beraber olma hissini arttırır. Yeni görüntülü konuşma teknolojileri ile sevdiklerimizi, akrabalarımızı, dostlarımızı arayarak kısmen de olsa sosyal iletişim artırılabilir. Diğer yandan eğer kendinizi çok kaygılı hissediyorsanız, önerilen hijyen kurallarından çok daha fazla ve aşırı temizlik yapıyorsanız, gündelik işlerinizi bile yapamayacak kadar tükenmiş ve mutsuz hissediyorsanız, aşırı alkol ve sigara tüketiminiz başladıysa, gece uykularınız bozulduysa, mutlaka profesyonel bir psikolojik destek almanız yararlı olacaktır.” 

(Kaynak: DHA)